İktidarın panik atakları

Yıllardır en büyük eğlencesi, olay çıkarıp sonra da kamuoyu ölçümü yaptırmak olan iktidarın, seçmeni kobay yerine koyarak denemediği neredeyse hiçbir gündem zehiri kalmadı.

İktidar, emekli amirallerin imza metni üzerinden oluşturduğu gündemle yine bir taşla çok kuş vurmaya kalkıştı. Muktedir, Allah’ın lütfu olarak gördüğü 15 Temmuz darbe girişiminden sonra sertleştirdiği otoriter tutumunu sürdürmek için kendine kalıcı bir meşruluk düzlemi yaratmaya çalışıyor. MHP lideri de radikal çıkışlarıyla gerilim stratejisine güçlü destek veriyor. HDP’nin kapatılması için açıkça yüksek yargıya talimat verilmesi; dahası istenen yanıt gelmeyince bu kez Anayasa Mahkemesi’nin kapatılması talebinin zikredilmesi, anayasaya ve demokratik hukuk devletinin işleyişine aykırı görülmüyor! Bir gece yarısı imzasıyla İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmek sanki milli iradeye darbe değilmiş gibi normalleştiriliyor. Buna karşılık emekli amirallerin Montrö Türk Boğazları Sözleşmesi’ne ve anayasadaki laiklik ilkesine ilişkin kaygılarını belirttikleri imza metni, sözüm ona demokrasiye ve milli iradeye darbe gerekçesiyle yasal soruşturmaya tabi tutulabiliyor.

Bilindiği gibi bir süre önce ‘muvazzaf’ Meclis Başkanı, Montrö Türk Boğazları Sözleşmesi’nden Cumhurbaşkanı’nın tek imzasıyla çıkılabileceği yönünde soğuk bir espri yapmıştı… Konuya duyarlı olan emekli amirallerin yanı sıra eski diplomatların ve parlamenterlerin tek imzaya hayır niteliği taşıyan imza metinlerini bu nedenle kaleme aldıklarını akılda tutmak gerekiyor. AKP, bu tür tavizkâr açıklamaları Batı ittifakı tarafından yeniden eskisi gibi muhatap alınmak amacıyla yapmış olabilir. Emekli amirallere yönelik gözaltılar ise hem AB’nin Doğu Akdeniz’deki beklentilerini karşılamaya dönük bir jest, hem de ABD ile eş başkanlık yıllarına nostaljik bir gönderme olarak okunabilir.

‘Darbe iması’ diye suç imal edilen imza metninden hemen sonra  iktidarın anayasal kurumlar eşliğinde topyekûn tepki vermesi, propaganda seferberliği için tetikte beklediğini kanıtlıyor! Nitekim, metnin derhal ‘Bay Kemal CeHaPe’si’ ile ilişkilendirilmesi, dış siyasetin yanı sıra iç siyasette de emekli amirallerin propaganda aparatı olarak kullanıldığı kuşkusunu güçlendiriyor. İmza metninin öncelikle AKP’li bir bakana ulaştığı, içeriğiyle oynandığı ve yayın saatinin kasıtlı olarak gece yarısından sonraya denk getirilmesinin planlandığı şeklinde savlar var. Ancak emekli amiraller serbest bırakılınca bu savlar da gündemden düştü.

Gerçekte iktidar, darbe ve benzeri kurgusal tehditler öne sürerek toplumu sürekli terörize ediyor. Tek adam kararnamelerini dayanak alan kararlarla keyfi tutum meşru kılınmak isteniyor. Sonuçta Cumhur İttifakı’nın çeşitli ayak oyunlarıyla muhalefeti etkisizleştirip seçim koşullarını kendi lehine düzenlemek için yeni bir OHAL süreci tasarladığı anlaşılıyor.

Darbe sakızı

Fetöcü kumpasları andıran son propaganda kampanyasının boşa çıkmasında en önemli etmen, iktidarın ağzındaki darbe sakızının çürümüş olmasıdır. Ergenekon, Balyoz gibi kumpaslarda etkili olan sofistike ve sistematik propaganda kurgusu, yerini tek sesli cazgırlığa bırakmıştır. Kamuoyunu itinayla ikna edebilen yetmez ama evetçi  kanaat önderlerini harcamış olan iktidarın elinde kala kala içtimaya çağrılan resmi kurumlarla kopyala yapıştırcı medyanın kuru yaygarası kalmıştır. Cumhur İttifakı’nın otoriter yalnızlığı, propaganda senaryolarının klişeleşmesine; aygıtların ve söylemlerin kısırlaşmasına yol açmıştır. Elindeki tüm yaptırım araçlarını keyfi biçimde kullanan bir rejimin ne kadar sivil olduğu tartışmalıdır. Emekli amirallerin apoletsiz bir hukuk darbesinin mağduru olduğuna herkes tanıktır. İktidar, kampanyadan sonuç alamayınca bir hışımla emekli amirallere elektronik kelepçe taktırmıştır. Bu uygulamanın Cumhur İttifakı oylarına yansıması bir süre sonra kamuoyu araştırmalarında görülecektir.

