Memleket, sosyalistlerin ittifakını bekliyor – I

Bugün ülkenin tek kurtuluşu anti-emperyalist, kamucu ve emekten yana bir programla mümkündür. Bir sol program, basit, sade ve somut bir program olarak, sadece verili sorunların çözümünün metni değil aynı zamanda bugün milyonların da artık talebi haline gelmiştir!

Ekonomik kriz, sadece iktisatçıların istatistiki raporlarında görülmüyor; etkisini, doğrudan emekçi halkın cebinde de gösteriyor. Krizin ekonomik boyutu, emekçi sınıfların düzene “bağlarını” zayıflatırken, aynı zamanda sömürü düzeninin siyaset düzleminde de başka bir krizin zeminini döşüyor.

Türkiye kapitalizmi, 20 yıllık AKP iktidarının gerici dönüşümü altında, önemli bir süreci geride bırakarak, yapısal kriziyle bir kez daha karşı karşıya kalmıştır. AKP’nin anlattığı “yeni Türkiye” masalı, yaşanan ekonomik krizle birlikte inandırıcılığını yitirmiş, başkanlık rejimiyle birlikte “düzenin” bütün boyutlarıyla nasıl yürüyeceği tartışmasını da beraberinde getirmiş bulunmaktadır. Adlı adınca sermaye devletinin yeni bir siyasal krizle karşı karşıya kalması kuvvetle muhtemel bir senaryo olarak karşımızdadır.

Ekonomi kriz içinde. Emperyalizmle bağımlılık, AKP’yle  birlikte her geçen gün artarken, başta dış siyaset olmak üzere bir dizi başlıkta yaşanan “faz farkı”, emperyalizmle yeniden frekans tutturmaya çalışan AKP’nin işini zor olduğunu gösteriyor. AKP’nin nefesinin tükendiği bugün emperyalist güçler tarafından da görülmektedir.

Bugün düzen siyasetinde bütün aktörler; sadece Millet İttifakı etrafında yan yana gelen düzen partileri değil sermaye dahil, Türkiye kapitalizminin emperyalist sistem içindeki rolünü ve “çıkarlarını” iyi bilen dış güçler de, devletin unsurları da, verili durumun kapitalizmi, düzen siyasetini ve sermaye devletini ne kadar daha taşıyabileceğini sorgular durumdadırlar. Bugün düzen siyasetinde yaşanan gerilim ve çatışmanın, devlet içinde de artık farklı yönelimlerin ortaya çıktığını gösterir izlere sahip.

Düzenin selameti için, düzenin aktörleri, yeni bir programı Türkiye’nin önüne koyacaklar. TÜSİAD’ın bile sesini yükselttiği bir tabloda, başını CHP’nin çektiği muhalefetin, düzenin bekası için ortaya koyacağı program, bir “uyum” programından başka bir şey olmayacaktır. Emperyalizmle uyum, büyük sermaye, piyasalarla ve devlette uyum, “kutuplaştırılan bir toplumda toplumsal uyum” kılıfıyla gündeme getirilecek. Bugün düzen muhalefeti, devri sabık yaratmadan AKP’nin 20 yılda dönüştürdüğü ve merkez eksenini oluşturduğu bir siyaset düzleminde herhangi bir reform programına sahip değildir. Muhalefet, “başkanlık rejiminden” kurtulmayı, düzenin bütün günahlarının içine doldurulduğu bir çuval haline getirip, düzeni, sermayeyi, emperyalizmi, gericiliği aklayacak bir restorasyon programından daha fazlasını temsil etmemektedir. Güçlendirilmiş parlamenter rejim, “sorunun kaynağında tek adam yönetimi vardır”dan öteye geçmeyen düzenin merkez eksenini temsil eden ortalamacılıktan öte değil.

Emperyalizmi, sömürüyü, yoksulluğu, eşitsizliği, yobazlığı, yağmayı sorgulamadan olur mu?

Sorulması gereken soru şudur: Neden AKP’ye karşıyız? Tek adam yönetimi kurduğu için mi? Yanıtlardan birisi bu. Ama, en az bunun kadar ve bundan daha önemlisi, 1923 Cumhuriyeti’ni yıktığı için, ülkeyi Amerikan emperyalizmine peşkeş çektiği için, sermayenin palazlanmasına ve yağmasına öncülük ettiği için, gericiliği, devleti tarikatlara teslim ettikleri için, dış politikada ülke çıkarlarını korumayı bırakın emperyalizminin ve işgalci İsrail’in çıkarlarına hizmet ettiği için, patronların çıkarlarının  takipçisi olduğu için, ülkeyi yağmaladıkları için, doğayı katlettikleri için, emeği daha yoğun sömürdükleri için, özgürlükleri kısıtladıkları için, yaşam tarzlarına müdahale ettikleri için… Yani işbirlikçiliğinden, gericiliğinden, emek düşmanlığından, hukuksuzluğundan, rantçılığından, yağmacılığından, yandaşlığından, tek adam rejiminden, baskısından, yalanlarından bıktığımız için…

Bugün Türkiye’nin bu karanlıktan ve sıkışmadan çıkmasının yolu yeni bir programdan geçer. En başta kamucu ve planlı ekonomi ile krizden çıkış mümkün diyeceğiz. Ülkenin kaynaklarını emperyalist tekellere peşkeş çekilmesini önlemek için kamuculuk, kalkınma için planlama diyeceğiz. Sadece beşli çetenin değil, büyük karlar elde eden sermayeye karşı milyonları temsil eden emeği merkeze koyarak, yoksulluk ve işsizlik önlenebilir diyeceğiz. Bağımsız dış politika ülke çıkarlarımızın biricik yoludur diyeceğiz.  Mezhepçi dış politika ülkemizi terör destekçisi bir konuma getirmiştir, buna son vereceğiz diyeceğiz. Laiklik özgürlüktür diyerek gericiliğe karşı ikirciksiz durmak demokrasinin tek yoludur diyeceğiz.

Bugün ülkenin tek kurtuluşu anti-emperyalist, kamucu ve emekten yana bir programla mümkündür. Bir sol program, basit, sade ve somut bir program olarak, sadece verili sorunların çözümünün metni değil aynı zamanda bugün milyonların da artık talebi haline gelmiştir!

Soru şudur: Böylesi bir sol programı kim yazabilir?

AKP’nin içinden doğduğu Saadet Partisi, AKP’nin içinden çıkan Gelecek ve Deva, MHP’nin içinden gelen İYİP ile sol bir program oluşabilir mi? Ya da böylesi bir ittifakın nasıl bir cumhurbaşkanı adayı olabilir sorusunun, tek başına kim üzerinden değil nasıl bir program etrafında tartışılması daha doğru değil mi?

Ülkenin sol bir programa ihtiyacı var. Ülkenin sol seçeneği, bu programı ortaya koymakla mümkün.

Sol seçenek için ise bu ülkenin devrimci, sosyalist ve komünist güçlerine büyük bir sorumluluk düşüyor. Memleket, sosyalistlerin ittifakını bekliyor!