TKH MK Üyesi Kurtuluş Kılçer: Yetmez ama evetçilerin söz söylemeye hakları yoktur

TKH Merkez Komite Üyesi Kurtuluş Kılçer "Yetmez ama evetçilerin bırakın özür dilemesini, onların siyaset ve toplum adına kalem oynatmaya ve söz söylemeye bile hakları yoktur!" değerlendirmesinde bulundu.

TKH MK Üyesi Kurtuluş Kılçer: Yetmez ama evetçilerin söz söylemeye hakları yoktur

Türkiye Komünist Hareketi’nin (TKH) haftalık basın toplantısı TKH Merkez Komite Üyesi Kurtuluş Kılçer’in katılımı ile canlı olarak gerçekleşti. Toplantıda koronavirüs salgını, ekonomik kriz, Ayasofya, gericilerin hedefindeki İstanbul Sözleşmesi, ABD’nin Suriye’ye uyguladığı abluka, Lübnan’daki patlama gibi gündemler değerlendirildi.

“BİLİM İNSANLARININ UYARILARININ NASIL HAKLI ÇIKTIĞINI HALKIMIZIN TAKDİRİNE BİR KEZ DAHA SUNUYORUZ”

Basın toplantısına koronavirüs salgınının artan seyri ile başlayan Kılçer, “koronavirüs salgınında başa dönüldü, vakalar artıyor, bakanlık ise verileri gizliyor.” diyerek şunları kaydetti:

“Koronavirüs salgınında başa dönüldü, vakalar artıyor, bakanlık ise verileri gizliyor. Gerek basında çıkan gerek meslek örgütlerinden gelen haberler gösteriyor ki, yaz döneminde normalleşme adımları koronavirüs salgınının daha da yaygınlaştırmıştır. “Çarklar dönmeli” gerekçe gösterilerek pandemiye karşı alınan bütün önlemler bizzat hükümet tarafından geri çekilmiş, bugün vaka sayılarındaki artış karşımızda bulunmaktadır.

‘Çarklar dönsün’ sözü aslında çalışanların ve emekçilerin sağlıklarını hiçe sayıp patronların çarklarının dönmesi manasına geliyordu. Turizm patronları için kararlar alınmış, ancak sonuç bir bütün olarak toplum sağlığının tehdit eder bir boyuta gelmiştir. Bir kez daha sermayenin çıkarları ile toplumun çıkarlarının nasıl karşı karşıya geldiğini görüyoruz.

Koronavirüs dolayısıyla yaşamını yitiren iki doktoru buradan saygıyla anıyoruz. Hekimler ölürken diğer yandan ülkenin bilim insanları salgın konusunda uyarı yaparken nasıl AKP tarafından kovuşturmaya ve soruşturmaya uğradığını hatırlayalım. Bilim insanları AKP tarafından soruşturmaya uğrarken, bugün bu bilim insanlarının uyarılarının bugün nasıl haklı çıktığını halkımızın takdirine bırakıyoruz.”

“EKONOMİK KRİZ KARŞIMIZDADIR”

AKP iktidarının ekonomi alanında söylediği yalanlara da değinen Kılçer, altın fiyatları ve döviz kurunun geldiği yerin bu yalanların kanıtı olduğunu vurgulayarak şu değerlendirmelerde bulundu:

“Ekonomik alanda ortada bulunan gerçekler, kimlerin yalan kimlerin doğru söylediğini gözler önüne sermiştir. Yaklaşık bir yıldır altın ve döviz kurunun Türk lirası karşısında yükselişi ülke ekonomimizin kriz içinde olduğunun en bariz göstergesidir.

Ülke ekonomisinde görülen olumsuz tabloyu dış güçlerin operasyonuna bağlayanlar, ‘faiz lobisi’nin Türkiye üzerindeki oyunları diye açıklayanlar bizzat AKP ve yandaşlardı. Bu söylemleri unutmuş değiliz. Her türlü yanlış ve olumsuz tabloyu, kendisi dışında iç ve dış odaklara bağlayan AKP, ekonomiye kılıç attığını, Türk ekonomisinin şaha kalkacağını, önümüzdeki yıllarda bütün göstergelerin pozitife döneceğini iddia edip durmuştu. Bugün altın fiyatları ve döviz kurunun geldiği yer, doların ve avronun Türk lirası karşısında yükselişi AKP’nin insanlara nasıl yalan söylediğinin de açık kanıtı olmuştur.

