HDP tutum belgesi, Demokrasi İttifakı ve üçüncü odak üzerine

"Öyle ya da böyle ihtiyaç varsa ve Türkiye’de bazı kırılmalar olacaksa, sosyalist, devrimci bir cephenin şekillenmesine omuz vermemek ve bu sorumluluktan kaçmak, son tahlilde düzen muhalefetine meşruiyet taşımaktan başka bir anlama gelmeyecektir. Türkiye’de sosyalist solun ne yazık ki bu tür bir lüksü bulunmuyor."

Kürt sorunu, çözüm süreci ve muhataplık tartışmasına dair bazı köşe taşları HDP’nin açıkladığı tutum belgesi ile netleşmiştir diyebiliriz.

Kürt sorununda çözüm ve muhataplık meselesi ile ilgili yine Manifesto’da yer alan Kurtuluş Kılçer’in “Kürt sorununda ‘muhatap’ tartışması üzerine” başlıklı yazı sosyalistlerin meseleye yaklaşımı açısından önemli bir çerçeve sunuyor. (https://gazetemanifesto.com/2021/kurt-sorununda-muhatap-tartismasi-uzerine-465935/)

Bu yazımızda ise muhataplık tartışmasının bir adım ötesine geçerek HDP’nin önümüzdeki dönem bir dizi yönelimini belirginleştiren tutum belgesini ve bunun sonuçlarını ele almaya çalışacağız. Önce şu notu ifade etmekte fayda var: Kürt sorununda çözüm sosyalizm, muhatap ise Kürt emekçileridir diyorsak, bunun merkezinde sınıfsal bir bakışı, Türkiye devriminin çıkarlarını ve bunun güncel siyasal yönelimlerini ele aldığımızın altının kalınca çizilmesi gerekmektedir.

Bu not ile birlikte, Kürt siyasi hareketi, HDP ve düzen siyaseti bağlamında bir değerlendirme yapmak, yakın dönem tartışmaları birkaç başlık çevresinde toparlamak mümkündür. Bunlar en genel ifadelerle, ittifaklar tartışması, muhataplık gündemi, Kürt hareketinin sermaye düzeninden talepleri ya da pazarlık konuları ve seçimlerde alınacak pozisyon olarak ifade edilebilir. Elbette başka gündemler de mevcut olmakla birlikte, onları bu başlıkların uzantısında yer almaktadır.

Öncelikle, meselenin geniş politik çerçevesine dair bir değerlendirme yapmak gerekirse, Millet İttifakı’ndan başlayan ve AKP muhalifleri DEVA ve Gelecek Partisi’ne kadar uzanan hattı birleştiren temel söylem olan “güçlendirilmiş parlamenter sistem ya da parlamenter sisteme dönüş” başlığı HDP’yi de bağlar niteliktedir. Her siyasi hareket kendi meşrebince bu meseleyi yorumlamakta ve ona göre bir üslupla ele almaktadır. HDP yayınladığı tutum belgesinde bunu “otoriter ve tekçi sistemin yerine güçlü demokrasinin, çoğulcu demokratik sistemin tesis edilmesini sağlamak” olarak ifade etmektedir. Dolayısıyla, Millet İttifakı ile HDP’nin politik düzlemde uzlaştığı açıktır.

Devamında, bu talebin gerçekleşmesi için seçim platformunda HDP’nin alacağı pozisyonun değerlendirilmesi bahsinde yapılan vurgu, Millet İttifakı’nın çıkarttığı Cumhurbaşkanı adayına destek verilmesinin güçlü bir olasılık olduğu yönündedir. Geçtiğimiz hafta muhataplık tartışması üzerinden HDP adına yapılan neredeyse tüm açıklamalarda bu olasılık bir şekilde ifade edilmiştir. Metinde de şöyle yer bulmaktadır: “Cumhurbaşkanlığı seçiminde ilkesel buluşmaların gerçekleşmesi, HDP seçmenlerinin ülkenin geleceğinde anahtar bir role sahip olmaları nedeniyle günceldir. İster HDP’li isterse başka bir aday olsun, isimler yerine ilkelerin ve yöntemlerin tartışılmasının gerekli olduğu inancındayız. Çünkü demokratik dönüşüm şahıslar aracılığıyla değil, ilkeler ve yöntemler üzerinde müzakere ve mutabakat yoluyla gerçekleşebilir. Seçilecek Cumhurbaşkanı da rolünü ve işlevini ancak bu zeminde doğru bir şekilde yerine getirebilir.” CHP ve İyi Parti seçmeninin HDP’nin çıkarttığı bir adayı desteklemesi siyasi bir fantezi olmanın ötesine geçmeyecektir. O açıdan, Kürt siyasi hareketindeki temel beklenti, Millet İttifakı’nın adayının Türkiye’deki Kürtlerin oy verebileceği bir aday olması ihtimaline oynamanın ötesinde değildir.

