Komünistlerden kur garantili mevduat faizi açıklaması

Erdoğan'ın açıkladığı kur garantili faiz politikasına karşı TKH'den yapılan açıklamada "milyonlarca emekçiden sağlanan vergi, bankalarda büyük servet tutan sermaye sınıfına aktarılacaktır" denildi.

Komünistlerden kur garantili mevduat faizi açıklaması

Türkiye Komünist Hareketi, AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın açıkladığı para politikası ile ilgili bir açıklama yayımladı.

Emekçi halkın yoksulluğa mahkum edildiğinin altı çizilen açıklamada “Cumhurbaşkanı’nın aldığı kararın açık ve somut bir biçimde ifadesi sermayenin kollanması, emekçinin ise soyulmasından başka bir şey değildir” denildi.

“Türkiye’nin bugün önündeki seçenek para politikalarına takla attırmak değil, planlı, toplum ihtiyaçlarını esas alan, kamu mülkiyetine dayanan bir üretim ekonomisine geçmektir” denilen açıklamda. “Sömürü düzeninin tek alternatifi ise emekçilerin örgütlü düzeni olan sosyalizmdir” vurgusu yapıldı.

TKH’den yapılan “Para politikalarına takla attırarak krizden çıkılmaz” başlıklı açıklama şöyle:

“Türkiye günlerdir döviz kurlarıyla yatıp faiz tartışmasıyla kalkıyor. Sadece büyük servet sahibi bir avuç patronun değil, yoksulluk içinde yaşayan milyonlarca emekçinin yakından takip ettiği krizin faturası, AKP’nin aldığı yeni kararla bir kez daha emekçiye kesilmiştir.

Asgari ücrete yapılan zam, enflasyon ve kur karşısında erimiş, vergi muafiyeti Asgari Geçim İndirimi’nin iptali ile “denkleştirilerek”, yeni zamlarla birlikte büyük bir yalana dönüşmüştür. Şimdi de “kur garantili mevduat faizi” politikası gündeme getirilerek açık bir faiz artırımıyla ekonomi yönetiminde hiçbir plana, bilgiye ve tutarlılığa sahip olmadıklarını göstermişlerdir. Son 1 yılda döviz kurunun yüzde yüz artmasına neden olanların palyatif ve geçici uygulamaları, ekonomik krizden kurtuluyoruz diye propaganda etmesi büyük bir yüzsüzlüktür!

Cumhurbaşkanı’nın aldığı kararın açık ve somut bir biçimde ifadesi sermayenin kollanması, emekçinin ise soyulmasından başka bir şey değildir.

Erdoğan’ın ilan ettiği “döviz garantili TL mevduat sistemi” döviz kuru artışına bağlı vadeli mevduat bankacılığından başka bir şey değildir. Bankaların dönem sonunda vaad ettikleri faiz getirisi, döviz getirisinden az ise, aradaki farkının Hazine ya da Merkez Bankası tarafından yani emekçi halkın vergilerinden oluşan devlet bütçesinden ödeneceğinin Türkçesidir.

Devletin vermiş olduğu garantinin, belirlenmiş vadelerde, Hazine ya da Merkez Bankası tarafından sağlanmasının, bütçe açığının kapatılması için emekçilerden daha fazla vergi alınması, para basılması ya da borçlanma dışında başka bir anlamı yoktur.

Bu siyasetin sonucu devalüasyon, enflasyon, yoksullaşma ve dışa bağımlılıktır.

Hazine gelirlerinin önemli bir çoğunluğu emekçilerin maaş ve tüketim harcamalarından edinilen vergilerden sağlandığı düşünülürse, milyonlarca emekçiden sağlanan vergi, bankalarda büyük servet tutan sermaye sınıfına aktarılacaktır. Bu siyasetin anlamı, servet sahibi zenginlerin kazanması, zaten mevduat hesabı bile olmayan emekçilerin vergilerinin servet sahibi zenginlere aktarılması operasyonudur. Aynı zamanda emekçilerin yastık altındaki tasarruflarına göz diken iktidar, sermayenin çıkarlarını “garanti” altına alırken, hem emekçi halkın tasarruflarına el koymanın hem de emekçilerin vergileriyle oluşan devlet kaynaklarını sermaye sınıfına aktarmanın yolunu yapmaktadır.

Kaldı ki, Hazine’nin bir kamu gideri olmayan mevduatlara garanti vermesinin anayasal ve hukuksal zemini de bulunmamaktadır.

Yeni sistemde emekçi halk kaybedecek, patronlar kazanacaktır! Halkın parasını, bir avuç servet sahibine aktarmayı, kur-faiz-enflasyon ile mücadele diye yutturulması boşunadır.

Erdoğan’ın aldığı karar üstü örtülmüş bir faiz artışıdır. Faiz oranlarını “açık olarak” arttıramayan Erdoğan, dolar kurunu düşürmek için bütçe gelirlerini yerli yabancı patronlara teminat olarak bırakmıştır. Sıcak paraya bağımlı ve dış borca dayalı ekonomik model dışında bir şey bilmeyen AKP tıpkı Hazine’nin 128 milyar dolarını buharlaştırdığı gibi ülkeyi yeni bir yıkımla baş başa bırakmaktadır. Bu esnada kurdaki her artış, daha fazla vergi, zam, daha uzun çalışma saatleri, daha düşük ücretler ve daha yüksek faizle dış borçlanma ile karşılanacaktır.

Büyük sermayenin kulübü olan TÜSİAD’ın faiz artırma isteği ile Erdoğan’ın vade sonunda farkı ödemesi arasındaki tek fark “belirsizliktir” İki isteğin özü ve niyeti aynıdır: Patronların kollanması ve emekçilerin sömürülmesi.

Dış borca dayalı, sıcak paraya bağımlı ve inşaat odaklı ekonomi politikası yolun sonuna gelmiştir. AKP’nin 20 yıllık iktidarı, sıcak para için yüksek faizle ülkenin sömürülmesine hizmet etmiş, ülkenin bütün değerlerini emperyalist şirketlere peşkeş çekilmiş, şimdi tıpkı uyuşturucu bağımlılığı sıcak para bağımlılığı yeni bir siyasetmiş gibi yutturulmaya çalışılmaktadır. Atılan bu adım bir kez daha sıcak paraya bağımlılığın bir devamı ve sonucu olarak krizden çıkışın değil krizin faturasının emekçilere kesilerek seçimlere kadar zaman kazanma politikasıdır.

Türkiye’nin bugün önündeki seçenek para politikalarına takla attırmak değil, planlı, toplum ihtiyaçlarını esas alan, kamu mülkiyetine dayanan bir üretim ekonomisine geçmektir. Sömürü düzeninin tek alternatifi ise emekçilerin örgütlü düzeni olan sosyalizmdir.

Partimiz tüm emekçileri, gençleri, kadınları, yurtseverleri, ilericileri, bu akıl dışı sömürü düzenine karşı ayağa kalkmaya çağırmaktadır. Patronların çıkarları değil, emekçilerin çıkarları ülkenin çıkarıdır! “

TÜRKİYE KOMÜNİST HAREKETİ