"Erdoğan Bayraktar, Süleyman Soylu yüzünden konuştu"

"Erdoğan Bayraktar anılarını yazsa kendi vicdanında nelerle yüzleşeceğini görür. Birlikte çalıştığı siyasetçilerden belediye başkanlarına kadar kimlerin neler yaptığı ortaya çıkar. Erdoğan Bayraktar yatağında rahat uyuyamamıştır"

AKP’nin kurucuları arasında yer alan eski Başbakan yardımcılarından Ertuğrul Yalçınbayır, Sözcü’den Ruhat Mengi’nin Erdoğan Bayraktar’ın 17-25 Aralık itirafları ile ilgili sorularını yanıtladı.

Erdoğan Bayraktar’ın itiraflarını “Vicdanı isyan ediyor” diye yorumlayan Ertuğrul Yalçınbayır “Hem onun, hem talimatları verenin, hem diğer isimlerin yargılanması gerekir” dedi…

Ruhat Mengi ile Ertuğrul Yalçınbayır’ın röportajından dikkat çeken bölümler şöyle:

– Sayın Yalçınbayır, siz AKP’nin kurucularındansınız ve söz konusu kişileri iyi tanıyorsunuz. Erdoğan Bayraktar, en büyük rüşvet skandallarından biri olarak anılan ama sonra “FETÖ darbesi” olarak adlandırılarak üstü kapatılan 17-25 Aralık 2013 olaylarından sonra da konuşmuştu. Şimdi 8 yıl sonra neden aynı konuyu açtı acaba?

Erdoğan Bayraktar’ın vicdanı daha fazla susmayı kabul etmedi. Sadece onun değil, toplumun vicdanı da kabul etmedi. Bunu hissediyor ve kendiyle hesaplaşıyor, vicdanı isyan ediyor. Bu kişide hak duygusu vardı ki ilk gün de olayı kabul etti. Son zamanlarda Süleyman Soylu’nun 17-25’e atıfta bulunarak konuşması, “Benden önceki bakanların evinden para sayma makinaları çıktı” demesi onu daha çok rahatsız etti, rüşvetle suçlananlar arasında olmayı kabul edemedi.

Görevi kötüye kullandığını kabul etti ama hırsızlıkla suçlanmaya dayanamadı. Aslında hem onun, hem talimatları verenin, hem diğer isimlerin yargılanması gerekir. Artık mızrak çuvala sığmıyor, insanların sabrı tükendi, baskılara dayanma gücü azaldı… Halk da olayları daha iyi anlamaya başladı, karanlıkta kalan olayların açıklığa kavuşması lazım. Toplum ve muhalefet o günlerde peşinden gitmedi, şimdi gidilmeli, tedbirler alınmalı.

– Ne gibi tedbirler alınmalı mesela?

Soruşturma önergesi, araştırma önergesi teklifi, kanun teklifi yapılabilir. Bahçeli’nin de önerisiydi, “17-25 Aralık haftasını Yolsuzlukla Mücadele Haftası ilan ediyorum” demişti. 17-25 Aralık, Yolsuzlukla Mücadele Haftası’dır, bunun kanunlaşması için tekrar teklif verilsin. Araştırma, soruşturma komisyonları kurulması için önerge verilsin, ilgili bakanlıkların ve Sayıştay’ın, Devlet Denetleme Kurulu’nun olayı denetlemesi istensin.

Bütün kurumlar üstüne gitmeli, gitmeyenler işlem yapılacağını, gelecekte sorumlu tutulacağını bilmeli. Bizde de İtalya’daki gibi bir Temiz Eller operasyonu başlasın, hukuk olsun istendi hep ama başlayamadı. Geç de olsa zaman yolsuzlukla mücadele zamanıdır. Partilerin şu anda Bayraktar’ın söylediklerini değerlendirip o süreci yönetmeleri, bir strateji geliştirmeleri lazım. Toplumsal barış istiyorsak adaleti hakim kılmalıyız. Güvenilmeyen yönetimin karşısına güvenilir bir yönetim olarak çıkmaktır çözüm.

YENİ İTİRAFLAR VAR SORUMLULAR YÜCE DİVAN’A GÖNDERİLMELİ

– Muhalefet partilerinin “araştırma komisyonu kurulsun” önergeleri Meclis çoğunluğuna sahip olan Cumhur İttifakı (koalisyonu) tarafından reddediliyor. Bayraktar’ın açıklamasından sonra ne olabilir?