Düzen muhalefetinin bir kanadını oluşturan HDP’nin, sermaye düzeninden olası taleplerini ya da güncel politik başlıklarını birkaç noktada ele alabiliriz. Özerklik ya da özyönetim tartışmaları çerçevesinde yerel yönetimler ile ilgili başlık, “çözüm sürecinin” başlatılması ya da buzdolabından çıkartılması, Rojava yönetiminin tanınması, Abdullah Öcalan’ın koşullarının iyileştirilmesinden başlayan ve Kürt siyasetçilerin serbest kalmasına kadar geniş bir yelpazedeki serbestlik talepleri, dil ve kültürel haklar gibi ulusal demokratik talepler ilk başta sayabileceklerimizdir. Bu noktadaki temel olgunun, Kürt siyasi hareketinin ve dolayısıyla Kürt emekçilerinin İkinci Cumhuriyet’e eklemlenmesi olduğunu bir kere daha hatırlatmak istiyoruz. Emperyalizm ve Türkiye burjuvazisi için önemli sayılan bu işlemin güncel politik adreslerinden birinin Millet İttifakı olması ise şaşırtıcı sayılmamalıdır.

Türkiye’nin en büyük sorununu “çözülmeyen Kürt sorununa bağlı olan demokrasi sorununa” bağlayan Kürt siyasi hareketinin bu yönelimi HDP’nin tutum belgesinde ufak da olsa bir revizyona tabi tutulmuş görünüyor. Türkiye’deki temel sorunu “güçlü bir demokrasi eksikliği” olarak tarif eden HDP “demokratik parlamenter sistem” söyleminin hemen ardından yerel yönetimler ile ilgili talebini şu şekilde yerleştirmektedir: “Güçlü demokrasi, aynı zamanda yerinden ve yerelden yönetim anlayışını gerektirir. Bu nedenle kuvvetler ayrılığının yerele doğru genişletildiği, yerel yönetimlere yetki ve kaynak devrinin güvence altına alındığı, yerel katılım mekanizmalarının işlediği güçlü bir yerel demokrasi olmadan güçlü demokrasiyi inşa etmek mümkün değildir.” Dolayısıyla, metnin ilerleyen bölümlerinde Kürt sorununun çözümü ile ilgili talepler yer alsa da, düzen muhalefetinin içsel tartışmaları ya da sermaye devleti ile etkileşim anlamında “yerel demokrasinin güçlendirilmesi” olgusunun merkezde önemli bir yer tuttuğu görülmelidir. Meselenin, AKP iktidarının kayyım politikası ile bir boyutu olmakla birlikte önümüzdeki süreçte yerel yönetimler, özyönetim, özerklik, yönetişim, yerel yönetimlerin sermayeye açılması, AB yerel yönetimler özerklik şartı gibi başlıklar daha fazla gündemimizde olacak gibi görünmektedir.