Ekonomik kriz karşımızdadır. İşsizlik ve yoksulluk ülkemizin en büyük sorunuyken, hükümet Ayasofya ile gündemi işgal etmektedir. Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak, bu rakamlar karşısında ne diyecektir?”

“BUGÜN AKP, GİZLİ AJANDASINI AÇMIŞTIR”

Ayasofya gündemi ve sonrasında yaşananlara ilişkin de değerlendirmelerde bulunan Kılçer AKP’nin gizli ajandasını açtığını vurgulayarak şunları kaydetti:

“Ayasofya tartışmaları devam ediyor. Hatta Taksim’e cami yapıldıktan sonra, Ayasofya müzelikten camiye çevrilme kararı yetmiyor gibi hilafet ya da başka bir değişle doğrudan rejim değişikliği çağrıları yandaşlar tarafından yükseltilmeye başlandı. Hilafet isteyenler aynı zamanda her askeri birimdi din subaylığı taleplerini de gündeme getirmekten geri durmuyorlar.

Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş’ın elinde kılıçla minbere çıkması, fetihçi ve yayılmacı zihniyeti din üzerinden nasıl gündeme getirdiğini hepimiz biliyoruz. Tarihi hiçbir yanı olmadığı halde yalan üzerinden Cumhuriyet’i kuranlara lanet okuyan bir Diyanet İşleri Başkanlığı karşımızda.

Ancak Erdoğan tarafından açılan yol ve Diyanet İşleri Başkanı tarafından döşenen yol tehlikeli bir yoldur. Bugün Ayasofya camii içinde şeriat ve terör örgütü pankartları açılmaya varacak kadar durum daha da vahimleşmiştir!

‘Bugün değilse ne zaman’ diyerek şeriat rejimi isteyenler bu taleplerini açık olarak ifade ediyorlar bugün. Bu ülkemizin karşı karşıya kaldığı büyük bir tehlikedir.

Bugün AKP, gizli ajandasını açmıştır. Taksime cami, Ayasofya’dan sonra hilafet gündeminin açılması ve kamuoyu nabzının ölçülmesi AKP’nin gizli ajandasıdır! AKP zayıfladıkça dine sarılmakta, zayıfladıkça gizli ajandasını tek tek ortaya koymaktadır.

Biz komünistler irticaya ve gericiliğe karşı laikliğe sahip çıkılması çağrımızı bir kez daha yineliyoruz. Ya irtica ya laiklik diyerek sosyalist bir Cumhuriyetle ülkemizin aydınlık yarınları kurulacaktır!”

“KADINA YÖNELİK ŞİDDETE KARŞI KADINLARIN MÜCADELESİNİN YANINDA YER ALDIĞIMIZI BİR KEZ DAHA İFADE EDİYORUZ!”

Kılçer son günlerin en sıcak başlıklarından bir tanesi olan İstanbul Sözleşmesi’ne değinerek, gericilerin İstanbul Sözleşmesi üzerinden yeni bir gerici saldırıya başladıklarını vurgulayarak şunları kaydetti:

“Değerli yurttaşlar bugün gericiler yine benzer bir biçimde İstanbul Sözleşmesi üzerinden yeni bir gerici saldırıya başlamış bulunuyorlar.

İstanbul Sözleşmesi’nin Avrupa Birliği dayatması olup olmadığı ayrı bir konudur. Ancak İstanbul Sözleşmesi’nin maddelerinin doğrudan kadınlara yönelik şiddeti önleme içeriğine sahip olduğu açıkça belirtilmelidir.

Gerici ve yobazların İstanbul Sözleşmesi’nin içeriğini sağından solundan çekerek toplumsal cinsiyet kavramını eleştirip buradan aile yapısının ortadan kaldırıldığını iddia etmeleri büyük bir yalandır. Aile kavramı üzerinden itiraz etmeleri kadınlara yönelik şiddeti önleme amacını taşıyan İstanbul sözleşmesine itirazları aslında kadınların eşit haklara sahip olmalarından duydukları rahatsızlığın tezahürüdür!

