İKD Avukatı Fulya Durak: Hukuk düzeni maalesef mağdur ile faili, baş başa bırakmaktadır

Kendisini hukukun koruması ve güvencesi altında hissedemeyecek kadın ve çocuklar, istismar failini şikayetçi edebilecek mi? Hukuk düzeni maalesef mağdur ile faili, baş başa bırakmaktadır. 12 yaşındaki kız çocuğunu istismar etmekten 10 yıl ceza alan Uşşaki Tarikatı liderinin TBMM'yi tebrik etmesi, bu değişikliklerin kimlere yaradığını çok net göstermektedir.

İKD Avukatı Fulya Durak: Hukuk düzeni maalesef mağdur ile faili, baş başa bırakmaktadır

İstanbul Sözleşmesi’nin bir gece yarısı kararnamesiyle iptal edilmesine ve 4. yargı paketinin getirdiği değişikliklere dair İlerici Kadınlar Derneği (İKD) avukatı Fulya Durak ile konuştuk. Durak’ın 4. Yargı paketi ve İstanbul Sözleşmesi’nin iptal kararına ilişkin Manifesto’nun sorularına verdiği yanıtlar şöyle:

Yargı paketinde çocuk istismarı ve kadına yönelik şiddet konusundaki değişiklikleri nasıl yorumluyorsunuz? Bu yargı paketi neleri getirecek?

Av. Fulya Durak: Ben bu değişiklikleri devletin, Anayasa 41. Maddesi ile üstlenmiş olduğu kadını ve çocukları koruma sorumluğundan vazgeçmesi olarak yorumluyorum. Devlet maalesef açıkça, “artık ben kadınları ve çocukları şiddet, istismar suçlarına karşı korumayacağım” demiştir.

4. Yargı Paketi olarak da bilinen ve geçtiğimiz günlerde TBMM Genel Kurulunda kabul edilerek yasalaşan kanun teklifi, Ceza Muhakemesi Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasını öngörüyor. Maalesef bu değişiklikler, istismara uğrayan kadınlar ve çocuklara daha fazla mağduriyet yaşatacak nitelikte. Zira yasa değişikliği ile katalog suçlarda failin tutuklanabilmesi, somut delillere bağlı hale getirilerek zorlaştırılmış oldu. Önceki düzenlemede, bir şahsın üzerine atılı suç, katalog suçlar kapsamında ise (cinsel saldırı ve çocuğun cinsel istismarı da bu kategoridedir) kuvvetli suç şüphesinin varlığı tutuklanması için yeterli sayılmaktaydı. Bundan sonra somut delil aranacak. İstismar suçlarında olaydaki somut delilleri hemen ortaya çıkarmak çoğu zaman mümkün değildir. Bu da kadın ve çocuğa yönelik cinsel suçlarda, istismarcıların kolay kolay tutuklanamayacakları anlamına gelmekte. Yine infaz yasasında yapılan bir değişiklik, bu suçların faillerinin infaz sürelerini de kısalttı. Kendisini hukukun koruması ve güvencesi altında hissedemeyecek kadın ve çocuklar, istismar failini şikayetçi edebilecek mi? Hukuk düzeni maalesef mağdur ile faili, baş başa bırakmaktadır. 12 yaşındaki kız çocuğunu istismar etmekten 10 yıl ceza alan Uşşaki Tarikatı liderinin TBMM’yi tebrik etmesi, bu değişikliklerin kimlere yaradığını çok net göstermektedir.

İstanbul Sözleşmesi’nin feshi, ceza yasalarının istismarcılar lehine değiştirilmesi gibi gündemler, bu başlıklardaki mücadelenin daha fazla yükseltilmesi gerektiğini bize göstermekte. Sağlıklı bir toplum, sağlıklı yetişmiş çocuklarla mümkündür. Çocukları istismardan korumaksa hepimizin görevidir. Bu yapılmadığı takdirde, her seferinde daha şiddetli ataklarla karşılaşacağız. Örneğin “çocuğun istismarcısıyla evlenmesi durumunda cezanın ertelenmesi” düzenlemesi sık sık iktidar söylemlerinde yer buluyor, bugüne kadar yasalaştıramamaları, toplumun ilerici unsurlarının mücadelesi ile mümkün oldu, bu nedenle mücadeleye hız kesmeden devam etmeliyiz.

