Laiklik tali gündem mi?

Tartıştığımız meselenin alkol ve alkol tüketimi olmadığı açık olmalı. Meselenin doğrudan yaşam tarzına bir müdahale boyutu taşıması, bu meselenin fazlasıyla ciddiye alınmasını gerektirir. Yarın kadınlar Ramazan ayında başlarını örtmeli diye büyük bir yaygara kopartıp mahalle baskısı ile genelgeler yayınlayarak yasal dayanak oluşturulursa? Bunun olamayacağının garantisini verebilecek kimse var mı?

Son dönem AKP tarafından atılan bir dizi adımın doğrudan laiklik karşıtı politikalar olduğu açık. En son yasal hiçbir dayanağı olmadan alkollü içki satışının pandemi önlemleri gerekçe gösterilerek yasaklanması, laiklik karşıtı adımların yeni bir örneği.

Pandemi önlemi ile alkollü içki satışının yasaklanmasının hiçbir ilişkisi bulunmadığı meydanda. Pandemiyi gerekçe gösterip alkollü içki yasağını gündeme getirmek büyük hokkabazlık!

Zira AKP, önlem yerine yasakları tek tek hayata geçirip, pandemiye karşı önlem alıyoruz yalanı üzerinden pandemi kılıfı altında yasakları topluma dayatmaktadır. İşin bir diğer tarafı da alkollü içki yasağına dönük olarak yasal dayanaksızlık. Kararnamelerle ülke yönetenler şimdi genelgelerle ülke yönetmeye başladılar. Genelge yetmeyince hemen il Hıfzıssıhha Kurulları’nı devreye sokup apar topar alkollü içkilerin satışına yasak getirecek kararları birbiri ardına almaya başladılar.

Tartıştığımız meselenin alkol ve alkol tüketimi olmadığı açık olmalı. Meselenin doğrudan yaşam tarzına bir müdahale boyutu taşıması, bu meselenin fazlasıyla ciddiye alınmasını gerektirir. Yarın kadınlar Ramazan ayında başlarını örtmeli diye büyük bir yaygara kopartıp mahalle baskısı ile genelgeler yayınlayarak yasal dayanak oluşturulursa? Bunun olamayacağının garantisini verebilecek kimse var mı?

Böylesi bir kararın neden alındığını ve AKP tarafından niye dayatıldığına dönük ise farklı görüşler ortaya konuyor: Saadet Partisi’ni tavlamak için, karşı ittifakı bozmak için, gündem saptırmak için ya da iç konsolidasyon için… Söylenenler aşağıya yukarı böyle. Saadet Partisi’ni İstanbul Sözleşmesi’ni iptal ederek tavlama girişimi Ramazan’da alkolü yasaklayarak sürdüğü ve Saadet Partisi’nde bir bölünme yaratmak için kullanıldığı ilk tez. Bununla paralel, CHP’nin laiklik hassasiyetine oynayıp, İyi Parti ve Saadet ile arasını açarak Millet İttifakı’nda derin çatlaklar oluşturmak.

Kendi tabanını konsolide etme ihtiyacı öne sürülen tezlerin diğeri. Ticaret Bakanı’nın görevden alınması, Berat Albayrak’ın küsüp/bırakıp gitmesi, AKP çalışanının kokainli görüntüleri, AKP’li belediyelerin insan kaçakçılığına bulaşması, kripto para yolsuzlukları gibi bir çok gündem ortada. Aynı zamanda özellikle ‘Merkez Bankası döviz rezervine ne oldu” sorusuna ‘altın rezervi ne oldu?’ sorusunun eklenmesi, yoksulluk ve işsizliğin kronik sorun haline geldiği, tam kapanma ile emekçilerin açlığa mahkum edildiği bir tabloda gündem değiştirmek için AKP tarafından alkol yasağının bilerek gündeme getirildiği tezi ise diğeri…

Elbette bütün bunların hepsi mümkün ve hepsinin bileşkesi olarak AKP tarafından bu adım atılmış olabilir. CHP’li belediye başkanlarının alkollü içki satış yasağının altında imzalarının çıkması başka bir tartışmayı açsa da muhalefet tarafından asıl korku Millet İttifakı’nın parçalanması korkusu!

Bu açıdan, laiklik karşıtı bu adımların Millet İttifakı bozulmasın diye başta CHP olmak üzere bir dizi kesim tarafından önemsiz hale ve AKP gündem değiştiriyor diyerek tali bir başlık haline getirildiğini saptamak gerek. “Bunlar gündem saptırma, asıl mesele yolsuzluk, yoksulluk” denilerek Millet İttifakı’nın bozulmaması adına laiklik karşıtı adımların adım adım normalleştiği bir tablo ile karşı karşıya kalıyoruz.

Ayasofya’nın camiye çevrilmesi sonrası şeriatçı güçlerin sokak gösterileri, domuz bağıyla insan katleden Hizbullah çevresinin sevinç demeçleri, İstanbul Sözleşmesi’nin iptali, “amiraller bildirisi” örneğindeki tarikatçı amiralin korunması vs. gibi bütün başlıklar Millet İttifakı bozulmasın diye önemsizleştiriliyor…

Belki de asıl tehlike budur. Gericiliğe prim vererek AKP eliyle kurulan rejime karşı mücadele ne kadar verilebilir, asıl tartışılması gereken budur.

Montrö tartışmalarında da benzer şekilde anti-emperyalist uyarının zevzeklikle suçlanmasına benzemiyor mu?

Millet İttifakı için/adıyla CHP’nin stratejisi, gericiliğe göz kırpan ya da sessiz kalan orta yolcu bir siyasetin bugün tek alternatifmiş gibi sunulmasından öteye geçmiyor. Ama sonuç adım adım ülkenin daha da gericileşmesi olmuyor mu?

AKP-MHP blokunun karşısına AKP’nin koptuğu Saadet ile, AKP’den kopan Deva ve Gelecek ile, MHP’den kopan İyi Parti ile nasıl çıkılacağı ise merak konusu!

Ekonomik krizin bedelinin emekçilere ödetildiği ya da ekonomik kriz ve pandemi gerekçe gösterilerek emekçilere yönelik hak gasplarının daha da yoğunlaştığı bir dönemde, sınıfsal tepkileri sermayeye çevirmek gerekmez mi?

Doğrudan gündelik yaşama yönelik müdahalelere karşı özgürlük talebinin sesi olmak fuzuli mi?

“Milli-yerli” sahteciliğin karşısında ABD’nin Türkiye’ye karşı tehditkar adımlarına karşı anti-emperyalist bir duruşu temsil etmek nostalji mi?

Gerçek bir sol odak, güç birliği ya da ittifak ağırlık koymadan siyasette eğik düzlem sağa kaymaya devam edecektir!