İstanbul Sözleşmesinin mahiyeti, yetip yetmediği, kimler tarafından yazılıp yazılmadığı tartışılabilir ve komünistler açısından yeterli de değildir. Ancak buradaki mesele apaçık gerici bir saldırı ve siyaset meselesidir. Biz komünistler gericilerin ve yobazların aile kavramının arkasına saklanarak kadınların eşitlik ve özgürlük mücadelesinin önüne geçmeye kalkışmalarının karşısında duruyoruz. Durmaya devam edeceğiz.

Yobazlar ve gericiler için kadın evinde oturmalı, aile içi şiddet varsa aile temeli bozacağı için sessiz kalmalı, şiddete boyun eğmelidir!

İşte buna hayır diyoruz! Kadına yönelik şiddete karşı kadınların mücadelesinin yanında yer aldığımızı bir kez daha ifade ediyoruz!”

“BUGÜNKÜ SİYASAL VE EKONOMİK TABLODAN ŞİKÂYET EDEMEYECEK BİRİLERİ VARSA, O DA YETMEZ AMA EVETÇİLERDİR”

Yetmez ama evetçilerin son günlerdeki günah çıkartma çabalarına ilişkin de değerlendirmelerde bulunan Kılçer, “Yetmez Ama Evetçiler, evet dediğiniz siyaset bugün AKP ve MHP ortaklığından başka bir şey değildir! Tarih önünde sizi özür dilemek de kurtarmayacaktır!” diyerek şu yorumda bulundu:

“Bugün ülkemizde herkes şikâyet ediyor. Ekonomiden, dış politikadan, eğitim sisteminden, sağlık sisteminden, başkanlık rejiminden hepimiz şikâyet ediyoruz.

Ancak bugünkü siyasal ve ekonomik tablodan şikâyet edemeyecek birileri varsa, o da yetmez ama evetçilerdir!

Yetmez ama evetçiler, ülkenin en büyük ihanetine imza atmalarına rağmen, bugün zeytinyağı gibi üste çıkmakta maharetlerini bir kez daha gösteriyorlar.

Onlar sanki ana rahmine hep haklı olarak düşmüşlerdir. Ne yapsalar, ne etseler asla hata yapmazlar gibi dolaşmayı, konuşmayı ve yazmaya çok iyi biliyorlar! Ama artık yeter!

Yetmez ama evetçilerin bırakın özür dilemesini, onların siyaset ve toplum adına kalem oynatmaya ve söz söylemeye hakları bile yoktur!

Çünkü bugünkü siyasal rejim, tam da yetmez ama evetçilerin onayladığı ve evet dediği seçim doğrudan sonucudur!

Onayladıkları, yol verdikleri, anayasa değişikliğine imza atarak başkanlık rejiminin önünü açanlar, elimizde geleceği gösteren sihirli küre mi vardı, nereden bilecektik diyebilmektedirler? Hala askeri vesayeti önlemek için yaptık diyenler doğrudan başkanlık rejiminin, baskı rejiminin gericiliğin ve FETÖ darbesinin önünü nasıl açtıklarını göremeyecek kadar kördürler!

Eğer geleceği göremediyseniz, AKP ve FETÖ’nün kuracağı düzeni görüp de analiz edemediyseniz zaten bırakın özür dilemeyi siyaseten özürlü olduğunuzu ilan etmiş oluyorsunuz!

O yüzden biz sizlere özür dileyin demiyoruz, siyaseten özürlü olduğunuzu zaten ilan ettiniz! Ancak hala hiçbir şey olmamış gibi, ülke siyasi tarihinin en büyük ihanetine imza atanların sol, emek, laiklik, aydınlık, ilericilik adına konuşmaları artık son bulmalıdır! Buna ne hakkınız ne yetiniz ne de ehliyetiniz bulunuyor!

Yetmez Ama Evetçiler, evet dediğiniz siyaset bugün AKP ve MHP ortaklığından başka bir şey değildir! Tarih önünde sizi özür dilemek de kurtarmayacaktır!

Bir de hala niye özür dileyelim diyerek yüzsüzlük içinde olanları emekçi halkımız hiç affetmeyecektir.”

“SURİYE’NİN BÖLÜNMESİNE VE PARÇALANMASINA KARŞI ANTİ-EMPERYALİST MÜCADELEYİ ÜLKEMİZDE YÜKSELTMEK BÖLGE BARIŞININ YEGÂNE YOLUDUR!”