Yıllardır en büyük eğlencesi, olay çıkarıp sonra da kamuoyu ölçümü yaptırmak olan iktidarın, seçmeni kobay yerine koyarak denemediği neredeyse hiçbir gündem zehiri kalmamıştır. Ergenekon’dan Balyoz’a, kokteyl terör eylemlerinden sınır ötesi operasyonlara, açılımdan HDP’yi kapatma davasına değin hemen her konuda ölçüsü alınan halkın, artık terziyi değiştirmekten başka çaresi yoktur.

Koltuktan düşme fobisine bağlı olarak can havliyle kurgulanan son dönemdeki  kampanyalar, sağlam argümanlara dayanmadığı için kamuoyunda istenen etkiyi yaratamıyor. Oy kayıpları arttıkça böylesi acemi işi kampanyaların iktidarda panik ataklar halinde sık sık tezahür etmesi sürpriz olmayacaktır. Ne ki bunların kısa süreli etkileri Cumhur İttifakı’nın oy düşüşlerini engellemeye yetmeyecektir. Salgınla, kredi borçlarıyla, yoksullukla ya da işsizlikle boğuşan insanların yapay gündemler üzerinden manipüle edilmesi artık mümkün değildir.

Bir siyasal iktidar, emeklilerin yaptığı açıklamadan gocunacak hale geldiyse zaten emeklilik zamanı gelmiş demektir. Onca yıllık AKP iktidarı, hâlâ darbenin imasından bile tırsıyorsa bunun sorumlusu kendi yarattığı antidemokratik rejimdir. Daha fazla demokrasi, askeri darbelerin en etkili panzehiridir. O halde sivil bir yönetim, ülkede darbe tehlikesi seziyorsa derhal seçime gidip siyasi meşruiyetini halka demokratik yoldan tescil ettirmelidir!

Seçmenini küstüren muhalefet

Türkiye’nin ulusal çıkarlarını ilgilendiren yaşamsal konularda, oyları günden güne eriyen Cumhur İttifakı’nın atacağı adımlar, muhalefet tarafından yakından izlenmelidir. Attığı bir taşla çok kuş vurup koltukta kalmayı düşünenlerin ülkeyi ateşe atma riskine karşı çok daha uyanık olunmalıdır. Bölünmüş de olsa muhalif seçmen toplamının en az yüzde 60’a ulaştığı ülkemizde, muhalefet partilerinin özellikle ulusal meseleler hakkında ortak tavır alması artık bir zorunluluk haline gelmiştir. İyi Parti liderinin usulden karşı çıkarak ‘zevzeklik’ diye eleştirdiği imza metninin esastan değerlendirilmesi için ise hiçbir engel yoktur. Millet İttifakı, iktidar karşısındaki kronik ürkekliğini ivedilikle terk etmelidir. Hiçbir yapay gündem maddesinin, seçmenin tercihini iktidar lehine değiştirmeye yetmeyeceği artık kabul edilmelidir. AKP’nin ekmeğine yağ sürmeyelim diye kendi seçmenini küstürmeyi göze alan muhalefet partileri, bu fobik yaklaşımdan bir an önce vazgeçmelidir. Halkın ekmeği ufaldıkça iktidarın yağ sürülecek ekmeğinin de ufaldığı görülmelidir.

Muhalefet, esnafın, çiftçinin sorunlarını dinleyip ağlaşmak dışında ülkenin geleceğine yönelik insanlara umut verecek somut adımlar atmalı, ortak hedeflerini kamuoyuna açıklamalıdır. Cumhur İttifakı, hemen her alanda sebep olduğu sefalete karşın sesini hâlâ yükseltebilirken Millet İttifakı, dağınık görüntüsü ve cılız sesi ile seçmende coşku yaratmayı beceremiyor.

İktidar tarafından delik deşik edilmiş olsa da mevcut anayasa, muhalefetin elindeki en son meşru kozdur. Bu nedenle CHP, inisiyatif alarak ülkede demokrasiye inanan tüm muhalif kesimleri bir araya getirmelidir. Geniş katılımlı ortak bir deklarasyonla iktidara anayasaya uygun davranması yönünde çağrı yapılmalı; erken ve adil seçim talebi gür bir sesle haykırılmalıdır.

Yazarın Diğer Yazıları
Tinsel yolculuklar 22 Mart 2024