Tersi düzü fark etmez, bu pisliği devrim temizler!

Tüm aygıtlarıyla örgütlü; evlere, okullara giren bu gericiliğe ve insanın insanca ve kardeşçe yaşamasının önünde duran bu sisteme karşı başka bir sesi hep beraber yükseltmeliyiz.

Tersi düzü fark etmez, bu pisliği devrim temizler!
Güneş Doğan
Yeni atanan bakanla birlikte bizi sözde laik günlere geri götürecek olan MEB skandal boyutundaki hamlelerine devam ediyor. Çocukların karşılaşabilecekleri travmatik olaylara karşı destek birimleri kurmak hedefiyle yola çıkan MEB, yolunu ‘şaşırmasıyla’ bu sefer de ‘şaşırtmadı’. İlgili birimlere dağıtılan kitapçıklardaki tasvirler, çocukları ve ailelerini memnun edecek davranışların türbanlı; istismar boyutundaki davranışların ise açık kadınlar tarafından yapıldığı yönünde olmasıyla dikkat çekti. Peki ne yapmaya çalışıyorlar, neyi vurgulamanın uğraşıdır bu?
Öncelikle şunu belirtelim, eğitimde istikrar ve yenilikler getirmesi beklenen Ziya Selçuk, atandığından beri AKP iktidarının gölgesinden bir adım dışarı çıkmamış, yüzünü ileriye dönmemişti. Kendisinin gelişim psikolojisi üzerine çalışmış olması ise MEB’in son hamlesinden sonra bizleri daha da düşündürüyor. Çocuk gelişimini ve psikolojisini yakından takip etme ve çalışma imkanı bulmuş bir kişi, bilinçaltına “kötü”, gerici kimseler tarafından yerleştirilmeye çalışılan bu tarz görselleri acaba görmezden mi gelmiştir, yoksa gericiliğin, kötülüğün ta kendisi midir? Ya da tüm bunların talihsiz birer tesadüften ibaret olduğuna mı inanmalıyız? Sonuç olarak dindar ve kindar nesil şiarıyla yola çıkanlar ülkede ne başka bir sese tahammül edebiliyor ne de farklı sesleri içlerinde barındırabilecek kimseler. Haliyle, bir toplumu dönüştürecek en temel ideolojik silahı bir başkasının eline verecek değiller. Daha önce anaokullarına giren din derslerinde, ortaokul ve ilkokul seviyesinde imam hatipler açılmasında, liselerden evrimin kaldırılması ve seçmeli derslerin peygamberin hayatı ve kuran okuma dersleriyle sınırlı olmasında, yatılı kuran kurslarının desteklenmesinde ve daha birçok kararda imzası olan MEB bugün eğitimin içini boşaltmıştır ve ‘siyasal islam’a militan yetiştirmektedir. Ufacık çocukları asıl istismar edense bu siyasal İslam ideolojisinin hayatın her yerinde karşılarına çıkması, onlara bir seçenek bırakmadan kendini zorla kabul ettirmeye çalışmasıdır.
Bu sorun son birkaç seneye atfedilecek kadar sığ da değildir üstelik. Ülkemiz ikinci cumhuriyetle birlikte gericiliğin hat safhalarını yaşasa da, sebebi birtakım şahısların kişisel inançları ya da hırsları olarak değerlendirilemez. Eğer böyle yaparsak hataya düşer, en ufak bir geri adımı veyahut da sandıkların alışılagelmişin tersinde sonuçlanmasını nihai zafer ilan edebiliriz. Peki tüm bu sorunlar bitmiş olur mu? Yoksa bir nebze iyi diyebileceğimiz kısa bir dönemin ardından her şey eskiye mi döner? Türkiye bunu defalarda yaşamış olmasına rağmen umut tacirlerinin arkasından sürüklenmektedir.
Sonuç olarak iktidarlardan politikalarına her adımın aslında sermaye düzeniyle doğrudan bağlantısı olduğunu kaçırmamak, verilecek karşılığın yöntemi konusunda da bize pusula olmaktadır. Eğer tüm bu olumsuzlukları meşru kılan ve dönemsel ihtiyaçlara göre yükselten ya da geri çeken şeyin kendisi sermaye ihtiyaçlarıysa, biz de mücadeleyi sermayeye ve onun düzeni olan kapitalizme karşı örmeliyiz. Tüm aygıtlarıyla örgütlü; evlere, okullara giren bu gericiliğe ve insanın insanca ve kardeşçe yaşamasının önünde duran bu sisteme karşı başka bir sesi hep beraber yükseltmeliyiz.