Kılçer basın toplantısında Suriye’de yaşanan son gelişmelere de değinirken, Kürt siyasi güçleri ile ABD arasındaki petrol anlaşmasının Suriye’nin doğal kaynaklarının emperyalizm tarafından yağmalanması olduğunu vurguladı ve şu değerlendirmelerde bulundu:

“Bugün Suriye sorunu ülkemizin en büyük dış politika olarak sorunu olarak varlığını koruyor. ABD Suriye konusunda bastırıyor, yeni yaptırımlar gündeme geliyor. Silah zoruyla ve paralı cihatçılarla diz çöktüremedikleri Suriye’yi ekonomik yaptırımlarla diz çöktürmeye çalışıyorlar.

Emperyalizm tarafından Suriye halkına reva görülen ekonomik yaptırımlar ABD tarafından adım adım devreye sokulurken diğer yandan Suriye petrolleri ABD tarafından yağmalanmaktadır. Suriye’nin kuzey doğusunda ABD desteği ile egemenlik kuran Kürt siyasi güçleri ile ABD arasında petrol anlaşması Suriye’nin doğal kaynaklarının emperyalizm tarafından yağmalanmasıdır!

Bu durum uluslararası hukuka aykırıdır! Bu durum Suriye’nin birliğine, bütünlüğüne ve egemenliğine karşı bir adımdır!

Suriye Suriyelilerindir ve Suriye topraklarının bölünmesi anlamına gelen bu adım, emperyalistlerin gerçek niyetini ve yağmacılığını bir kez daha gözler önüne sermektedir.  Kürt siyasetinin, Kürt ulusal hakları adına Suriye’nin bölünmesine ve emperyalizmin çıkarlarına hizmet etmesi kabul edilemez! Ortadoğu halklarının birbirine düşman edilerek emperyalizmin kazanmasına çanak tutan her türlü politikanın karşısında yer aldığımızı bir kez daha ifade etmek isteriz.

Suriye’nin bölünmesine ve parçalanmasına karşı anti-emperyalist mücadeleyi ülkemizde yükseltmek bölge barışının yegâne yoludur!”

“LÜBNAN HALKINA VE EMEKÇİLERİNE BAŞSAĞLIĞI DİLER, DAYANIŞMA DUYGULARIMIZI İLETİRİZ”

Kılçer Lübnan’ın başkenti Beyrut’ta dün gerçekleşen patlamaya ilişkin ise şunları kaydetti:

“Ancak Ortadoğu’nun yaşadığı makus talih bitmiyor. Dün Lübnan’ın başkenti Beyrut’ta yaşanan korkunç patlama sonrası 78 Lübnanlının yaşamını yitirmesi Ortadoğu gerçeğini bir kez daha gözler önüne serdi. Patlama sonrası yaşanan ölümler ve yaralanmalar nedeniyle Lübnan halkına ve emekçilerine başsağlığı diler, dayanışma duygularımızı iletiriz. Patlamanın nedenleri ortaya çıkacaktır. Ancak Ortadoğu halklarının makus talihine karşı emperyalizme karşı mücadelenin önemi bir kez daha ortaya çıkmıştır.”

“13 EYLÜL’DE İSTANBUL KARTAL MEYDANI’NDA GERÇEKLEŞTİRECEĞİMİZ ETKİNLİĞE DOSTLARIMIZI VE EMEKTEN YANA YURTTAŞLARIMIZI DAVET EDERİZ”

Basın toplantısının sonunda TKH’nin 100. Yıl dolayısı ile 13 Eylül Pazar günü Kartal Meydanı’nda gerçekleştireceği mitinge de çağrıda bulunan Kılçer şöyle konuştu:

“Son olarak basın toplantımızı bir çağrıyla bitirmek isteriz. Partimizin kuruluşunun 100. Yıldönümü için 13 Eylül’de İstanbul Kartal Meydanı’nda gerçekleştireceğimiz etkinliğe dostlarımızı ve emekten yana yurttaşlarımızı davet ederiz. Emek, laiklik, bağımsızlık ve sosyalizm diyerek bu ülkenin sosyalistlerinin yeni bir mücadele dönemine omuz vermeye, destek olmaya çağırıyoruz.”