Nasıl bir demokrasi: Demokrasi iktisat ilişkisi

Kapitalizm dememek için piyasa ekonomisi veya pazar ekonomisi denilmektedir. Üstelik insanların kendi kendini düzenleyen bir piyasanın varlığına inanması istenmektedir. Eğer insanlar ekonomik olarak bağımsız (özerk) değillerse siyasal planda bağımsız olmaları mümkün değildir.

Birol Şal

Kelime olarak dahi demokrasiye öylesine önem yüklenmektedir ki günümüzde hemen hemen hiç kimse açıktan açığa antidemokratik olduğunu söylemeye cesaret edemez. Ancak, tek siyasal meşruluk kaynağı olarak benimsenmesi yönünde kuvvetli eğilimler olmasına rağmen demokrasi halen herkesin üzerinde birleştiği ortak bir ideali de ifade etmemektedir. Demokrasi, değişik kişilere değişik şeyleri ifade eden bir terim olmaktan henüz kurtulmuş değildir.

Gerçek demokrasiye, gerçek anlamdaki sivil toplum örgütlerine, insan haklarına tarihte eşine az rastlanır bir saldırının söz konusu olduğu bir dönemde nasıl oluyor da bu kavramlar sömürü ve egemenlik ilişkilerini meşrulaştırmanın anahtar kavramları durumuna getirilebiliyor? 30 yılı aşkın bir zamandır sendikalara, emekçi sınıf örgütlerine yönelik sinsi ve açık saldırının kesintisiz sürdürüldüğü bir ortamda sivil toplum ve sivil toplum örgütleri kavramını ön plana çıkarmak ne anlama geliyor? İnsan hakları, sivil toplum, demokrasi gibi kavramlar dünyanın beşeri ve doğal kaynaklarını yağmalayanların, bu amaçla baskıyı, sömürüyü ve hiyerarşiyi örgütleyenlerin sorunu mudur?

Demokrasi, iktidarda kimin olduğu, iktidarın esas itibariyle hangi sınıf ya da sınıfların çıkarını gerçekleştirdiği sorusuyla doğrudan ilgili bir kavramdır. Elbette sınıflı bir toplumda ve toplum sınıflara bölünmüş olarak kaldıkça herkes için aynı anlama gelen bir kavram mümkün değildir. Lenin, farklı sınıflar var olmaya devam ettikçe gerçek demokrasiden değil ama sınıf demokrasisinden söz edilebilir demiştir.

Sivil Toplum Yanılsaması

Marks ve Engels’in Komünist Manifestoda ifade ettikleri gibi modern devletin yönetimi tüm burjuvazinin ortak işlerini yöneten bir komiteden başka bir şey değildir. Bu yüzden, sözde komiteyi hedef gösterip komitenin gerisindeki gerçek gücü tartışılır olmaktan çıkarmayı amaçlayan sivil toplum söylemi mutlaka teşhir edilmelidir. Sivil toplum söylemiyle özgürlüklerin ve demokrasinin önündeki tek engelin baskıcı devlet olduğu vaaz edilerek ve devlet karşısında sözde bireyi koruma söylemiyle devletin gerisindeki gerçek güç, sermaye düzeni gözlerden uzaklaştırılmaya çalışılmaktadır. Marksist anlayışta halk iktidarının önündeki asıl engelin devlet iktidarı değil, devletin arkasındaki asıl güç olan sermayenin iktidarı olduğu tespitinden hareket edilmektedir. Nitekim Samir Amin de devletsiz bir kapitalist ekonomiyi liberalizmin ideolojik ve kof gevezeliği olarak nitelendirmiştir.

Marks için demokrasi ya burjuvazinin sınıfsal egemenliğinin bir aracı ya da devrimci işçi hareketinin siyasal hükümranlığı elde etmesinin yararlı aracıdır. Marks’ın ilgi duyduğu demokrasi burjuva toplumunu ortadan kaldırmaya yönelik bir demokrasidir. Fransa’da İç Savaş adlı incelemesinde yaptığı Paris Komünü analizinde komünü devrimci şehir rejimi olarak tanımlamıştır. Komünün egemenlik şeklini doğrudan demokrasi olarak nitelendirmiştir. Marks’ın demokrasi kuramına katkısı onun devrime elverişli olduğunu ileri sürmesidir.

Siyasal Alan-İktisadi Alan İlişkisi

Modern liberal kapitalist toplumlarda iktisadi alan ayrı bir yere hapsedilerek demokratik etkilere karşı korunmaktadır. Bu koruma demokrasinin temel bir ölçütü haline dahi gelmiştir. Mülkiyetin ve piyasanın demokratik güce karşı korunması gerektiğinde toplumu ilgilendiren alanlarda hatta siyasi alanda demokratik hakların kısıtlanması demokrasi adına yapılmıştır. Bir yandan artık iktisat dışı ayrı bir siyasal alan vardır. Öte yandan artık kendi güç ilişkileri olan, yasal ve siyasal ayrıcalıklara bağımlı olmayan bir iktisadi alan bulunmaktadır.
Kapitalizmdeki mülksüz ücretli işçi yasalar önünde özgür ve eşit, evrensel oy hakkı nedeniyle de tam siyasi haklara sahip görünmektedir. Bütün bunlar ise sermayeyi sömürme gücünden yoksun bırakmamaktadır. Demokrasi biçimsel olarak ayrı bir siyasi alanla sınırlandırılmakta, ekonomi ise ayrı kuralları izleyen başka bir alan olarak görülmektedir. Kapitalist pazarın hem siyasi hem de iktisadi bir alan olduğunun, sadece özgürlük ve seçim değil aynı zamanda egemenlik ve baskı alanı olduğunun üzerinde durulmalıdır. Demokrasinin sadece siyasi bir kategori olarak değil iktisadi bir kategori olarak da yeniden düşünülmesine gereksinim bulunmaktadır.

Kapitalizm dememek için piyasa ekonomisi veya pazar ekonomisi denilmektedir. Üstelik insanların kendi kendini düzenleyen bir piyasanın varlığına inanması istenmektedir. Eğer insanlar ekonomik olarak bağımsız (özerk) değillerse siyasal planda bağımsız olmaları mümkün değildir. Kapitalist sınıf ekonomik alanın yönetimi kendi tekelinde kalmak kaydıyla siyasal alanda bir temsili demokrasi oyununun oynanmasına izin vermektedir. Bu sermaye sınıfı için hiçbir maliyeti olmayan oyundur. Bu yüzden kapitalizm geçerliyken gerçek anlamda bir demokratik rejim ve demokratik işleyiş mümkün değildir.

Zamanımızın iktisadi ve siyasal koşullarından çıkarabileceğimiz ders, insani, toplumsal, gerçekten demokratik ve eşitlikçi bir kapitalizmi hayal etmenin sosyalizmden çok daha hayal dışı olduğudur. Eşitliğin, özgürlüğün, demokrasinin, insanca yaşamanın, ekolojik yıkımın önünü kesmenin, velhasıl insanlığın geleceğini ve uygarlığı kurtarmanın yolu kapitalizmin sahneyi terk etmesine bağlıdır. Büyük insanlığın kapitalizmin tahribatına daha fazla göz yumması, kayıtsız kalması mümkün müdür? Öyleyse yapılması gereken şey insanlığı kurtuluşa, sosyalizme, sınıfsız topluma götürecek ütopyayı yeniden canlandırmaktır.