Batı Almanya’nın yeni sömürgesi Doğu Almanya ve bir gazeteci

40 yıllık Doğu-Batı ayrılığın sonrasında kapitalist sistemde buluşan Almanlar, son 30 yılda büyük değişiklikler ve aynı zamanda hala süren sorunlar yaşadı. Birçok alanda bütünleşme farklı gerçekleşti ve Doğu-Batı yabancılaşması günümüzde de aşılmış değil.

Geçtiğimiz hafta İtalyan gazeteci Riccardo Ehrman 92 yaşında öldü. Ehrman’ın ölüm haberi dünya basınında nerdeyse aynı başlıkta verildi: “Berlin Duvarı’nı yıkan gazeteci Riccardo Ehrman hayatını kaybetti”

9 Kasım 1989 akşamı, Sosyalist Birlik Partisi Merkez Komitesi Sekreteri Günter Schabowski, Doğu Alman televizyon ve radyosunda canlı bir basın toplantısı düzenleyerek partinin seyahat ve göçü kolaylaştırmaya karar verdiğini duyurdu. Basın toplantısında bulunan gazeteci Riccardo Ehrman biraz kafa karışıklığı yaşadıktan sonra “Yeni kurallar ne zamandan itibaren yürürlüğe girecek?” diye sorması üzerine Schabowski, cebindeki notlara bakarak “Bildiğim kadarıyla hemen, şu andan itibaren” diye yanıtladı.

Doğu Alman halkının duyması gereken tek şey buydu. Doğu Alman vatandaşları saat 21.00 sıralarında toplu halde sınıra akın etti ve ilk karışıklığın ardından sınır muhafızlarının insanların geçmesine izin verdiği görüldü. Alman Demokratik Cumhuriyeti siyasi olarak varlığını sona erdirdi ve Federal Almanya Cumhuriyeti’nin bir parçası oldu. Küresel düzeyde, Berlin Duvarı’nın yıkılması, Soğuk Savaş’ın sembolik anlamda bitişiydi ve siyaset bilimci Francis Fukuyama’yı “tarihin sonu”nu ilan etmeye sevk etti.

Berlin duvarı hangi halkın üzerine yıkıldı?

40 yıllık Doğu-Batı ayrılığın sonrasında kapitalist sistemde buluşan Almanlar, son 30 yılda büyük değişiklikler ve aynı zamanda hala süren sorunlar yaşadı. Birçok alanda bütünleşme farklı gerçekleşti ve Doğu-Batı yabancılaşması günümüzde de aşılmış değil. Doğu Almanya coğrafyasında yaşayan insanların yüzde 30’u kendilerini hâlâ Doğu Alman hissederken, bütünleşme sonrası yüzde 50’den fazlası da ‘ikinci sınıf vatandaş’ olarak görüyor.

Yeniden birleşmeden otuz yıl sonra, Doğu Almanya ile Batı Almanya arasında keskin ve kalıcı bir ücret farkı devam ediyor. İstatistiklere göre, eski Doğu Almanya’yı oluşturan eyaletlerdeki Alman işçiler, ülkenin geri kalanındakilerden daha az ücretle daha uzun saatler çalışıyor.

2021’in Kasım ayı başında otomobil sektörünün tekellerinden BMW, yaptığı açıklamada, Doğu Almanya’nın bir parçası olan Leipzig’deki fabrikasında çalışma saatlerini batı Almanya’daki fabrikalarına paralel olarak 38’den 35’e indireceğini açıkladı. Ama BMW haftalık çalışma saatini hemen değil 2026 yılına kadar üç aşamada 35 saate indirmeyi ve açığı kapatmak için 300 ek işçi almayı taahhüt etti. BMW’nin rakibi diğer bir tekel Volkswagen, Mayıs ayında benzer bir hamle yapmış ve doğu Almanya fabrikalarında batı Almanya çalışma saatlerine uygun olarak 35 saatlik bir çalışma haftası uygulamıştı. Ancak, ek işçi çalıştırmadı, bunun yerine Doğu Almanya’daki fabrikaların üretkenliği artırmasını bekledi.1

Doğu Almanya’daki işçilerin batılı meslektaşlarından daha az parayla biraz daha uzun süre çalışmaya devam ettiğini gösteren hükümet verileriyle birlikte, batı ve doğu Almanya arasında maaşlar ve çalışma saatleri eşitsizliğini koruyor.

