Benny'nin Videosu

Bu tür filmler, romanlar için “insan ruhunun karanlığı” türü, canavarlığı estetize edecek yorumlar yapılır. Ama usta yönetmen M. Haneke, asıl suçlunun, toplumsal düzen ve yabancılaşmanın doruğundaki anne ve baba olduğunu sinema estetiğiyle izleyiciye hissettirmesini bilir. Kapitalist düzenin insafına terk edilmiş insan portresi, bu ailede cisimleşmiştir: “Sahiplenici bireycilik”, açgözlülük, düşüncesizlik, gözü karalık…

Tülin Tankut

Okullardaki akran zorbalığına dair haberler medyanın gündeminden hiç düşmez oldu. Artık öğrencilerin kavgalarında bıçaklar konuşuyor. Bıçak okula nasıl girer, o da ayrı bir sorgulama konusu.

Batıda yıllar önce başlayan akran zorbalığı , yaygınlaşmaya başlayınca sinemaya konu olmuş. “Benny’nin Videosu” ibret verici sert görüntüleriyle hâlâ güncelliğini yitirmemiş, çağdaş topluma bir uyarı niteliğinde.

Film, bundan yaklaşık otuz yıl önce Berlin’de geçer. Orta sınıftan bir ailenin 14 yaşındaki tek çocuğu Benny, video dünyasıyla saplantılı bir biçimde ilgilidir. Kaset kiralar, kendi çektiği filmleri izler, dışarıyı seyretmek için de bir kamera düzeneği kurmuştur.

Annesi ve babası işteyken evde yalnız kalır. Ailesiyle iletişimi neredeyse yok denecek kadar zayıftır. Okuldaki arkadaşları da kendisi gibi, güvenilmez, şiddete ve suça yatkın, gizli kapaklı işler peşinde- uyuşturucu trafiği- serkeş tiplerdir. Öğretmense sınıfta disiplini sağlamak için cezadan başka bir yöntem bilmez. Gençler McDonalds’ta yiyip içerler, Amerikan yaşam tarzına özenirler.

Benny bir gün anne babasının yokluğundan istifade , sokakta rastladığı, yoksulluğu her halinden belli bir kızı pizza yemeğe eve davet eder. Kıza, Benny’lerin çiftliğinde çekilmiş, bir domuzun özel bir tabancayla öldürüldüğü videoyu izletir. O sırada gördüğü vahşet sahnelerinde kılı bile kıpırdamamıştır. Şaşkınlık içindeki kıza, filmlerde bu tür sahnelerin çekiminde boya kullanıldığını söyler. Derken birden aklına eser ve merak saikiyle tabancayı kızda dener. Kızın ölümünü, sonra evde yaptıklarını , her şeyi videoya alır.

Anne babasını beklerken sanki cinayet işlememişcesine sakindir. Yeri içer, arkadaşıyla diskoya gider. Anne baba dönünce çektiği filmi onlara da izletir. Annenin önce rengi atar ama baba uyarınca toparlanır. Her ikisi de , özellikle baba, adeta cinayeti meşru görmüş gibi son derece soğukkanlıdır. Babanın oğluna ilk sorusu, “Kızla seni gören oldu mu? Kimseye olayı anlattın mı?” olur. Tek derdi cesedi yok etmek, oğlunu kurtarmaktır.

Kızla evdeki konuşmaları sırasında Benny, küçükken ölen dedesini son kez görmesi için babasının onu tabuta yaklaştırdığını ama onun dedeyi tabutta görmemek için gözlerini yumduğunu söyler. Ama artık o küçük çocuğun duyarlılığından eser kalmamıştır. Video saplantısı, çektiği ve izlediği filmler, televizyondaki vahşet görüntüleri onun gerçeklikle bağının kopmasına neden olmuştur.
Benny cinayeti “nedensiz”işlemiştir , hani kadın düşmanlığı gibi ideolojik ya da kişisel bir öfke, intikam alma gibi bir neden yoktur. Yaptığının farkında değildir. Sanki öldürdüğü kız canlanırmış, tıpkı videoları yeniden oynatırmış gibi, kayıtsızlık içindedir.

