Tarihsel TKP üyesi Seyfi Çağan: Parti gücünü işçi sınıfından almalı

TKP’nin geçmişteki örgütlenmelerini canlandırabilecek, işçi sınıfını toparlayacak bir Parti lazım. İşçi sınıfı olmadıktan sonra Parti yalnız kalır. Prti, gücünü işçi sınıfından, köylülerden ve halktan almak zorundadır. İşçi sınıfını örgütlemek başlıca görev olmalı, öyle devam edilmeli diye düşünüyorum.

Tarihsel TKP üyesi Seyfi Çağan: Parti gücünü işçi sınıfından almalı

Tarihsel TKP üyesi Seyfi Çağan ile sosyalizmle tanışma serüvenini, Parti’de örgütlenme sürecini ve Parti’nin 100. yıl düşüncelerini konuştuk.

Merhaba, sizi tanıyabilir miyiz? Demir Döküm’e işçi olarak girişiniz nasıl oldu?

1965’te askerden terhis oldum geldim. Demir Döküm fabrikasına girdim. O zaman dini bütün yobaz biriydim. Fabrikada 190 derece sıcağın karşısında çalışıyordum. Ramazanda o halimle oruç tutuyorum, eve geldiğim zaman bir bardak su içip yatıyorum, yemek bile yiyemiyorum. İşte 67’de fabrikaya Maden-İş’i sokmaya çalıştık, Çelik-İş vardı; bizi işten attılar. Ondan sonra bir işe girdim, haftalık alıyoruz o zamanın parasına göre. İşten dönerken geldim fabrikanın önüne, bir baktım tabela asmışlar. Kaynakçı alınacak. Mesleğim de kaynakçılık. Ertesi gün işe gitmedim. Müracaat ettim tekrar Demir Döküm’e girdim. Ondan sonra Maden-İş sendikasının örgütlenme faaliyetini yine başlattık. 69’da işgal ettik fabrikayı. Etrafımızı, fabrikanın etrafını polis sarmış. Polisin etrafını askeriye. Askeriyenin arkasını halk. 15 gün kaldık, polis ‘vur emri’ verdi saat beş’te. Tabii biz de içeride hazırlıklarımızı yaptık ona göre. İstiklal Marşı okuyoruz, polis ‘vur emri’ verdi, o zaman toplum polisleri vardı. Biz polisi dağıttık. O Haliç’in üstü bembeyaz polis miğferi oldu.

Halk da sizinle miydi?

Tabii tabii. Halk ve çevre fabrikalar hep birlikteydik. Onlar da bizlerleydi. İçeride biz, dışarıda halk ve fabrikalar. Ondan sonra askeriyeye teslim ettik, 20 gün askeriyede kaldı fabrika, 20 gün sonra işbaşı yaptık; o zamanın parasına göre 25 kuruş zam verdiler. Ondan sonra çalışmaya başladık. Hani ben diyorum ya, başta da söyledim, dini bütün yobazın tekiydim. Artık anladım. Yani işçi sınıfının nasıl gelişeceğini insanların neden faydalanacağını anladım. Rahmetli babam da aynı fabrikadaydı.

Bu sizin Parti’yle tanışmadan önce yaşanan bir anı değil mi?

Tabii o zaman daha Komünist Partiyle falan alakam yok. Fazla uzatmayalım Fahrettin Ozan diye Elazığlı bir arkadaşım vardı. Onla da konuşuruz, avukat o. O zaman öğrenciydi. Başlangıç onunla başladı. Beni TKP’ye üye yaptı Fahrettin Ozan. Ondan sonra devam ettik. Komünist Partisi ile hareketlerimiz ondan sonra devam etti. 69’dan 79’a kadar Parti ile ilişkim devam etti. 79’da işten atıldım.

12 Eylül darbesinden sonra, işyeri temsilcisiydim. Cezaevleri o zaman tıklım tıklım dolu, cezaevlerinde de yer yok. Kemerburgaz’da askeri cezaevine götürdüler. 4 sene mahkemesiz yattım orada. 84’te tahliye oldum ondan sonra geri başladım işe.