İki ülkenin entegrasyonundan sonra Alman Demokratik Cumhuriyeti’nin son dönem lideri Erich Honecker’in şu sözleri ne kadar öngörülü olduğunu ortaya koyuyor: “Bu verili durum Duvar yıkıldığı zamanda beklentiler ve heyecan ne kadar da çok körüklenmişti. İşte şimdi birlik var, ama ulus ikiye parçalanmıştır. Bugüne kadar ortada hiç bir ortak yaşam ve çalışma koşulu yok; zenginle yoksul arasındaki uçurum eskisinden daha da açık hale geliyor. İlhaktan sonra herkes için daha iyi olacağı, hiç kimse için daha kötü olmayacağı yolundaki Büyük Almanya böbürlenmesine rağmen, tersi olmaktadır.”2

Batı Almanya’nın yeni sömürgesi Doğu Almanya

Ekonomist Rudiger Dornbusch ve Holger Wolf “Doğu Almanya’da Ekonomik Geçiş”.3 başlıklı makalelerinde Batılı Almanların, Doğu’yu yeniden inşa etmenin büyük maliyetine karşı ayak diremekte ve hatta görevin yapılabileceğinden şüphe duyduklarını daha zengin batılı komşusunun bir refah sömürgesi olarak işlevi gören Doğu Almanya’da, piyasa ekonomisine yönelik ilk desteğin yerini, düpedüz düşmanlık olmasa da sinizmin aldığını belirtiyorlar.

Akademisyen Dorothy Rosenberg, “Doğu Almanya’nın Sömürgeleşmesi”4 başlıklı makalesinde ise meseleyi ideolojik ve siyasi olarak da değerlendiriyor. Rosenberg, Batı Alman basınına yapılan kısa bir araştırmada, Doğu Almanya devletinin faşizmin doğrudan bir sonucu olarak sunulduğunu aktarıyor. Başlangıçta 1950’lerde Amerika Birleşik Devletleri’nde geliştirilen ve ABD’ye bağımlı Batı Almanya devleti tarafından hevesle kabul edilen Stalinizmi faşizmle eşitleyen klasik soğuk savaş modelinin, Batı Almanya’nın Doğu Almanya’yı sömürgeleştirmesini haklı çıkarmak için yeniden ortaya çıktığını, Doğu Almanları totaliter geçmişleriyle yüzleşmeye ve rejimi herhangi bir şekilde destekledikleri, hatta ondan kaçmayı başaramadıkları için suçluluklarını kabul etmeye zorladıklarını söylüyor. Uygulamalı Sosyal Araştırmalar Enstitüsü (INFAS) tarafından yakın zamanda yapılan bir anket, eski Doğu Almanya vatandaşlarının yüzde 83’ünün ve eski Batı Almanya vatandaşlarının yüzde 57’sinin beş yeni eyaletteki durumun “dramatik” olduğunu hissettiğini ortaya koydu. Ayrıca, doğu Almanların yüzde 62’si ve batı Almanların yüzde 59’u birleşmeden bu yana yaşanan gelişmelerden “çoğunlukla” veya “çok” memnun değildi.’

“Hırsızın hiç mi suçu yok?”

Bitirirken Berlin Duvarı’nı yıkan gazeteci olarak anılan İtalyan gazeteci Riccardo Ehrman’ın kendi ağzından bir anısını ekleyelim. Ehrman bir keresinde Doğu Berlin’deki ABD büyükelçiliğine basın ataşesiyle tanışmak için gittiğini anlatıyor.5 “ABD basın ataşesi Ehrman’a evinizdeki gizli dinleme cihazlarının nerede olduğunu bilmek isteyip istemediğini soruyor ve eğer isterse içlerinden birini Ehrman’ın evine makineyle gönderip dinleyicileri bulabileceklerini söylüyor. Gerisini Ehrman şöyle anlatıyor. “Ertesi gün birisi bir cihazla geldi ve dinleme cihazlarının hangi duvarda olduğunu gösterdi. Banyo dâhil her odada bir tane ve benim yatak odamda ise iki tane…”
Erich Honecker’den bir alıntı daha yapmak zorundayız: “Almanya Demokratik Cumhuriyeti’nin, Gorbaçov’un canla başla savunduğu “Avrupa Evi” tapınağında kurban edilmesi, birçoklarınınki gibi benim yaşamımın da en acı veren olayı oldu. Bugün anlaşılabileceği gibi, bu, gelenek ve disiplin yoluyla şekillenmiş ve üstelik orada artık kimse sosyalizmi savunmaya hazır değilken bile sürdürülen Moskova karşısındaki tutum sayesinde mümkün olmuştur. Ve nihayet bu sonuç mümkün olmuştur; çünkü partimizin bir bölümü sosyalizmin bertaraf edilmesinde nesnel olarak etkili olmuştur. Bunların arasında, Almanya Demokratik Cumhuriyeti’nin ilhakına yolu açmak için Federal Almanya Cumhuriyet ile yıllar boyu ilişki sürdürmekle övünen bilinçli hainler de vardır.”

Berlin Duvarı’nın yıkılmasında Doğu Almanya yönetiminin payına ilişkin çok şey söylenebilir, tartışılabilir elbette ama Riccardo Ehrman’ın ABD ataşesi ile olan bu anısında ve Berlin Duvarı’nın yıkılmasında insanın aklına Nasrettin Hoca’nın şu sorusu geliyor: “Hırsızın hiç mi suçu yok?” getiriyor.