Halil Yeni yazdı: Şiirin İlkbaharı Arkadaş Zekai Özger

Bazen bir şiir o şiiri yazan şairin hayatına çıkar. Ve şair ile okur arasında gelişen gönül birlikteliği ‘’ta ötelerden’’ duyulan bir sesle başlar. ‘’Pencereyi aç / Sesin sarsın dünyayı / Duyulur elbet ta ötelerden / Yürek kendini tanır’’

Halil Yeni yazdı: Şiirin İlkbaharı Arkadaş Zekai Özger

Halil Yeni

Ocak 1948 yılında Bursa’da doğdu Zekâi Özger. Selanik göçmeni işçi bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi. Annesi tütünde, babası düşük ücretle fabrikalarda çalıştı. Veresiye defterine hep borç yazan hayat imkân vermiyordu dinlenmesine. Özger’in babası, işinden arta kalan zamanlarda memurların ayakkabılarını tamir ederek yoksul ailesinin geçimini sağladı.

“Ne kadar üstelesem yanlış bir değişimi / bir proleterin oğlu olduğuma inandıramıyorum kimseyi / inandıramıyorum babama bir proleter olduğunu”

Sessiz, içine kapanık ve ağırbaşlı bir çocukluk yaşar Zekai. Bu yıllar onun için ağrılarla ve hastalıkla geçer.  Yakasına yapışmış acılar bir tutam mutluluk ekmez kerpiç evinin bahçesine. Sekiz buçuk yaşında geçirdiği kemik rahatsızlığı nedeniyle bir süre hastanede yatar. Zorlu ameliyatlar sonrası uzun zaman koltuk değneklerinden destek alarak dolaşır ve sağ bacağı sol bacağına göre kısa kalır.

“Sağ bacağım topaldır benim / onunçin incedir yüreğim / onunçin aksarım hayata ve denize / yeryüzünün güneş renkli mayosu bile / giyince sırıtır bacaklarımda”

İlk, Orta okul ve Liseyi Bursa’da, Üniversiteyi Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Basın Yayın Yüksek Okulu’nda okur. Lise yıllarında tiyatroyla başlar sanat yolculuğu. Kimi oyunlarda rol alır. On yedi yaşında arkadaşı Ömer Zafer Göktürk’le Bursa’nın il plakasından esinlenerek ‘’Kent 16’’ adlı bir dergi çıkarır. Üniversite yıllarında Arkadaş ve DOST dergilerinin çıkarılmasına katkı sunar.

Üniversite yıllarında devrimci mücadelenin içerisindedir. ODTÜ, Hacettepe ve Siyasal Bilgiler Fakültesi Öğrenci yurtları birbiri ardına polisler ve faşistler tarafından basılır. 24 Ocak 1971 tarihinde Siyasal Bilgiler Fakültesine yapılan yurt baskınına karşı direnenler arasında oda vardır. Yaklaşık 300 öğrenci arkadaşı ile birlikte sekiz saat boyunca yurt savunmasına katılır. ‘’sayılarının azlığına düşmanın çokluğuna bakmadan’’ direnirler. Fakat rakamsal çoğunluk ve fiziksel güç karşı taraftadır. Polis megafonlarından yurdu boşaltmaları durumunda kimseye dokunulmayacağı sözü verilse de arkadaşları gibi Zekai de gözaltına alınır ve işkenceye maruz kalır. Öyle ağır işkencedir ki bu, başına şiddetli darbeler alan Zekai o gün ölmemiş olmasına şaşkındır. Ama kalan ömrünü yoğun baş ağrılarıyla geçirecektir.

“bu vuruşmada ölü vermedik / ama ant içtik üçyüz yaralı / başlatmak için büyük savaşı / çoğaltıcaz üçyüzleri / açıncaya kadar en güzel çiçek”

Nüfus kayıtlarındaki ismi Zekâi olan, ‘’Arkadaş’’ ismini kendine sonradan kendi koyan şairdir o. Yazdığı şiirler Forum, Soyut, Papirüs Yansıma, Yeni Eylem ve Yordam gibi dönemin önemli dergilerinde yayımlanır.  Dönem şiirlerine göre özgün bir seslenişi vardır. İlk şiirlerinde ikinci yeni son şiirlerinde ise toplumcu gerçekçi tadında şiirler yazmıştır. Mısralarında sık sık kendine, hayatına, geçmişte yaşadıklarına ve ailesine yer verir. Satırlarında anne karakteri baskındır. Çünkü onun için anne çocukluktan kalan topallığının koltuk değneğidir. Şiirlerinde yaşam bilinci, cinsellik, toplumcu anlayış, yalnızlık ve geleceğe dair umut vardır. Özellikle son dönem şiirleri tutunacak dal, yağmurdan korunacak saçaktır.

“kara yeller ak yelleri dövende / sevdanı yüreğine kuşat / al sesimi vur kanının gümbürtüsüne / zamanıdır dağları delmenin, Ferhat”

 

Arkadaş Zekai Özger eşcinseldir ve şiirlerinde bunu estetik biçimde dile getirir. Şair bu şiirlerinde cinsel yöneliminden dolayı yaşadığı zorlukları ve yaşadığı yalnızlığı dile getirir. Kendisini yargılayanlara karşıysa öfkeli fakat affedicidir.

