AKP ve Taliban: İkisi de gerici, ikisi de Amerikancı

Sosyalizmin çözülüşü sonrasında, emperyalizmin bağımsızlıkçı ve laik rejimleri tasfiye operasyonu devam ediyor. Bunun en kötü örneği ise Afganistan’da acımasız bir şekilde karşımıza çıkmıştır.

Afganistan’da yaşanan son gelişmeler bir taraftan bakarsanız çok da şaşırtıcı değil. ABD’nin yaklaşık iki yıl önce Taliban ile masaya oturarak “barış görüşmeleri”ne başlaması bugünlere gelineceğinin göstergelerinden bir tanesi idi. Şimdi yaşanması gerekeni yaşamaktayız denilebilir.

Bununla birlikte insanlık tarihi açısından bu yaşananların yenilir yutulur yanı olmadığı gibi, olayların temel sorumlusunun emperyalizm ve kapitalist sömürü sistemi olduğunu öncelikle ifade etmek önem taşıyor.

Dolayısıyla ABD’nin çekilmesi ve Taliban’ın Afganistan’da iktidar olmasının anti-emperyalist bir zafer ve kapitalizme karşı mazlumların iktidarının tecellisi olarak gündeme almak pek mümkün değil. Özü emperyalizm ile işbirliği ile bezeli olanın biçimsel olarak emperyalizm ya da ABD karşıtıymış gibi görüntü vermesi aldatıcı olmamalı.

Öncelikle, emperyalizmin tutumuna bakarsak, dünya üzerindeki yayılmacılığı konusunda geri adım atmak istemeyen ABD’nin son Afganistan hamlesi bölge ülkelerini kaotik bir ortamla başbaşa bırakmak gibi bir anlam taşıyor. Diğer bir yandan ise ABD’nin Afganistan’dan bir zaferle çıkmadığını, işgal siyasetinde geri adım atmak durumunda kaldığını ancak bu durumun doğumunda ve serpilip gelişmesinde büyük katkısı olduğu Taliban’ın iktidara gelişinin maskesi olabileceğini de hesaba katmak gerekiyor.

O yüzden emperyalist politikaları çok yönlü okumak önem taşıyor. Elbette emperyalizme mutlak bir akıl atfetmek doğu değil. Ancak bununla birlikte Afganistan’da arkasında büyük bir yıkıntı bırakmış olması bile bu politikaların parçası olarak görülebilir.

Sosyalizmin varlığında iki kutuplu dünyada, emperyalizm açısından sosyalizmin yıkılması en temel hedeflerden bir tanesi idi. Bunun için Ortadoğu’dan başlayıp Orta Asya’ya uzanan yeşil kuşak örgütlenmesi belli oranlarda ve belli noktalarda başarıya ulaşmıştır. Afganistan’da 1980 öncesi emperyalizm tarafından atılan adımlar, Afganistan’ın Sovyetler Birliği’ne karşı koçbaşı olarak kullanılması, bağımsızlıkçı ve laik rejimlerin hedef tahtasına konularak buraların radikal İslâmcı, cihatçı vb. örgütlenmeler aracılığı ile yıkılmaya çalışılması tam da anti-komünist mücadelenin en önemli parçaları idi.

Hatta bugün ABD açısından, 11 Eylül saldırıları sonrası dönemde yaşananlar, Afganistan işgalinde harcanan milyar dolarlar ve ölen binlerce asker, Sovyetler Birliği’nin yıkılması ile karşılaştırıldığında çok önemsiz bile görülüyor olabilir. Bunlarla birlikte, El Kaide’yi yaratan, besleyip büyüten emperyalizmin çocuğu olan Taliban’ın emperyalizme rağmen ve karşı bir konum içerisine girmesi de oldukça düşük bir ihtimal taşıyor.

