Bayramını kutlayamayan çocuklar

Çocukların her günü bayram gibi yaşayacakları günler için eşitlikçi bir düzen kurulmalıdır.

Bayramını kutlayamayan çocuklar

Nuray Yenil

Ülkemizin önemli tarihsel dönemeçlerinden birinin sembolü olan 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramını geride bırakırken, dinsel referanslarla şekillenen AKP’nin Yeni Türkiye’sinde yurttaşlık hakları gibi çocuk hakları da ayaklar altına alınmaktadır.

Son günlerde daha fazla gündeme gelen çocuk istismarları, çocuk yaşta artan evlilikler, çocuk işçiliği ve iş cinayetlerine kurban giden çocuklar bu ülkenin gerçeği olmaya devam ediyor. Öte yandan mülteci konumuna düşen yüz binlerce çocuk her türlü istismara açık.

AKP iktidarı bu sorunlara çözüm üretmek yerine kendi ideolojisi uğruna dindar ve kindar nesil yetiştirme hevesiyle çocukları sevgi evleri, yuva, kurs, yurt, misafirhane, sübyan mektebi adı altında tarikatların, cemaatlerin insafına terk etmektedir.

Sermayenin kar hırsına terk edilen çocuklar

Çocuk işçiliği, insani gelişim açısından ciddi bir sorun olarak görülmektedir. İstatistikler çalışan çocukların önemli oranda eğitim hakkının da gasp edildiğini ortaya koymaktadır. Dünya’da her 5 çocuktan biri çalışmak zorunda bırakılırken, bu çocuklar sağlıklı bir çevreden ve temel özgürlüklerden de mahrum kalmakta, fiziksel, sosyal, kültürel, duygusal ve eğitsel gelişime zarar veren koşullarda çalıştırılmaktadır.

Bu süreçte çocuk işçiler ücretsiz işçi ya da ucuz işgücü olarak en çok sömürülen kesimi oluşturmaya devam etmektedir.

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK)’nun yayınladığı ‘Çocuk İşgücü 2019 Anketi Sonuçlarına göre 5-17 yaş grubunda bulunan çocuk işçi sayısı 720 bin olarak belirlendi. Aynı çalışmanın sonuçlarına göre çalışan çocukların yüzde 35’inin eğitimine devam edemediği açıklandı.

İşteki durumuna göre çalışan çocukların % 63.3’ü ücretli veya yevmiyeli, % 36.2’si ücretsiz aile işçisi, % 0.5’i ise kendi hesabına olarak çalıştı.

Çalışan çocukların % 30.8’i tarım, % 23.7’si sanayi % 45.5’i ise hizmet sektöründe yer aldı.

Çalışma ortamında fiziksel sağlığı olumsuz etkileyen faktörler incelendiğinde, çalışan çocukların % 12.9’unun aşırı sıcak/soğuk ya da aşırı nemli/nemsiz bir ortamda çalıştığı, % 10.8’inin kimyasal madde, toz duman veya zararlı gazlara maruz kaldığı görüldü.

Çalışan çocukların % 10.1’i zor duruş şekli veya harekete maruz kaldı veya ağır yük taşıdı, % 10’nu ise gürültü veya şiddetli sarsıntıyla karşılaştı. Bunların % 6.4’ünün çalıştığı ortamda kaza riskiyle karşı karşıya kaldığı, % 4.6’sının ise çalıştığı iş yerinde göz yorgunluğu veya görsel odaklanma konusunda risk altında olduğu belirlendi.

Çocuklar ağır işlerde çalıştırılıyor

Türkiye’de 4857 sayılı İş Kanunu’nun 71. Maddesine göre 15 yaşını doldurmamış çocukların çalıştırılması yasak. Ancak, 14 yaşını doldurmuş ve ilköğretimi tamamlamış olan çocuklar bedensel, zihinsel ve ahlaki gelişmelerine ve eğitime devam edenler okullarının devamına engel olmayacak hafif işlerde çalıştırılabiliyor. Ancak veriler çocuk işçiliğinde artışın 6-14 yaş arasında olduğunu ve ağır işlerde çalıştıklarını ortaya koymaktadır.

Çocuk işçiliğinin nedenleri yoksulluk, göç ve eğitim olanaklarından mahrumiyet olarak tespit edilmiştir.

Milyonlarca çocuk yoksulluk sınırının altında yaşıyor

Türkiye nüfusunun yüzde 15’i yoksulluk sınırının altında yaşamaktadır. Resmi rakamlara göre yoksulluk sınırının altında yaşayan çocukların sayısı 2017 yılında 6 milyon 893 bin iken 2019 yılında bu sayı 7 milyon 336 bin ulaştı.

İş cinayetlerinde yaşamını yitiren çocuklar

Uygunsuz koşullarda ve ağır iş kollarında çalışan çocuk işçiler iş cinayetlerinde hayatlarını yitiriyor. TÜİK’in 2020 yılı istatistiklerine göre son 5 yılda en az 328 çocuk işçi iş cinayetlerinde yaşamını yitirirken, 106 çocuğun 14 yaş ve altında olduğu tespit edildi.

İş cinayetlerinde yaşamını yitiren çocuk işçiler, tarım, inşaat, metal, taşımacılık, kimya, maden gibi ağır işkollarında çalışmakta idi.