“ve bir gün hiç anlamayacaksınız / güneşe ve erkekliğe büyüyen vücudum / düşüvericek ellerinizden ellerinizden ve / bir gün elbette / zeki müreni seviceksiniz / (zeki müreni seviniz)”

Erken yaşta başlamıştır emekçiliğe. Türkiye Radyo Televizyon Kurumu’nda kameraman, yapımcı ve kurgucu olarak çalışır. Yeni Eylem dergisinde de yayın kurulu üyeliği yapar. Hüseyin Cevahir’in yakın arkadaşıdır. ‘’Aşkla sana’’ şiirini 29 Mayıs 1971 günü İstanbul Maltepe’de üç gün süren ve Mahir Çayan’ın yaralanması Cevahir’in ölümüyle sonuçlanan kuşatma sonrası kaleme aldığı ve Hüseyin Cevahir için yazdığı düşünülmektedir.

Alnını / dağ ateşiyle ısıtan / yüzünü / kanla yıkayan dostum / senin / uyurken dudağında gülümseyen bordo gül / benim kalbimi harmanlayan isyan olsun / şimdi dingin gövdende / uğultuyla büyüyen sessizlik / birgün benim elimde / patlamaya sabırsız mavzer olsun / başını omzuma yasla / göğsümde taşıyayım seni / gövdem gövdene can olsun

Yaşadığı gibi yazan, yazdığı gibi yaşayan bir şairi tanımanın en güzel aracıdır ürettikleri.  Ve hüznüdür, akıl kabul etmez genç yaşında hayatını kaybetmesini. Yaşamının en güzel çağlarında ölümün erken gelmesine mi kahretmeli yoksa 25 yaşında bir şairin sanki nasıl öldürüleceğini biliyormuşçasına şu şiiri yazmasına mı üzülmeli?

“Vurdular, kötü vurdular / ne savaş kuralları / ne insanlık onuru / kara tarihlerinin iğrenç bir zaferini daha / gövdemize kazdılar.”

29 Nisan 1973 sabahı Ankara’da ağır yaralı bir halde bulunur Arkadaş. Kaldırıldığı Hastanede 5 Mayıs günü hayatını kaybeder. O akşam kimliğini yanına almadan dışarı çıktığı için hastane yetkilileri, hakkında hiçbir bilgiye ulaşamaz. Kimsesizler mezarlığına gömülmesi düşünülürken polis radyosunda geçen bir anons üzerine oğullarından haber alamayan ailesi çocuklarının cansız bedenine ulaşır.   Ölümü için Kızılay’da ki Meşrutiyet Caddesi’nde düşerek hayatını kaybettiği söylenir. Oysa ailesi ve dostları ölüm nedenini 1971 yılında siyasal bilgiler fakültesine yapılan polis baskının da kafasına aldığı cop darbeleri ve işkenceler sonucu olduğunu düşünmektedir.  Adli tıp kurumunun verdiği rapor da bu düşünceyi destekler niteliktedir. ‘’Beyin kanaması.’’

“yırtarak geçiyor kalbimizden / hayatı da törpüleyen zaman / şuramızda birşey var / acıya benzer / umuda benzer / böyle günlerde herşey / hem acıya, hem umuda benzer / gün ölümle başlatıyor hayatı / her şafak taze bir ölünün üstünde doğuyor / her sabah ölümü anlatıyor gazeteler…”

Arkadaş Zekai Özger dost sohbetlerinde şiir kitabı için “Ne zaman yayımlarsam yayımlayayım adı ‘Sakalsız Bir Oğlanın Tragedyası’ olacak!” der. Fakat zamansız ölümü hayalini yarıda bırakır. Dergi ve gazetelerde yayınlanan şiirleri ölümünden sonra Tekin Sönmez tarafından “Şiirler” adıyla Nadas Yayınları tarafından 1974 yılında bir kitapta toplanır. Şiirlerin İkinci basımı bu kez “Sevdadır” adıyla Mayıs Yayınları tarafından 1984 yılında gerçekleşir. Şair’in düşü 2014 yılında hayat bulur. VE Yayınevi tarafından yayımlanan kitabın adı  ‘’Sakalsız Bir Oğlanın Tragedyası” dır.

“charles chaplin bir savaşta yitirdim sakalımı / çıkmazlığın grev sesi umutlarımı vururken / yendirdim bıyıklarımı papağan kuşkulara / biraz elma şekeriyle kazıdım sakalımı / lohusa şerbetiyle kazıdım sakalımı / yanaklarım paprika lahmacun ister misiniz”

Grup Ekin, Grup Yorum, Sadık Gürbüz, Ahmet Kaya ve Onur Akın gibi daha birçok sanatçı tarafından şiirleri bestelenmiştir Özger’in. ‘’Sevdadır’’, ‘’Pencere’’ yada ‘’Aşkla Sana’’ şiirleri en bilinen toplumcu şiirleri olsa da ‘’bireyci’’ olarak adlandırılan şiirleri de keşfedilmeyi beklemektedir.

“-çocuğum, üşütme yüreğini / şimdi hüzün mevsimidir bütün şiirleri gezen”

Arkadaş Zekai Özger yaşama veda ettiğinde henüz 25 yaşındaydı. Ömrünün başında şiirinin ilkbaharındaydı. Ve bu kısacık yaşamından geriye onlarca güzel şiir bıraktı. 5 Mayıs 1973 günü aramızdan ayrılan şairin şiirlerini her okuduğumda aklımda o soru belirir. Yaşasaydı, hayattan ve şiirden koparılmasaydı kim bilir daha nice güzel şiirler yazacaktı? Şimdi onun uzanıp yattığı otlarda yeni bir yeşillik büyüyor. Ve O, yanağında bir borda gülle, bizlere gülümsüyor.

“Yarın ne olur bilirim ben / bahar gelir, otlar büyür / ölüm de yapraklanır / bir dağ bulur uzun uzun bakarım / bir çam ağacı gölgesi / güzel kokular veren / bir damla güneş görünce / sana da gülümseyeceğim yarın / şimdi senin uzanıp yattığın otlarda / yarın yeni bir yeşillik büyüyecek”