Muhalefet partileri kanun teklifi versinler, hepsi reddedilse de kayıtlara geçsin ve halk görsün. Söz uçar gider, yazılı kayıtlar kaybolmaz. Yargının görevini yapmadığını gösterecekler. Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru yapabilirler. Hakim ve Savcılar Kurulu’na yapılabilir. AK Parti, kuruluşunda verdiği sözleri tutmadı, iktidar olduktan sonra yapılan ilk işlemlerden biri “Yolsuzluk Araştırma Komisyonu” kurulmasıydı.

Bu komisyonun Başkanı Azmi Ateş’ti, üyelerinden biri de Kemal Kılıçdaroğlu idi ve ikisinin de önemli katkıları oldu. Ama sonra o komisyon maalesef fazla etkili olamadı. AK Parti “yasaklar, yoksulluk ve yolsuzluk” ile mücadele sözü vermişti. Verdiğimiz söz emanettir ama o ilkeler uygulamadan kalktı. 3 Y düştü, yerine yandaşlık ve yalakalık geldi, ehliyet ve liyakat bir yana itildi. Komisyonu çalıştırmamalarına rağmen daha sonra kendileri dışındaki partilerin başbakan ve bakanlarını yargılamak için tekrar soruşturma komisyonu kurup Yüce Divan’da yargılanmalarını sağladılar. Meclis aksi yönde karar vermişti, Meclis’in itibarıyla oynadılar.

Şimdi ise yeni itiraflar var, sorumlular Yüce Divan’a sevk edilecekse şimdi edilmeli. Topluma da bunu göstermeleri gerekir. “Rüşvete karışmadım ama görevimi kötüye kullandım, bütün tapeler doğrudur” diyor. Meclisin devamlılığı ilkesine göre böyle bir Meclis olabilir mi? Erdoğan Bayraktar anılarını yazsa kendi vicdanında nelerle yüzleşeceğini görür. Birlikte çalıştığı siyasetçilerden belediye başkanlarına kadar kimlerin neler yaptığı ortaya çıkar. Erdoğan Bayraktar yatağında rahat uyuyamamıştır. Adaletten sapanlar ülkeyi felakete sürüklerler. Bugün ‘Temiz Eller’e başlama zamanıdır.

Ne söylediler, programa ve tüzüğe ne yazdılar, sonunda ne yaptılar. Dün neydiler, bugün ne oldular. Hiçbir konuda verilen sözler tutulmadı, bugün partinin oy durumu kamuoyu yoklamalarında düştü ama aslında onların da aşağısında.

FETÖ DARBESİYSE NEDEN ARAŞTIRILMADI

– Daha önce 2008-2013 arasında süren Ergenekon ve Balyoz davaları için “FETÖ kumpası” denmişti, sonra 17-25 Aralık 2013 olaylarına da “FETÖ darbe girişimi” ya da kumpası dendi. Fetullah Gülen, AK Parti ile baştan beri temasta mıydı, bu kumpaslar nasıl yapılabildi?

AK Parti’nin kuruluşunda izlerini görmedim ama ilerleyen zaman içinde FETÖ denilen ekip ortaya çıktı, onlara izin verildi. “Başı secdeye değenlerden kötülük gelmez” dendi. Oysa aldatmanın en kolay yolu ‘din ile aldatmak’tır. Bu ekip eğitim kurumlarında, eğitim davranışını değiştirdi. Daha önce mühendisliğe, mimarlığa, doktorluğa yönelenleri hukuk, siyaset bilimi, idarecilik gibi mesleklere yönelttiler.

Bu, kitleleri yönetmek içindir. Böylece kendi elemanlarını yargıda, eğitimde, Milli Savunma’da, Emniyet’te temel taşı olarak kullandılar. 17-25 Aralık bir yolsuzluk operasyonudur. FETÖ veya değil, bunlar oldu mu, olmadı mı? Ret ve inkar edilebilir mi? FETÖ’yü işe karıştırarak “Demokrasiye darbe yapanların işi” deniyor. Aynı darbe Ergenekon-Balyoz’da da var, 15 Temmuz’da da var.

Bütün bunlarla ilgili yasama meclisinde güvenli bir araştırma yapılabildi mi? İnsanların mağdur olduğu, hayatını kaybedenlerin olduğu bu ciddi olaylar kumpas veya değil, neden araştırılmadı? Somut delillerin bulunduğu olayda “hakkında rüşvet, kaçakçılık, ihaleye fesat karıştırma gibi ciddi suç iddiası olan bakanlar” neden Yüce Divan’a gönderilmedi? Meclis çoğunluğu ile “Yüce Divan’a göndermeme” kararı verildiğinde milletvekilleri birbirini kutlamıştı, yanlış olduğunu bildikleri halde doğruymuş gibi göstererek halkı yanıltıyorlar.