İstanbul Sözleşmesi’nin iptaline karşı açılan itiraz davalarına rağmen Danıştay yürütmeyi durdurmama kararı aldı. Bu kararı nasıl yorumluyorsunuz?

İKD’nin de aralarında olduğu pek çok kadın örgütü, siyasi parti ve baro, TBMM onayı olmadan Cumhurbaşkanı’nın tek taraflı iradesiyle aldığı İstanbul Sözleşmesi’nden çıkış kararına karşı yürütmenin durdurulması ve kararın iptali talebiyle Danıştay‘a başvurmuştu. Danıştay, yürütmeyi durdurma istemini çok geç yanıtladı ve tam sözleşmeden resmi çıkış tarihi olan 1 Temmuz 2021 öncesi yürütmeyi durdurma istemlerini reddetti.

Örneğin İKD’nin açmış olduğu davada, 27 nisanda verilen ara karar, taraflara 31 Mayısta tebliğe çıkarıldı. Bu bir aylık bekletmenin bir açıklaması yok. Hukukta cevap verme sürelerinin tebliğ tarihinden itibaren işlemeye başladığı göz önüne alındığında İdare’nin cevap verme süresi 1 ay daha uzatılmış oldu. Böylece sözleşmeden resmi olarak çıkış tarihi olan 1 Temmuz 2021’ne kadar hukuki süreç aksatıldı. Bunun kötü niyetten başka bir açıklaması olamaz. İdarenin cevap dilekçesi halen tarafımıza ulaşmamış durumda. Ancak diğer cevap dilekçelerinin içeriği ile aynı olacağı için değerlendirme yapmamız da mümkün.

Cumhurbaşkanlığı adına verilen cevap dilekçelerinde genel olarak “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemiyle, Cumhurbaşkanına, ‘Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi’ ile belirli konularda ‘ilk elden düzenleme yapma yetkisi’ tanındığı vurgulanmakta, milletlerarası antlaşmaların feshinin Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile düzenlendiği, milletlerarası antlaşmaların fesih sürecinde TBMM’nin bir işlemine ihtiyaç duyulmadığı, TBMM’nin yetki sahibi olmadığı ve antlaşmayı sona erdirme yetkisinin Cumhurbaşkanında olduğu” belirtilmekte.

Danıştay’ın, İstanbul Sözleşmesi’nden çıkılmasına ilişkin Cumhurbaşkanı kararının yürütmesinin durdurulması talebini ret gerekçesi de İdare’nin cevap dilekçelerinin teyidinden ibaret. Bu, aynı zamanda yargının yürütmenin tahakkümüne geçtiğinin, yargı bağımsızlığının ortadan kalktığının da teyididir.

Gerekçede sözleşmenin 80. Maddesinin Cumhurbaşkanına fesih yetkisi verdiğinin altı çizildi. Anayasa’nın 104. maddesine göre uluslararası antlaşmaları onaylama yetkisi açıkça Cumhurbaşkanına verildiğinden, Cumhurbaşkanı gerek zamanlama açısından gerekse uluslararası alanda değişen ya da gelişen yeni koşullar itibarıyla antlaşmanın onaylanmasını erteleyebileceği gibi, onaylamaktan tamamen de vazgeçebilecektir.” denildi.

Oysa ki milletlerarası antlaşmaların feshi söz konusu olduğunda meclisin yetkisi ortadan kalkmış durumda değildir. İstisnai maddeleri kural haline getirilerek hukukun etrafından dolanılması, ilerde ülkemiz adına çok vahim tabloların ortaya çıkmasına neden olabilir.