Burada yatmak istemedim. Kars’a gittim. Benim memleket Kars. Orada gittim yatmaya. 2 aylık bir cezaydı. Burada operasyon başlıyor, benim üzerime de bir tanesi ifade veriyor, o da Parti üyesi ama… Benim verdiği ifadeden haberim yok. Beni Kars’ta cezaevine aldılar. Cezamın bitmesine de 10 gün var, işkenceye götürdüler. O işkenceden sonra beni getirdiler İstanbul’a. İstanbul’da Fahrettin’i de yakalamışlar. Hücrede Fahrettin’le konuşma şansımız oldu, hücre öyle ki 12-13 kişi kalıyoruz, affedersiniz de mikrop, pis… Fahrettin dedi ki, “3 kişilik kadro kurmak zorundayız yoksa polisi ikna edemeyiz”. Neyse ben Fahrettin, bir de Yılmaz Kırlak diye Giresunlu bir arkadaş işte üçümüz organize olduk. Trabzonlu’nun ismini versem, ben 11 yıl aldım, o en az 20 yıl alır. Mahkeme bitti 11 yıl ceza verdiler.

Ondan sonra pek çok siyasi yükümlü ve tutukluyu Bartın’a sürgün ettiler. Bartın’a gittim Bartın’da 5 ay kaldım. Şimdi siyasi olduğumuz için açık cezaevine gitme hakkımız yok. Beni ilçe cezaevine gönderdiler 27 ay da orada yattım. 90’da çıktım içerden. Ondan sonra şey bu şekilde devam etti yani.
Türkiye’de dönemin sendikal mücadelesine dair neler söylersiniz?
77’de. 19 Ağustos hareketi başladığı zaman işte. Biz Demir Dökümle başladık, Taksim’e çıkacağız. Taksim’e gidene kadar buradan tut Eminönü’ne kadar bütün fabrikaları boşalttık. Tekstil fabrikalarını falan. Unkapanı’na çıktık Demir Dökümle, 3500 kişi civarı vardık. Orada DİSK’in avukatı vardı, o konuştu, ‘yarın mahkeme var’ dedi. Mehmet Ali Aybar, TİP’liydi o zaman, o da avukattı. Mahkemede askeri mahkeme onu bile konuşturtmadı, ona rağmen Aybar kalktı, Kemal Türkler’i savundu. Sonra Türkler içerden çıktı, tahliye oldu; aradan bir ay geçti, DİSK hareketleri başladı. Kemal Türkler’i MHP’liler öldürdü. Zaten Kemal Türkler öldükten sonra Türkiye’de sendikacılık da söndü. DİSK, Maden-İş o dönem işçi sınıfı hareketi için çok önemliydi. İşçi sınıfı dediğimiz zaman, bütün çevremizdeki ne kadar fabrika varsa hepsini hareket ettirebilirdik. Ondan sonra Kemal Türkler’in ölümünden sonra biz fabrikada 3 gün çalışmadık, direniş yaptık; sonra direniş bitti, çalışmalarımızı o şekilde sürdürdük.

Komünist Partisi’nin Atılım dönemindeki örgütlenme ruhunu bize anlatabilir misin?

Tabi Rusya’nın Çarlık rejimine karşı verdiği mücadeleyi bize örnek gösteriyorlardı. Yani bunlar gibi hareket etmek zorundayız, işçi sınıfına destek vermek zorundayız, köylüyü bir yana atmayalım ama önde gelen işçi sınıfı ve köylüyü birleştirmek lazım. Bu şekilde devam ettik. Alibeyköy semtinde Parti için mücadele verdik.

Son olarak 100. yılında nasıl bir Komünist Partisi olmalı Türkiye’de?

TKP’nin geçmişteki örgütlenmelerini canlandırabilecek, işçi sınıfını toparlayacak bir Parti lazım. İşçi sınıfı olmadıktan sonra Parti yalnız kalır. Parti, gücünü işçi sınıfından, köylülerden ve halktan almak zorundadır. İşçi sınıfını örgütlemek başlıca görev olmalı, öyle devam edilmeli diye düşünüyorum.