Evet, güneşe patent olmaz!

Biz, çocuk felci aşısını bulan ve “patenti ne olacak?” sorusuna “Patent tüm insanların. Güneşe patent alabilir misiniz?” minvalli yanıt veren Dr. Salk’u alalım safımıza ve bilimin para için değil insanlık için yapıldığı gelecek için mücadele edelim…

Orhan Deniz

14. yüzyılda ortaya çıkan, Avrupa, Asya ve Afrika’yı kasıp kavuran, Kara Ölüm diye de adlandırılan veba salgını milyonlarca insanın ölümüne neden olmuştu (75-200 milyon arası diye tahmin ediliyor). Salgın bir yandan toplumsal, ekonomik ve politik ciddi sonuçlar doğururken öte yandan da insanları zengin-yoksul ayrımı gözetmeden kırıp geçirmişti.

“Zengin-yoksul ayrımı gözetmeden” dediğime bakmayın, pratikte, bal gibi de ayrım olmuştu. Güçlü bir bağışıklığa sahip olabilecek şekilde beslenebilen, hastalığın ana taşıyıcısı fareler için uygun olmayan taş evlerde yaşayan ve salgın çoğaldığında kendilerine salgından uzakta evler yaptırıp oralara taşınabilen zenginler pekala daha az ölmüştü! Üstelik bu zenginler salgın hafiflediğinde evlerine hemen dönmüyor, eve yaşlı birilerini yerleştirip onların ölüp ölmediklerine bakarak eve dönmeye karar veriyorlardı.

Benziyor değil mi?

Covid-19 pandemisinin başlarında da hastalığın herkesi etkilediğinden bahsediliyor, hatta “eşitliği korona virüs sağladı” türü espriler de sıkça yapılıyordu. Ama kısa zaman içerisinde “eşitliğin” yine sağlanamadığı, hatta pandemi uzadıkça dünyadaki “eşitsizliğin” görünürden çok daha büyük olduğu açığa çıktı. Pandeminin yarattığı yıkım tekil tekil ülkelerde işçi sınıfının ve emekçilerin sırtlarına binerken, güçlü kapitalist-emperyalist ülkelerle az gelişmiş ülkeler arasındaki uçurumlar da iyice belirginleşti.

Tablonun bu şekilde netleşmesi hiç de şaşırtıcı değil. 2020 yılının başlarında başlayan ve kontrol altına alınamayan salgının son 30 yıldır kapitalist-emperyalist sistemin hüküm sürdüğü bu dünyada kontrol altına alınması sürpriz olurdu. Çünkü, kapitalist-emperyalist sistem 1970’li yıllardan başlayarak toplumun bütününü ilgilendiren alanlardaki sosyal harcamaları azaltmayı sistemli bir şekilde uygulamaya geçirmiş, sosyalizmin çözülüşü sonrası hızlıca hayata geçirilen özelleştirmelerle de bu alanlar tamamen sermayenin yeni sektörleri haline getirilmiştir.
Bir salgının piyasaya bağımlı hale getirilmiş sağlık sistemleriyle engellenmesi mümkün değildir. Burada A şirketinin, B sektörünün, C ülkesinin çıkarlarını değil, insanlığın çıkarlarını gözetecek bir toplumsal yapının egemenliğine ihtiyaç vardır. Böyle bir yapı olmayınca ne mi olur?

“Pandemiyle birlikte ipliği pazara çıkan tek konu kapitalizmin sağlık politikaları olmadı; bilim politikalarının da irrasyonel yapısı açıkça görünür hale geldi. Güncel ilgi odağı olan aşı üzerinden gidecek olursak, dünya 2002 yılında SARS CoV2 ve 2012 yıllarında MERS CoV salgınlarıyla karşılaşmıştı. Yapı olarak Covid 19’a çok benzeyen, her ikisi de koronavirüs olan bu virüslerin oluşturduğu salgınlar gerçek anlamıyla bir epidemi halini almadan, dar bir çevrede kalarak ve daha az can kaybıyla yaklaşık birer yıl içerisinde gündemden düşmüştü. Ancak bu virüsler hala görülmekte ve öldürücü olabilmektedir. İlk görüldükleri anda başlayan aşı ve ilaç çalışmaları da ayrılan bütçelerin geri çekilmesiyle durma noktasına gelmişti. Şimdi herkesin kabul ettiği gerçek şu ki, eğer SARS ve MERS çalışmaları durdurulmamış olsaydı, olasılıkla insanlığın elinde Covid 19 için de etkin bir aşı ve/veya ilaç hazır olacaktı veya hızla geliştirilecekti. Kapitalizmin kârlı bulmadığı için devam etmediği bu çalışmalar…”[i]

Böyle bir yapı olmayınca kapitalizm kârlı bulmadığı o alanı terk eder ve daha kârlı alanlara yönelir.

