Dünden bugüne eğitim emekçilerinin mücadelesi-2

Türkiye'nin aydınlık yüzü olan eğitim emekçilerinin geçmişten bugüne örgütlenmesini bugünü dünden yaratan isimlere sorduk.

Dünden bugüne eğitim emekçilerinin mücadelesi-2

Cumhuriyet kurulduğundan bugüne bütün iktidarların kendilerince değiştirmek istedikleri eğitim politikaları ülkemizin rotasını her zaman değiştirmiştir.

İktidarlar eğitim alanında ne zaman bir adım atmak istese eğitimin en önemli unsuru olan eğitim emekçilerini ve onların değerlendirmelerini görmezden gelerek adımlar atmak istemişti. Bu durum karşısında öğretmenler örgütlülüğü ile karşı çıkmıştı.

Yıllarca örgütlülüğü ile tüm ülkeye umut olan eğitim emekçilerinin örgütlenme pratiklerini  bu kez de Mustafa hocaya sorduk.

Yıllarca eğitim emekçilerinin örgütlenmesi için için mücadele eden Mustafa hoca öğretmenlerin mücadelesinin her zaman en yüksek seviyede olduğunu belirtti.

Mustafa hocanın Eğitim emekçilerinin örgütlenme sürecine dair ise şunları söyledi;

 

İŞÇİ SINIFI SİYASİ İKTİDARINI KURACAKSA, EĞİTİM EMEKÇİLERİ BU ÖRGÜTLENMEYE ÖNCÜLÜK EDECEKTİR!

Ülkemizde eğitim emekçilerinin örgütlenme geleneği çok eskilere dayanır. Osmanlı döneminde ve Cumhuriyet’in ilk yıllarında öğretmenler çeşitli derneklerde örgütlenmiştir. Ama esas olarak öğretmenler 1960 yılından 1965 yılına doğru Türkiye Öğretmenler Milli Federasyonu Derneği adı altında örgütlenmişlerdir. Devamında TÖS döneminde eğitim emekçileri politikleşme sürecine girmiştir. Bu politikleşme sürecinde yürüyüşler, mitingler düzenlenerek Devrimci Eğitim Şurası yapıldı. 1970 askeri darbesinden sonra TÖS kapatıldı. Bunun üzerine eğitim emekçileri örgütlenmek için çeşitli yollar aramaya başladılar. Bu süreçte 1970 yılına doğru TÖB-DER kuruldu. Bu süreç eğitim emekçilerinin yüksek düzeyde politikleştiği bir döneme denk gelmiştir.

 

EĞİTİM EMEKÇİLERİ 1 MAYISTA ÖNCÜLÜK ETMİŞTİR!

1 Mayıslarda eğitim emekçileri işçi sınıfına öncülük edebileceğinin bilincine varmışlardır.  1 Mayıslara eğitim emekçileri  ‘Öğretmenlerin Yolu İşçi Sınıfının Yoludur’ pankartı altında katılmışlardır. Bu dönemde kamu sektöründe çalışanların işçi sınıfının yanında hareket ettiği ’Birlik ve Dayanışma’ grubu vardı. TÖB-DER’ in içinde çeşitli siyasal özneler vardı. Bu siyasi özneler işçi sınıfı mücadelesi ile eğitim emekçileri mücadelesinin birlikte yürütülmesi gerektiğini, eğitim emekçilerinin kurtuluşunun ancak ve ancak işçi sınıfı mücadelesi ile mümkün olduğunu vurgulamıştır. Bu da kamuda sektöründe ve eğitim emekçilerinin verdiği mücadeleyi politik olarak öne çıkarmış, yükseltmiştir. Bir süre sonra TÖB-DER’ e de müdahaleler olmuştur. İstanbul TÖB-DER başkanı Talip ÖZTÜRK, Diyarbakır Lice TÖB-DER başkanı Mehmet ÇAKMAK ve onlarca öğretmen katledilmiştir. Bu süreçten sonra 12 Eylül darbesi oldu ve TÖB-DER kapatıldı.