HDP’nin tutum belgesinde, Kürt sorununda demokratik çözüm olarak Meclis’in temel zemin olarak görüleceği “Meclis, diyalog ve çözüm zeminini kurarak, demokratik müzakere yöntemleriyle tüm toplum için geleceğin kazanılmasına önayak ve odak olmalıdır” ifadesiyle yer alıyor. Zaten bu başlık geçtiğimiz hafta Millet İttifakı siyasetçilerinden tutun HDP yöneticilerine kadar bir dizi siyasetçi tarafından dile getirilmiştir. Ancak Meclis vurgusu herkesin bir tarafından tutup çekiştireceği bir olgu olmanın ötesinde, Millet İttifakı ile HDP arasındaki etkileşimi ve ittifak zeminin kuvvetlendirmek gibi bir arayışın ürünü idi. Sanıyoruz ki, murat edilen oldu. Oysaki, burada aynı maddedeki bir başka vurguya dikkat çekmek önem taşıyor. HDP, “Cumhuriyetin demokratikleştirilmesi” için bunun muhatabı olan herkesle bir süreç yürütülmesi gerektiğini söylemektedir. Dikkatler muhatap kısmına değil, “Cumhuriyetin demokratikleştirilmesi”ne çekilmeli. Ancak, siyasette bazı ezberler bazen insanı bocalatabilir. 1923 Cumhuriyeti yıkıldığına, yerine de AKP ve sermaye eliyle İkinci Cumhuriyet kurulduğuna göre, HDP’nin “Demokratik Cumhuriyet” yönelimi ile varacağı nokta, yeni rejimin restorasyonuna yani Millet İttifakı’nın temsil ettiği değerlere destek vermekten başka bir yer olmayacaktır. Daha doğrusu üstü örtülü ya da açık olarak ifade edilen şey budur.

Son olarak, bu tutum belgesi üzerinden esas noktaya gelelim. HDP Eş Başkanları tarafından yapılan açıklama ile Cumhur ya da Millet İttifakı’nın parçası olmayacakları, ikincisi ise HDP’nin bir “Demokrasi İttifakı” kuracağı söylenmiştir. Bu ittifakın ne gibi unsurlarla şekilleneceğini zamanla göreceğiz. Ancak, artık adı konulmuştur.

Geçtiğimiz hafta yürüyen tartışmalar ve yukarıda bazı noktalarını belirginleştirmeye çalıştığımız açıklamalardan çıkabilecek birinci sonuç, HDP’nin Millet İttifakı’nın “dışarıdan ittifak” unsuru olma ihtimalinin oldukça belirginleştiği yönündedir. Dolayısıyla aslında ülkemizde üç ittifak ama iki cephe vardır. Bu açıdan üçüncü bir cephe, sol, sosyalist bir cephenin kurulması şart görülmelidir.

Millet İttifakı özünde sağ bir ittifaktır. İkinci sonuç, düzen muhalefetinin liberal demokrat ve “sol” kanadını “Demokrasi İttifakı”nın oluşturmasının artık yüksek bir olasılık olduğudur. Bunların ittifaklarını hangi araçlarla ve hangi taktikleri kullanarak ilerletecekleri onların konusudur.

Üçüncüsü, HDP merkezli “Demokrasi İttifakı”, üçüncü cephe ya da odak gibi cezbedici bir kavramı kullanacaktır. Türkiye’de reformist sol açısından doğrudan adres olacak olan bu odak seçim platformunda, yine reformist solun AKP’ye karşı çıkan kesimlerin sistem içi ve gündelik bazı taleplerinin anlık temsilciliğine oynamalarını sağlayabilir. Ancak HDP ile işbirliği yapan solun hesabına ideolojik olarak aşamacılık, siyaseten reformizm, seçimler bağlamında ise oportünizm düşmektedir.

Tüm bunların bileşkesinden ulaşılması gereken sonucu ise kabaca şu şekilde ifade edebiliriz:

Türkiye siyasetinde Cumhur İttifakı, Millet İttifakı ve Demokrasi İttifakı gibi üç tane odak belirginleşmiştir. Bunlar düzen cephesinin iktidar ve muhalefet unsurlarıdır. Sermaye düzenini karşısına alacak, ülkenin bağımsızlığı, laiklik, emeğin kurtuluşu ve sosyalizm için mücadele verecek sol, sosyalist bir odağın ortaya çıkması ülkemiz devrimcileri için tarihsel bir sorumluluk olarak karşımızda durmaktadır. Öyle ya da böyle ihtiyaç varsa ve Türkiye’de bazı kırılmalar olacaksa, sosyalist, devrimci bir cephenin şekillenmesine omuz vermemek ve bu sorumluluktan kaçmak, son tahlilde düzen muhalefetine meşruiyet taşımaktan başka bir anlama gelmeyecektir. Türkiye’de sosyalist solun ne yazık ki bu tür bir lüksü bulunmuyor.