Çalınan davul zurna, yitip giden adalet

Son yirmi yıllık dönüşümün bakiyesi Mardin’deki davul zurnadır. Kadınların ikincil konumunu pekiştiren, gericilikten beslenen bu düzen, öldürülen, şiddete uğrayan kadınların bedenleri üzerinden adalet duygusunu iğdiş etmektedir. Adalet Bakanının sosyal medyada yürütülen hukuk arayışlarını ve kampanyaları eleştiren açıklamasını bir de buradan okuyalım.

Toplum olmanın gereklerinden biridir ortak bir adalet anlayışına sahip olmak. Toplumun adalet duygusuna yanıt veremeyen bir hukuk sisteminde ise adaleti sağlamak bireylere, cemaatlere ya da adı konmamış başka toplumsal örgütlenmelere terk edilmiştir. AKP iktidarında kurulan ısmarlama hukuk sisteminin değişik boyutlarını tartışmayı hukukçulara bırakalım. Ancak kadın davalarında karşılaştığımız hukuk skandalları “adaletin bu mu dünya?” dedirtecek türden. Kadın cinayetleri ve kadına yönelik şiddet ülke gündeminin ilk sıralarında yer almaya devam ediyor. Ancak şiddeti önleyecek politikalar geliştirmek bir tarafa; mevcut yasal düzenlemeleri hayata geçirmek konusunda dahi isteksiz bir sistem ve iktidar ile karşı karşıyayız.

Kadınlara yönelen tehditler karşısında çoğu zaman harekete geçilmezken, şiddet vakalarında da faillere caydırıcı yaptırımlar uygulanmamakta ve filmin son perdesinde kadınlar öldürülmektedir. Sayısız örneğini yaşadığımız bu durumun istisnası ise meşru müdafaa olarak nitelendirilebilecek şiddet mağduru kadının saldırganı öldürdüğü davalarda ise hukuk sisteminin hızına hayran kalmamak elde değil. Son örneğini Antalya’da kendisine işkence eden saldırganı öldürmek durumunda kalan Melek İpek davasında gördük. İşkence izlerini henüz üzerinde taşıyan, daha önce de şiddet gördüğünü ifade eden Melek İpek, çocuklarını ve kendisini ölümle tehdit eden eşini öldürmek suçundan tutuklanarak cezaevine gönderildi. Dava süreci devam ediyor, mahkeme henüz son kararını vermiş değil. Ancak şiddet mağduru kadınları korumaya dönük adımların atılmaması, mevcut yasaların dahi etkin uygulanmaması sonucu kadınlar öldürülmeye devam ediyor.

Eskişehir’de boşandığı şahıs tarafından sokak ortasında öldürülen Ayşe Tuba Aslan’ın öldürülmeden önceki bir yıl içerisinde 23 kez saldırgan hakkında suç duyurusunda bulunduğu ortaya çıktı. Ayşe Tuba Arslan öldürülmeden kısa bir süre önce verdiği son dilekçesini “ölünce mi yardım edeceksiniz” feryadıyla yazmıştı. Ve adalet harekete geçmek için Ayşe’nin ölümünü bekledi. Kimi zaman kadınlar öldükten sonra da harekete geçilmiyor. Aleyna Çakır davasında olduğu gibi. Aleyna Çakır’ın ölümünde tek şüpheli hakkında aylar sonra DNA karşılaştırması talep edilebildi. Bir AKP’li milletvekilinin evinde şüpheli şekilde ölen Nadira’nın dosyası ise jet hızıyla kapatıldı. Kadın davalarında uygulanan iyi hal ve haksız tahrik indirimleri için uydurulan gerekçeler ise adaletin üzerindeki gerici tahakkümün resmidir. Boşanmak istediği için öldürülen, boşandıktan sonra eski eşinin şiddetine, tehditlerine maruz kalan kadınlar hukuk karşısında “iffet sınavı”na tabi tutuluyor adeta, sınavdan geçemeyen kadınlara uygulanan şiddet, haksız tahrik indirimleriyle ödüllendiriliyor

Kadın davalarında bu tarz kararları görmeye alışmamışken geçtiğimiz günlerde kendi yeğenine cinsel istismar suçundan yargılanan ve tahliye edilen Osman Ç.’nin davul zurna ile karşılanması gündeme geldi. Şiddet gördüğünde ve hatta öldürüldüğünde “acaba suçu neydi” diye sorgulanan, suçlanan kadınlara reva görülen adaletin yansımasıdır davul zurna. Sanık adli tıp raporuna ve savcılığın cezalandırma talebine rağmen adli kontrol şartı ile tahliye edilmiştir. Toplumda utanç verici olarak görülen cinsel istismar sanıklarının başı dik gezebileceğini ilan eden bir yozlaşma ile karşı karşıyayız. Son yirmi yıllık dönüşümün bakiyesi Mardin’deki davul zurnadır. Kadınların ikincil konumunu pekiştiren, gericilikten beslenen bu düzen, öldürülen, şiddete uğrayan kadınların bedenleri üzerinden adalet duygusunu iğdiş etmektedir. Adalet Bakanının sosyal medyada yürütülen hukuk arayışlarını ve kampanyaları eleştiren açıklamasını bir de buradan okuyalım. Yargının nereden talimat aldığı ortada. Ancak kadın davalarında yargının aldığı talimatlardan ziyade, bir bütün olarak gericiliğin tahakkümünden söz etmek yerinde olacaktır.

Eşitsizliği kutsayan, sömürüyü yegane gerçeklik , yoksulluğu kader addeden, gericilikten beslenen bu düzenin adalet anlayışı da maluldür. Kadınlar için gerçek adalet ancak ve ancak eşitlik ve özgürlük mücadelesiyle mümkündür.