Sonra öğretmenler küçük gruplar halinde, mahallerde, illerde, bölgelerde örgütlenmeye başladılar. Ben de bu süreçte aktif görev aldım. Sonrasında ‘ABC’ adı altında bir dergi çıkartıldı. Derginin çıkartılmasında amaç, öğretmenlerin örgütlenmesinin önünü açmaktı. Dergiyi okullarda gizli bir şekilde dağıtmaya çalıştık. Beşiktaş Çay Bahçesi’nde daha çok öğretmene ulaşmak ve örgütlenmek amacıyla İstanbul öğretmenleri olarak bir gece düzenledik. Geceye 400-500 civarında bir öğretmen katıldı. Bu örgütlenmenin en önemli kaynağı TÖB-DER’ li öğretmenlerin aktif faaliyet yürütmesiydi. Bu öğretmen toplamı, eğitim emekçilerinin örgütlenmesinin önünün açılacağının göstergesi oldu. Sonrasında ABC dergisi etrafında emekli eğitim emekçilerinin örgütlendiği bir dernek kuruldu. Bu derneğin adı ‘Eğit-Der’ di. 12 Eylül anayasasına göre memurlar sendika kurabilir ya da kuramaz diye bir ibare yer almıyordu. Biz bu boşluktan faydalanarak ‘Eğit-Der’den Sendikaya’ sloganıyla çalışmalara başladık. 1990 yılına kadar bu çalışmaları yükselterek ‘Eğit-Der’ den Eğitim İş’e’ sloganıyla ortaya çıktık. Bir süre sonra TÖB-DER’ den ayrılan diğer öznelerde ‘Eğit-Sen’ i kurdular. Bu şekilde eğitim emekçilerinin sendikal örgütlenmesinin adımları atılmış oldu. O dönemde bende İstanbul’ da Şişli-Beyoğlu- Beşiktaş- Kağıthane bölgelerinde örgütlenme sorumlusuydum. İl sekreterimizde Ruhi ÇAĞANOĞLU idi. Sendikamızın kongreleri delege usulü olmadan, tüm üyeleri işe dahil ederek yapılıyordu. Örneğin Şişli’ de bir kongre yapılacağı zaman, kongreye tüm üyeler davet ediliyordu. Davetiyeler hazırlanıyor, okul temsilcisi arkadaşlarımız bu davetiyeleri tüm üyelere iletiyordu. Çarşaf listeler hazırlanıyor, adaylar isimlerini yazıyordu. Gelen üyelerde adaylar arasından şube yönetimlerini belirliyordu. Daha sonra TÖB-DER’ den gelen öznelerin baskısıyla Eğit-İş ile Eğit-Sen in birleşmesi süreci başladı. 1994-1995 yıllarına doğru bu sendikalar birleşerek ‘Eğitim Sen’ adı altında bir birlik süreci başlatıldı. 1996 yılında bizler ( Eğitim-İş kadroları) topluca emekli olduk. Sendika faaliyetlerinden çekilmek durumda kaldık. Sonrasında TÖB-DER geleneğinden gelen bazı küçük siyasi öznelerin ittifaklarıyla yönetimler belirlenmeye çalışıldı. O arada aynı yöntemle KESK kuruldu.

Sendika yönetimleri bizim ısrarla üyelerle belirlensin dememize rağmen, grupçuluk ve koltuk sevdası üzerinden belirlenmeye başlandı. Hatta o dönemde Eğit İş’ in ‘Alternatif Eğitim Sistemi’ adında bir raporu vardı. Birleşme sürecinde bu rapor Eğit-Sen’ e geçti. Sonra da kaybedildi. Süreç böyle devam etti ve bugün de eğitim emekçilerinin sendikaları işlevsizleşti. Eğitim Sen tekrardan bölündü ve Eğitim-İş kuruldu. İkisi de belli siyasi partilere yakın durarak, sendikaların işlevsizleşmesine katkı sunmuşlardır. Şuna inancım tamdır ki, nasıl ki işçi sınıfı örgütlenerek kendi siyasi iktidarını kuracaksa, işçi sınıfının bir parçası olan eğitim emekçileri de örgütlenme yolunda kendine bir çıkış yolu bulacak, eğitim emekçilerinin örgütlenmesini sınıf mücadelesinin bir parçası haline getirecektir.