Bütün bu tablo çocukların düşük ücretlerle ve kötü çalışma koşulları altında çalıştırıldığını ortaya koymaktadır.

Çocuk evlilikleri ve çocuk istismarı

Medeni Kanun’un 124. Maddesine göre erkek ve kadın 17 yaşını doldurmadıkça evlenemez. Ancak, hakim olağanüstü durumlarda ve pek önemli bir sebeple 16 yaşını doldurmuş olan erkek ve kadının evlenmesine izin verebilir.

Yapılan araştırmalar dünyada her 5 çocuktan birinin evli olduğunu ortaya koyuyor. Özellikle kız çocuklarının mağdur olduğu erken yaşta evlilik eğitim, sağlık, istihdam başta olmak üzere pek çok temel haktan yoksun kalmalarına neden oluyor. Bu evlilikler bir yerde kız çocuklarının kendilerinden dört-beş yaş büyük erkeklerle evlendirilmesi şeklinde görülürken, başka yerlerde koca, genç bir erkek, orta yaşlı bir dul ya da kaçırdığı kız çocuğuna tecavüz ettikten sonra kendisinde onun eşi olma hakkını bulan biri olabiliyor. Evliliklerin bazıları ise sadece ticari alış veriş mantığıyla gerçekleştiriliyor. On yaşındaki bir gelin karşılığında silinen borç ya da ortadan kaldırılan kan davası gibi.

Çocuk evlilikler, çocuk yaşta gebelik ve anneliğinde yaygınlaşması anlamına geliyor. TÜİK’in son açıkladığı verilere göre 2018’de 15 yaşından küçük 167 çocuk doğum yaptı. 15-17 yaş grubunda ise 11 bin 636 çocuk, anne oldu.

2019 yılında ise 18 yaş altında 9 bin 856 çocuk doğum yaptı. Verilere bakıldığında, 18 yaş altında anne olan kız çocuklarının, 9 bin 714’ünün 15-17 yaş arasında, 142’sinin ise 15 yaşından daha küçük olduğu ortaya çıktı. Resmi rakamlara yansımayan özellikle 15 yaş altı evliliklerin ve doğum oranlarının daha fazla olduğu bilinen bir başka gerçek.

Adalet Bakanlığı’nın istatistiklerine göre, 2012’de çocuğun cinsel istismarı davalarındaki suç sayısı 17 bin 589 iken, 2019’da bu sayı 22 bin 689’a çıktı. Çocuk istismarının çoğu zaman örtbas edildiği ya da gizli kaldığı ise biliniyor.

Bu tablonun karşısında ise AKP iktidarı çocuk yaşta evlilik adı altında çocuk istismarcılarına af yasasını her fırsatta gündeme getirmektedir.

Milyonlarca çocuk tarikat ve cemaatlerin elinde

Ülkemizde her çocuğun eğitim hakkı anayasa ile güvence altına alınmıştır. Ancak AKP iktidarı bilinçli bir politikayla devlete ait eğitim öğretim ve öğrencileri barındırma sorumluluğunu vakıf ve derneklere teslim etmiştir.

Milli Eğitim Bakanlığı’nın görevlerinin bilinçli şekilde alenen tarikat ve cemaatlerin uzantısı vakıf ve derneklere devredilmesi dinsel referanslarla şekillenen yeni rejimin tercihidir. Tarikat ve cemaatlerin elinde yetiştirilecek genç nesillerin “rejimin teminatı” olması hedefleniyor. Gerici örgütlenmelerin tahakküm kurma yollarından bir diğeri ise Milli Eğitim Bakanlığı ile yapılan protokollerdir. Gerici vakıf ve derneklerle imzalanan bu protokoller sayesinde tarikat ve cemaatler devlet okullarına rahatlıkla nüfuz etmektedir.

Mülteci konumuna düşen çocuklar

Emperyalist saldırganlığın eksik olmadığı günümüz dünyasında değişik bölgelerde devam eden savaşlar milyonlarca çocuğun yerinden edilmesine, mülteci olarak yaşam mücadelesi vermesine neden olmaktadır. Mülteci çocuklar yoksulluk, açlık ve istismarın yanı sıra göç yollarında ölümle burun buruna gelmekte, hayatını kaybetmektedir.

Çocukların her günü bayram gibi yaşayacakları bir düzen için

Emek sömürüsünün, gericiliğin ve emperyalist barbarlığın hüküm sürdüğü bu düzende çocuklar en dezavantajlı kesimi oluşturmaktadır.

Eşitlikçi bir düzende bütün çocukların, sağlıklı beslenme, barınma, eğitim ve sağlık hakkı devlet güvencesi altındadır. Eşitlikçi bir toplumda çocuk işçiliği yasaklanır. Çocuklar sadece eğitimin bir parçası olarak hafif işlerde çalışabilir. Tarikat ve cemaatlerin faaliyetlerine son verilir. Çocukların eğitimi ve korunması devletin güvencesi ve bütün toplumun sorumluluğundadır. Çocuk evlilikleri yasaklanır, çocuk istismarının önüne geçilir.

Çocukların her günü bayram gibi yaşayacakları günler için eşitlikçi bir düzen kurulmalıdır.

*Bu yazı haftalık Sosyalist Cumhuriyet gazetesinde yayımlanmıştır.