Gezi’yi sulandıranlar ve gerçek solun görevi

Gezi direnişi ile başlayan mücadelenin artık düzen muhalefetinin omuz başında serpilip geliştiğini propaganda edenler bugün geçmişin üzerinde en çok tepinenler olarak karşımıza çıkıyorlar. Ancak bu kadar kolay değil.Gezi direnişi özgürlükçüydü ama liberalizmin tahakkümüne girmedi.

2013 Haziran direnişinin sekizinci yılı vesilesiyle bazı başlıkları yeniden hatırlamak gerekiyor.

Dün konu ile ilgili bir dizi açıklama ya da değerlendirme yapıldı. Bunlara bakıldığında Gezi’nin ne olduğundan ziyade ne olmadığının tanımlanması önem taşıyor gibi görünmektedir.

O zaman başlayalım. Gezi direnişi eşittir “seçim ya da sandık” değildir. Ya da başka bir ifadeyle önümüzdeki seçimlerde düzen muhalefetinin desteklenmesinin propaganda aracı olamaz.

En çok karşımıza çıkan yaklaşımlardan bir tanesi bu olsa gerek. AKP iktidarından kurtulmak isteyen halkın seçim platformundaki yaklaşımlarını Gezi direnişi ile harmanlayarak ortaya konulan bir pragmatizmin ürünü bu yapılan şey.

Ancak yersiz bir yaklaşım olduğunu belirtmemiz gerekiyor. Gezi direnişi tam da seçimlerin artık toplumun büyük bir kesimi açısından anlamını yitirdiği bir dönemde ortaya çıkmıştı. Büyük bir isyan olarak Türkiye tarihine çok önemli bir iz bıraktı. Hatta henüz bunun hakkı bile henüz verilebilmiş durumda değil.

O açıdan Gezi direnişinin önümüzdeki seçimler ya da sandığa havale edilmesini geçiniz. “Hükümet istifa” talebinin yükseldiği bir halk direnişinden sandık güzellemesi çıkmaz.

Devam edelim. Bir diğeri ise Gezi’nin İstanbul’un savunulması açısından çok önemli bir hareket olduğunu ve bugün de yad edilmesi gerektiğini ifade ediyor. Bunun da çıktığı yer aşağı yukarı aynı. Gezi direnişi siyaset dışı bir olgu olarak farklı kimliklerin bileşkesini temsil ediyormuş gibi gösterildiği oranda değerini ve ağırlığını kaybetmeye başlıyor. Elbette, direnişe katılan insanlar kendilerini farklı kimliklerin ya da toplumsal kesimlerin parçası olarak görüyor olabilirler. Ancak onları birleştiren en temel şeyin politik talepleri ve arayışları olduğunu unutmamak gerekiyor.

O açıdan, Gezi direnişi eşittir “farklı toplumsal dinamiklerin kutsanması gereken yanları” değildir. Objektif olarak bu tür farklılıklara dayansa da Gezi direnişinden kalan temel politik çıktı tektir ve hala günceldir. O da baskıcı, gerici sermaye iktidarına karşı çıkıştır.

Gezi direnişini iğdiş eden bir diğer yaklaşım ise, büyük halk hareketinin bugün düzen muhalefetine eklemlenmenin aracı olarak kullanılması ve bunun çok matah bir şeymiş gibi propaganda edilmesidir. Bugün reformist sol kesimler kendilerine kök olarak Gezi direnişini alıyor ve aslında olmayan bir hikayeyi anlatıyorlar.

“Gezi’den önce ve sonra” diyerek başlatılan bu hikayede, Türkiye’de toplumsal mücadelelerin sanki 2013 yılında başlamış olduğunu vaaz edilerek tamamen apolitik bir direniş güzellemesi yapılıyor. Devrimci romantizm ile soslanmaya çalışılan bu güzellemenin nedeni ise yenilen nanenin üzerini örtmekten başka bir anlam taşımamaktadır. Bu durum da bahsettiğimiz bu reformist kesimlerin Millet İttifakı ya da HDP kuyrukçusu olmalarından ileri gelmektedir.

Gezi direnişi ile başlayan mücadelenin artık düzen muhalefetinin omuz başında serpilip geliştiğini propaganda edenler bugün geçmişin üzerinde en çok tepinenler olarak karşımıza çıkıyorlar.

Ancak bu kadar kolay değil.

Gezi direnişi özgürlükçüydü ama liberalizmin tahakkümüne girmedi.

Gezi direnişi sermaye iktidarına ve AKP’ye karşıydı. Aynen bugün de böyledir ve hatta emekçi halkın merkezinde durduğu hareketin bu karakterini güçlendirmek için sermayenin bir kanadı ile işbirliğine ihtiyacı yoktur. Halkımız göbeğini kendisi keserse gerçekten iktidar olabilir.

Gezi direnişi, ülkedeki dinselleşmeye ve gericiliğe karşı laikliği savunan bir hareketti. Örneğin bugün laikliği sulandıranlar ya da İslâmcıların bir kesimi ile işbirliğine onay verenler Gezi direnişini sağa çekmeye çalışan unsurlardır.

Gezi direnişi, bugün tek adam yönetimiyle cisimleşen Başkanlık rejimine karşı bundan sekiz yıl önce verilmiş cumhuriyetçi ve eşitlikçi bir mücadele çizgisiydi. Başkanlığa karşı olup, sermaye tarafından kemirilerek bitirilen Cumhuriyet’e dair tek laf etmeyenlerin Gezi direnişinin geleceğinde yerlerinin olması mümkün değil.

İşte tüm bunların bileşkesinden ise emeğin çıkarları, laiklik, bağımsızlık ve yeni bir cumhuriyet talebi çıkmaya devam ediyor.

O yüzden Gezi direnişi bugün İslamcıların, faşist eskilerinin, liberallerin, sosyal demokratların ve bilumum AKP muhalifi görünüp gericiliğe, sömürüye prim verenlerin kenar süsü olmayacak. Ya da başka bir ifadeyle Gezi direnişi bu değildir.

Ülkemizdeki gerçek sol, devrimciler ve komünistler bu bilinçle mücadelelerini büyütecek, yarım kalan işlerini tamamlayacaklardır.