AKP ve darbe

Bugün nereden bakarsanız bakın, devlet bir sermaye devleti olmanın yanında, AKP eliyle bir parti devletine dönüştürülmüş durumda. Valiler, AKP il başkanı gibi. Rektörler doğrudan AKP yöneticilerinden atanıyor.

AKP, kendisine yönelik her protestoyu “darbecilikle” suçlamayı adeta alışkanlık haline getirmişe benziyor. Sadece protestolarla sınırlı  değil; artık eleştiriler de AKP açısından “darbe çağrısı” diye nitelendiriliyor, AKP’yi eleştirenler ya da muhalif olan her kimse, ağzını her açtığında, “vurun darbeciye” diye hedef tahtasına oturtuluyor.

Aslında “darbecilik suçlaması” AKP’nin siyasi hasımlarına ya da muhaliflerine yönelik ucuz politikasıdır. Geçmişte uyduruk iddialarla muhalifleri darbecilikle suçladıkları kumpas davaları hatırlanmalı… Alışkanlık olsa gerek…

En yakın ortağı, müttefiki, İslamcı yol arkadaşı, iktidar yollarında beraber yürüdüğü FETÖ’nün 15 Temmuz darbe girişimi sonrası AKP’nin, artık benzer bir darbe tehlikesi olmadığını çok iyi bilmesine rağmen, siyasi retorik olarak “darbe tehdidini” gündeme getirmesi, aslında her sıkıştığında kullandığı bir argümandan öte değil.

Bugün nereden bakarsanız bakın, devlet bir sermaye devleti olmanın yanında, AKP eliyle bir parti devletine dönüştürülmüş durumda. Valiler, AKP il başkanı gibi. Rektörler doğrudan AKP yöneticilerinden atanıyor. Anayasa Mahkemesi bile bırakın üyelerinin büyük çoğunluğunun AKP’li olmasını sadece Erdoğancılardan kurulmaya çalışılıyor; İstanbul Başsavcısı paraşütle Anayasa Mahkemesi üyesi yapılıveriyor.

Partizan rektör mü atanıyor, AKP değil YÖK açıklama yapıyor.

Partizan yargıç mı atanıyor, AKP değil HSK açıklama yapıyor.

Tank-Palet fabrikasının özelleştirmesi mi eleştiriliyor, AKP değil TSK açıklama yapıyor.

Bugün artık, YÖK, HSK, TSK gibi kurumlar doğrudan AKP’nin yan teşkilatları gibi çalışıyorlar. AA, TRT zaten biliniyor. Türkiye’de ordu, yargı, üniversiteler, basın gibi siyaseten ağırlıklı bütün kurumlarının AKP’nin ilçe teşkilatı haline dönüştüğü bir gerçeklikte; AKP tarafından gündeme getirilen darbe tartışmaları kelimenin tam anlamıyla absürt bir durum.

Bugün Türkiye’de AKP’ye karşı bir darbe mümkün değil. Kaldı ki 15 Temmuz’dan sonra ülkemizde kelimenin tam anlamıyla AKP darbesi yaşanmıştır!

Boğaziçi Üniversitesi’ne atanan yeni rektör, tam bir darbe uygulaması değil midir?

İçişleri Bakanı’nın doğrudan muhalifleri tehdit etmesi darbe uygulaması değil midir?

Rektör atamasını protesto eden öğrencilerin ev baskınlarıyla gözaltına alınması bir darbe uygulaması değil midir?

Muhalif basın kurumlarını susturmak için vergi incelemesi, ilan cezası nedir?

Soru şudur; bugün çoğunluğu temsil etmeyen AKP seçimle gider mi gitmez mi? Bu soru bugün toplumda ciddiyetle konuşulmaktadır ve büyük bir kaygı hakimdir. Bu gerçek soruya AKP, “seçimleri kaybedersem giderim” diye cevap vereceği yerde öküz altında buzağı arar gibi “darbeci” aramaya kalkıyor; aslında bu sorunun yanıtından kaçıyor!

AKP, seçim sonuçlarını tanımayabilir, seçimleri yaptırmayabilir ve iktidarını sürdürmek için “her türlü” darbeye girişebilir. Bugün eğer bir darbe tartışması yapılacaksa, tersinden bizzat AKP eliyle Türkiye’nin bir darbe tehdidi ile karşı karşıya kalacağı söylenebilir. AKP’liler tarafından her muhalifi susturmak, sindirmek ve korkutmak için kullanılan “darbecilik” suçlaması, aslında kendi zihniyetlerinin dışavurumundan başka bir şey değildir.