Şunu da belirtmek isterim ki TÖB-DER de eğitim emekçilerinin siyasallaştığı bir döneme rastlamadım. Çünkü örgütler ne zaman siyasallaşırlarsa, o zaman mücadele güçlenir. Kendilerine yakın duran diğer emekçi kesimleriyle yakınlaşmaya başlarlar. Güçlerin birlikteliği sağlanır. Bizler bunu yaşadık. Talip ÖZTÜRK vefat ettiğinde cenazesinde bir milyona yakın insan yürüdü. Mehmet ÇAKMAK katledildiğinde Diyarbakır’ da 500-600 bin kişilik, hiç görülmedik bir cenaze merasimi yapıldı. Kemal TÜRKLER katledildiğinde eğitim emekçileri de işçi sınıfı ile birlikte yer aldı, binlerce insan cenazeye katıldı. Bu süreçte işçi sınıfında meydana gelen yükselme burjuvaziyi tedirgin ediyordu. Bu tedirginliği de işçi sınıfı içinde DİSK’ e yapılan müdahale, TÖB-DER’ e yapılan müdahale, TÖB-DER üyelerine yapılan sürgünler, TÖB-DER içinde siyasi mücadeleyi yükselten insanların katledilmesi 12 Eylül darbesinin yapılmasına zemin hazırlamıştır. Bunun esas nedeni de eğitim emekçilerinin diğer siyasi öznelerden farklı olarak TÖB-DER döneminde siyasallaşmasıdır. Ben de o dönemde siyasallaşan bir eğitim emekçisiyim. Bu mücadeleye devam ediyorum. Eğitim emekçileri işçi sınıfıyla birlikte sınıf mücadelesi içerisinde doğru yolu bulacaktır.

 

EŞİT İŞE EŞİT ÜCRET!

TÖB-DER zamanından ‘Eşit İşe Eşit Ücret’ adı altında bir kampanya başlattık. Lise ve ortaokulda çalışan eğitim emekçilerinin ders saatleri dışındaki fazla derslerin ücretlendirilmesi süreci vardı. Bu durum eğitim emekçilerini ilkokul, ortaokul ve lise kademelerinde bölme mekanizmasına dönüştürüldü. O dönemde ‘Eşit İşe Eşit Ücret’ ilkokulda görev yapan eğitim emekçilerine ders ücreti verildi. Annelere süt izni verildi. TÖB-DER’ in güçlü dönemlerinde çeşitli kampanyalar düzenlenerek eğitim emekçileri birçok hak elde etti. Bu da eğitim emekçilerinin örgütlenmesini hızlandırdı. Ve emekçilerin kendi haklarını kazanmaları için isteklerini dirençli bir biçimde dile getirmeleri gerektiğini TÖB-DER içerisinde örgütlü olan eğitim emekçileri bu sayede öğrenmiş oldu. Ben işçi sınıfındaki örgütlenme ve hareketlenmenin, eğitim emekçileri içerisinde de bir örgütlenme ve hareketlenme yaratacağını, bu mücadelenin omuz omuza sürdürüleceğini düşünüyorum. Şunu da belirtmek isterim ki yalnızca TÖB-DER için değil, tüm dernek ve sendikaların amacının, çalışanların bir takım haklarını özgürlüklerini savunmak olması gerektiğini düşünüyorum.

TÖB-DER üyelerinin ekonomik hakları dışında, siyasi haklarını da dile getirmiş, savunmuştur. Bundan dolayı TÖB-DER döneminde eğitim emekçilerinin siyasallaştığını vurguluyorum. Bu tür örgütlenmelerde ekonomik talepler yükselip, siyasi talepler dile getirilmezse örgüt asıl işlevini yapmamış olur. TÖB-DER bu noktada doğru yerde durdu hep. Ayrıca TÖB-DER’ de eğitim emekçilerinin siyasal mücadelelerinin yükseltilmesi sürecinde, TÖB-DER diğer kamu sektöründe çalışan emekçi kesiminde sınıf mücadelesinde yerini yükseltmeye başladı. TÜM-DER, TÜS-DER gibi memur örgütlenmeleri yükselmeye başladı. Bu örgütlenmelerin öncülüğünü de eğitim emekçileri yaptı. Bir de Eğitim-İş’ de eğitim örgütlerinin gündemine gelmeyen eğitime müdahale etme, eğitime yön verme alanlarında bir çalışma başlatıldı. İlkokuldan üniversiteye kadar yayılan eğitim sürecinde, eğitimin bilimsel temellere oturtulması için 12 klasör dosya hazırladık. Süreç içerisinde bu klasörler kaybedildi ve sendikalar da bunun takipçisi olmadı.