Sosyalizmin çözülüşü sonrasında, emperyalizmin bağımsızlıkçı ve laik rejimleri tasfiye operasyonu devam ediyor. Bunun en kötü örneği ise Afganistan’da acımasız bir şekilde karşımıza çıkmıştır. ‘Şeriat rejimi kuran Taliban bağımsızlığın taşıyıcısı olabilir mi’ sorusunun yanıtı bizler açısından net olmalı. Kapitalizmle iç içe geçmiş, emperyalizmin tahakkümünden çıkma ihtimali bulunmayan, merkeze ümmeti ve şeriatı koyan Taliban’ın Afganistan’da ulusal bağımsızlığın sembolü ya da taşıyıcısı olması mümkün değildir. O yüzden gidilecek yer az çok bellidir. Taliban’ın “Ilımlı İslâm” denilen hali ise yaklaşık yirmi yıldır ülkemizde iktidarda bulunmaktadır. Benzeştirmek gerekirse, Taliban’ın ülke yönetimi, yakın geçmişte liberaller ile halvet olan AKP iktidarının günümüzde “yerli ve milli” hamasetini yükseltip, emperyalizmin belirlediği kurallar çerçevesinde hareket eden, ittifaklar arayan halinden pek de ileriye gidemeyecektir.

O açıdan Tayyip Erdoğan’ın “Taliban’ın inancıyla ters yanımız yok” sözünün İslâmcılıkla birlikte emperyalizm işbirlikçiliği gibi bir boyutu olduğunu mutlaka hesaba katmak önem taşıyor. Zaten yukarıda da bahsettik, anti komünist dünyanın aparatı olan siyasal İslâm ve cihadizm bugün yine farklı biçimlerde emperyalizmin oyuncağı olarak karşımızda yer alıyor. Hem de yakın geçmişte sosyalizm ile tanışmış bir ülkenin yıkıntıları üzerinde, insanlığın en geri yaşam biçimlerini dayatacak şekilde…

1973’ten itibaren CİA’nın Afganistan’daki örgütlenmesinin içerisinde yer alan Gulbeddin Hikmetyar’ın dizinin dibinde fotoğraf çektirmekten imtina etmeyen Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı ile bugün emeperyalizmin açtığı ortamda beslenip büyüyen Taliban arasındaki mesafe sizce ne kadar uzak olabilir? Bugün Taliban ile Hikmetyar arasında anlaşmazlık olsa kaç yazar? Sonuçta aynı cihatçı ideolojinin farklı veçheleri olarak karşımızda yer alıyorlar. AKP ve FETÖ gibi örneğin. İkisi de gerici, ikisi de Amerikancı.

Bugün iki tane gizli anlaşma üzerine çokça konuşuluyor. Birincisi, ABD ile Taliban’ın bundan iki yıl önce Katar’da yaptıkları “barış anlaşması”. İkincisi ise, Türkiye ile ABD arasında Afganistan’da Amerika’ya çalışmış olan unsurların ülkeden çıkartılması üzerine yapıldığı iddia edilen anlaşma. Adı üzerinde gizli anlaşmaların detaylarını çok bilme şansımız yok. Ancak günbegün ortaya çıkan siyasi gelişmeler, bunları doğrular niteliktedir.

Dolayısıyla, Tayyip Erdoğan “Taliban’ın inancı ile ters bir yanımız yok” sözünü Taliban’ın gericiliği, şeriatçılığı ile birlikte emperyalizm işbirlikçiliği bağlamında da mutlaka değerlendirmek gerekmektedir. Birbirleriyle görüşmek için can atmaları de bunun en temel göstergesi.

ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) diyerek başlattığı saldırganlığın yeni bir evresindeyiz. Bu yeni evrede, BOP sürecinin başındaki en iştahlı unsurların bugün bu şekilde ortaya çıkması şaşırtıcı değil. O yüzden, Taliban’a anti-emperyalist nitelik atfetmeye çalışanlar ne dediklerine bir kere daha bakmalı, Taliban ile Afganistan’da NATO’nun neredeyse tek unsuru olarak kalan Türkiye’yi aynı masaya oturtan gücü bir kere daha tahlil etmelidirler.

AKP’nin de, FETÖ’nün de, İhvan’ın da, El Kaide’nin de, Taliban’ın da yoktur birbirlerinden farkları. Hepsi gerici, hepsi Amerikancıdır.