Nitekim, kapitalizm pandemiyle birlikte kârlı bir alana, aşı çalışmalarına ya da başka bir deyişle aşı pazarına yöneldi. Öyle ki, Pfizer-BioNTech şirketleri 2021’in ilk çeyreğinde aşıdan 3,5 milyar dolar kazandılar ve yılın tamamında 26 milyar dolar satış geliri bekliyorlar. Benzer durum aşı geliştiren diğer firmalar için de geçerli ve pandeminin devam etmesi bu firmalar için daha fazla kâr anlamına geliyor.

Ama bir sorun var: Pandemi sistemin bütününü potansiyel olarak tehdit eden dinamiklere de sahip. Yukarıda bahsettiğimiz “eşitsizliklerin iyice görünür hale gelmesi” sistem açısından aşılması ve unutturulması gereken büyük bir sorun. Birçok ülkenin bir müddettir yaşadığı ekonomik krizler pandemiyle birlikte derinleşmekte ve sistemin meşruiyetini sorgulayan ve uzun süredir unutulmuş toplumsal taleplere yönelmekte. Sistemin büyük çarklarından sağlık sisteminin yaşadığı çöküş sistemi de tehdit etmekte. Yani, dünya tekrar işçi sınıfını, emekçileri siyaset sahnesine çağırmaya başlıyor.

Burjuvazi bu tehdite karşı adımlar atmak ve tekrar “sosyal” mesajlar vermek niyetinde, hatta zorunda. Atılan adım da pandemiyi bitirecek aşıların, yeterli miktarda üretilemedikleri gerçeğinden yola çıkılarak ifade edilen, fikri mülkiyetinin kaldırılması. Dünya Ticaret Örgütü üyesi ülkelerin büyük bir bölümü bu konuda bir adım atılmasını desteklediklerini açıkladılar. Özellikle Biden’ın bu yöndeki açıklaması[ii] ve Rusya’nın desteği konuyu daha ciddi tartışılır hale getirdi. Aşıları üreten firmalar ve Bill Gates gibi milyarderler ise aşı üretiminin yavaşlığının fikri mülkiyet ile ilgisinin olmadığını savunarak bu adıma karşı çıkıyorlar. Hatta Bill Gates zengin ülkelerin ardından fakir ülkelerin aşılanmasının “ortalama 10 yıl süreceğini” söyleyerek büyük sermayenin ezilenlere, yoksullara ve bunların ülkelerine bakışını da net olarak ortaya koyuyor.

Bu başlıkta öneriyi sunanlar da karşı çıkanlar da bu konuda bir mutabakatın sağlanması için zamana ihtiyaç olduğunu vurguluyorlar; pandemi emekçileri, yoksulları öldürürken beklermiş gibi… Her gün onbinlerce insanın öldüğü bir salgını durduracak/engelleyecek aşıların üretim bilgilerinin dağıtılması farklı kapitalistler arasındaki “mutabakatı” bekliyor ve aşıda patentin niye bir insanlık suçu olduğu da apaçık karşımızda duruyor.
Gerek ülkemizde gerek dünyada işçi sınıfı partilerinin, emek örgütlerinin emperyalistlere “fikri mülkiyet hakkının kaldırılmasını” tartıştıran koşulları daha ciddi değerlendirmesi ve tekrar sosyalizmin, insanın insan sayıldığı tek düzenin, inşası için mücadeleyi büyütmesi gerekiyor.

Yanılmayalım; Uğur Şahin, Özlem Türeci ve aşı satan diğerleri Bill Gates gibileriyle aynı sınıfın evlatlarıdır; bilimleri ve ruhları paraya satılmıştır. Biz, çocuk felci aşısını bulan ve “patenti ne olacak?” sorusuna “Patent tüm insanların. Güneşe patent alabilir misiniz?” minvalli yanıt veren Dr. Salk’u alalım safımıza ve bilimin para için değil insanlık için yapıldığı gelecek için mücadele edelim…

Unutmayalım; ortada ahlaki falan bir durum yok, aşının üretimi de sınıfsal bölüşümü de…

[i] Prof. Dr. İzge Günal, Pandemide kapitalizmin sağlık ve bilim politikaları, Yeni Ülke Dergisi, Sayı 1, s.28

[ii] Biden bu açıklamayı ABD’de tüm nüfusu kapsayacak kadar aşı tedariki güvenceye alındıktan sonra yapıyor ve aşı konusundaki hamlenin az gelişmiş ülkelerde ABD etkisini arttırmak için kullanılacağı da değerlendiriliyor. Çin’in özellikle Afrika ülkeleri ile olan ekonomik, politik ilişkileri düşünüldüğünde böyle bir niyetin güdülüyor olması olası.