Bu demek değildir ki, tüm çocuklar Benny’vari bir potansiyele sahiptir. Uzman görüşlere kulak verirsek; çocuğun çevresi uyaranlarla doludur. Ancak bunların çocukların üzerindeki etkisi farklı olmaktadır. Olumlu olanlarla edinilen deneyimler, beyin gelişimi üzerinde olumlu etkiler yapar. Öte yandan uyaranın kendisi değil, onunla yaşanan deneyimlerin bireyde bıraktığı etki önemlidir. Aynı çevrede yetişmelerine, aynı uyaranlara maruz kalmalarına karşın çocukların kişilikleri farklı olmakta , ki yaşam da bunu doğrulamaktadır.

Final hazindir; anne babasının kurtarma çabalarına karşın Benny, onları düş kırıklığına uğratacak bir atakla, gerçeklik duygusunu bütünüyle kaybettiğini ortaya koyar.

Bu tür filmler, romanlar için “insan ruhunun karanlığı” türü, canavarlığı estetize edecek yorumlar yapılır. Ama usta yönetmen M. Haneke, asıl suçlunun, toplumsal düzen ve yabancılaşmanın doruğundaki anne ve baba olduğunu sinema estetiğiyle izleyiciye hissettirmesini bilir. Kapitalist düzenin insafına terk edilmiş insan portresi, bu ailede cisimleşmiştir: “Sahiplenici bireycilik”, açgözlülük, düşüncesizlik, gözü karalık…

Devletin elinin uzanmadığı, çocuk yetiştirmenin ebeveynin üzerine yıkıldığı “Kefernahum” filmi de (2018, Lübnan yapımı) bu bağlamda izlenmeyi hak eden bir yapım. Beyrut’ta ,çok çocuklu yoksul bir ailenin, 12 yaşındaki oğlu, kendisini ihmal ederek evden ayrılmasına ve sefalet içinde yaşamasına göz yuman anne- babasına dava açar. Hakim, ailesini neden dava etmek istediğini sorunca çocuğun yanıtı “Doğduğum için” olur.

Yapım tarihlerinin farklılığına karşın her iki filmde de kapitalist düzenin çocuk yetiştirmede ne kadar başarısız olduğunu gösteriyor. Durum, bu gün farklı mı? Sözde ileri teknoloji, insan hakları, çocuk hakları, uluslar arası sözleşmeler v.s. var ama çocuklar bunlardan yararlanıyor mu? Bilim ve teknoloji dünyayı yöneten güçlerin tekelinde olunca sonuç bundan farklı olabilir mi?

Kuşkusuz ileri teknolojinin insanlığa getirdiği kolaylıklar yadsınamaz. İntermet, kullanıcılarına yeni iletişim kanalları açtı; arkadaşlık ilişkilerini değiştirdi, aile bağları zayıfladığında , ailenin yerini almaya aday gibi görünen yeni ilişki biçimleri oluşuyor. Ancak madalyonun öbür yüzünde internet aracılığıyla medyayı kullanarak toplumları şekillendirmek de mümkün.

Çocuğun toplumsallaşmasında aile, okul, arkadaş, internet, medya v.b. unsurlar etkili oluyorsa, öncelikle bu yapıların, teknolojinin getirdiği yeni gerçekliğe uygun olarak, çocukların ihtiyaçlarını, taleplerini karşılayacak bir biçimde düzenlenmesi gerekmez mi? Bir toplumda çocuklar mutlu edilirse toplum mutlu olur. Kapitalist sistemden bunu gerçekleştirmesini beklemekse safdillik olur.

* BENNY’NİN VİDEOSU: Michael Haneke, Avusturya, 1992
İzleyecek olanları düşünerek filmin tadını kaçırmamak için fazla ayrıntıya girmedim.