Darwin 212 yaşında

Charles Robert Darwin, 12 Şubat 1809’da İngiltere’nin Shropshire bölgesindeki Shrewsbury kasabasında doğmuştur. Teoloji üzerine okuyup bir din adamı olmasını uman babasına karşın Darwin’in eğitim hayatı ilgisini çeken doğa tarihi üzerine yaptığı çalışmalar ile geçmiştir.

Darwin 212 yaşında

Ayça Delal İlter

Hayatı

Günümüzde biyoloji biliminin temel ve birleştirici ögesi olan modern evrimsel biyolojinin temelini oluşturan, yaşadığı dönemin şartlarıyla canlı türlerinin doğal seçilim yoluyla bir ya da birkaç ortak atadan evrildiğini çeşitli kanıtlarla öne süren biyolog, doğa bilimci ve evrim teorisyeni Charles Robert Darwin, 12 Şubat 1809’da İngiltere’nin Shropshire bölgesindeki Shrewsbury kasabasında doğmuştur. Teoloji üzerine okuyup bir din adamı olmasını uman babasına karşın Darwin’in eğitim hayatı ilgisini çeken doğa tarihi üzerine yaptığı çalışmalar ile geçmiştir.

Yaşamındaki en önemli olaylardan biri olarak değerlendirdiği  Beagle gemi yolculuğu bilim kariyerinin ilerleyişini belirleyen önemli süreçlerden biridir. Canlıların coğrafi dağılımı ve fosiller üzerine yaptığı incelemeler sonucunda, türlerin birbirine dönüşümüyle ilgilenmeye başladı ve 1838’de doğal seçilim fikrini geliştirdi. Yaşadığı dönemde egemen olan düşünce doğada kendine özgü işlevler üstlenmek üzere tanrı tarafından yaratılmış bulunan türlerin değişmez olduğu şeklindeydi.

Darwin bu noktada idealist bir bakış açısının aksine doğal seçilim süreci sayesinde evrimin türlerin, milyarlarca yıl içerisinde, tek hücreli organizmalardan, yaşamının en karmaşık formlarına nasıl değişip geliştiğinin bir açıklamasını sundu. Darwin’in değişimi ortaya koyduğu ve bilimsel bir temele dayandırdığı evrim teorisi bilim dünyası adına bir devrim niteliği taşımaktadır. Kendisinden önce ortaya atılan benzer görüşlerin ‘’sapkınlık’’ olarak değerlendirildiğini bilen Darwin bu fikirlerini bir süre paylaşamamıştır. İlk kez toplu, sistematik bir biçimde evrim teorisini ortaya atan Darwin, 1859 yılında “Canlı çeşitliliğin sebebi nedir?” sorusuna cevap arayan Türlerin Kökeni isimli kitabı ile canlıların ortak atalardan evrilerek çeşitlendiği fikrinin büyük bir ölçüde kabul görmesini sağlamıştır.

Darwin ve Diyalektik Materyalizm

Her hareket biçimi, kendisine özgü bilim dalları tarafından, kendilerine özgü araçlar ve yöntemlerle incelenebilir. Hepsini düşünülebilir kılan ortak ilkeler vardır ve bunlar diyalektik materyalizmin ilkeleridir. Engels, bu ilkelerin bir kısmını şu şekilde özetlemektedir:

“…şeylere biraz yakından bakınca, bir çelişkinin olumlu ve olumsuz iki kutbunun karşıt oldukları kadar ayrılmaz da olduklarını, ama bu özel durumu, dünyanın bütünü ile genel bağlantısı içinde düşünmeye başladığımız andan başlayarak, bu kavramların neden ve sonuçların sürekli görev değiştirdiklerini, şimdi ya da burada sonuç olanın, başka yerde ya da daha sonda neden ve tersine durumuna geldiği evrensel karşılıklı etki görünümü içinde birleştiklerini, birbirlerine dönüştüklerini de görürüz.”

Bilimin gelişebilmesi için teleolojik düşünceyi aşması gerekiyordu. Teleolojik düşünceye başvurmadan maddi sebepleri inceleyerek akla dayalı olan organik niteliğin bilinebileceğini ilk göstermeyi başarabilenlerden biriydi Darwin. Darwin teleolojik bakış açısını alt üst ederek organizmalardaki uyarlanmaların gelecekte yararlı olmak amacıyla meydana gelmediğini, bir zorunluluktan doğduklarını kanıtlamıştır. Engels Türlerin Kökeni’nin yayımlanmasının ardından şunları yazmıştır: “Teleolojinin henüz yıkılmadığı bir yan daha vardı: Şimdi o da tamam.” Marx ise yazdığı bir mektupta Darwin’in bu yapıtı ile ilgili şu cümleleri kurmuştur: “Bu kitap, doğa bilimlerinde ilk kez ‘’teleolojiye’’ öldürücü darbeyi indiren kitaptır.”

Diyalektik materyalizmin temel ilkeleri açısından, evrim teorisinin ilk haliyle taşıdığı eksikliklerin, genetik biliminin gelişimi ile giderilmekte olduğu ve bu gelişmenin de diyalektiğin öngörülerini doğruladığı görülmektedir. Marx ve Engels Alman İdeolojisi’nde: “Biz, yalnız tek bilim tanıyoruz, o da tarih bilimidir’’ demektedirler. Biyolojik bilgi de bunun dışında kalamaz çünkü doğası gereği tarihseldir. Buradan doğru tarihselcilik biyoloji biliminin temel ilkesi sayılmalıdır. Tarihselcilik ile bağı anlaşıldığı ölçüde biyoloji bilimi diyalektik yöntemi içselleştirecektir. Çünkü tarihselcilik ilkesi diyalektik maddeciliğin önde gelen ilkelerinden biridir.

Evrim teorisinin elbette Marksizme doğrudan katkısı yoktur; ancak Darwin’in canlıları incelerken kullandığı yöntem kutsal kitaplarda yaratılışın aniden gerçekleştiği yönündeki anlatımı yanlışlamaktadır. Canlıların bir gelişim sürecine tabi olarak günümüze geliyor oluşu, etrafında yaşanan olaylardan, havaların soğumasıyla birlikte yeni özelliklere ihtiyaç duymak gibi maddi koşullardan bağımsız ilerlemediğini göstermektedir. Marksizmin de tarihe bakışında toplumsal yaşantının, kültürün ve en önemlisi üretim ilişkilerinin birden oluşmadığı fikri vardır. Birbirinden ayrı şekilde ortaya çıkan bu iki düşünce, Marksizm ve Darwin’in Evrim Teorisi, birbirini birçok noktada destekler niteliktedir. Gerici sınıfların iktidarını ezeli ve ebedi olarak sunmasına karşı tarihi inceleyerek iktidara sahip olan sınıfın ihtiyaçlar ve savaşımlarla birlikte değiştiğini göstermiştir. Bu da dünyayı tanrıların emirleri sonucu değişen bir yer olarak algılamayı sona erdirip, dünyanın dünyevi ihtiyaçlarla şekillendiğini bize göstermiştir.

Darwin’in kişisel olarak inançlı birisi olmasını, teorisini dinin eksiklerini kapatmak niyetiyle yazmasını ayrı bir şekilde değerlendirip, Marksizmle paralel ilerleyen noktalarını ele aldığımızda birbirini besleyen birçok noktasının olduğunu görürüz.