Tarihsel TKP üyesi Avni Sevinç: 100 yaşında, sınıfın Parti’si olacağız

"Bizim size bırakacağımız miras... 1920’de TKP’nin kuruluşundan itibaren bu acıyı çekmiş olanlar olarak mücadele etmiş arkadaşlarımıza en çok bu düşer. Geçmiş dönemlerdeki komünist mücadeleyi yürüten arkadaşlarımızı inkar edemeyiz. Onların yürüttüğü mücadelelerin meyvelerini topluyoruz. Bizim de zamanımızdaki, 76’dan bu yana yürüttüğümüz bu siyasi mücadelenin meyvelerini sizler toplayacaksınız."

Tarihsel TKP üyesi Avni Sevinç: 100 yaşında, sınıfın Parti’si olacağız

Tarihsel TKP üyesi, Türkiye Komünist Hareketi’nin en yaş almış emektar komünisti Avni Sevinç ile Parti’nin 100. Yılına dair konuştuk.

’76 yılından bu yana örgütlü mücadele sürdüren Sevinç, Parti’nin dünü ve bugününü, 100. yılında bu ülkenin Komünist Parti’sini ve genç komünistlere Parti emektarlarının mirasını anlattı.

Avni abi siz Parti’nin, Türkiye Komünist Hareketi’nin en yaş almış üyesisiniz. Parti’nin 100. yaşına dair öncelikle neler söylemek istersiniz?

Bir komünistin üç tane büyük hedefi vardır. Ben yürüttüğüm siyasi mücadelede hepsini adım adım uygulamaya çalıştım. İlk olarak bir komünist asla tembel olmayacak. Komüniste tembellik yakışmaz. İkincisi, komünistler cesaretli olacaktır. Ama bu cesaret deli dumrul cesareti değil. Akıllı, bilimsel, geleceği düşünen, ona göre davranan. Üçüncüsü, bir komünist bilgi bakımından donanımlı olacaktır. Marksist Leninist üye bilgi bakımından yeterli bir düzeye sahip olacaktır. Karşısındaki insanla konuştuğu zaman bu bilgisini onu ikna edecek şekilde kullanmalıdır. Komünistin en büyük görevlerinden biri bu üç görevdir. Bunları yerine getirebiliyorsa o zaman rahatlıkla komünistim diyebilir.

Bizim dönemimizde, ben 4 kişilik bir Parti hücresinin üyesiydim. Bakırköy’de 4 kişilik bir hücremiz vardı TKP adına. Bu mücadelemiz içerisinde bize o dönemin Genel Başkanı olan İsmail Bilen bile telefon edip veya haber göndererek bir eylem biçimi sunsa, biz o eylem biçimini kabul etmezdik. Çünkü bizim bağlı olduğumuz bir hücremiz, hücremizin sorumlusu, sorumlumuzun da üst düzeydeki görüşmeleri vardı. O görüşmelerden alınan bilgi doğrultusunda biz hareket ederdik.

1960’lı yıllarda Türkiye İşçi Partisi’nin saflarındayım. 7 yıllık devlet memuruydum, Diyarbakır’a da sürüldüm, açlık, yoksulluk da çektim; işsiz de kaldım ancak Parti’yi en sonunda buldum ve hiç bırakmadım.

Peki Avni abi, 100. Yıl Komiteleri’nde bir dizi sizin gibi emektar yoldaşlarımız bir araya geliyor. Partilerinin 100. yılı gibi çok anlamlı bir süreçte sizce 100. yılında bu ülkenin Komünist Partisi nasıl olmalı?

Sovyetler Birliği’nde 1917’de devrim yapıldı. Sovyet demek ne demek. Sovyet Devrimi’nin 3 ayağı vardır: işçi, köylü, asker. Sovyetler Birliği’ndeki sosyalist devrimi yapanlar bunlardı. Bizim büyüyebilmemiz için de bizim temel felsefemizin anti-emperyalist bir mücadele olmakla birlikte sınıf içinde örgütlenmiş bir Parti’miz olmalı. Örneğin ekonomik tablo malumunuz, sınıfa bu fatura çıkartılıyor. Biz yurtdışındaki emperyalist odaklara olan borçlarımızı ödemeyeceğiz. İmf’ye borcumuzu, Dünya Bankası’na borcumuzu ödemeyeceğiz diyoruz; bu borçlar yok hükmünde bizim için. Bizim temel felsefemiz bu sosyalist devrimden sonra.

Bunun için işçi sınıfı içerisinde örgütlenmemiz lazım bizim. Sınıfın partisiyiz biz her şeyden önce. Burjuva partisi değiliz biz. Bütün burjuva partilerin hepsine karşıyız biz. Şimdi Türkiye’de 100’den fazla siyasi parti var. Bu partiler seçim zamanı geldiği zaman propaganda yaparlar. “Ev vereceğiz, iş vereceğiz, araba vereceğiz.” Hatta bir ara Tansu Çiller de böyle söylemişti, “iki anahtar vereceğiz” demişti. Milleti böyle kandırdılar. Hala kandırmayı, aldatmayı sürdürüyorlar. Seçim zamanı geliyor. Vatandaşlardan bir tanesi gidip bu partilere, istenilen partilere oyunu veriyor. Seçim bitiyor, belki oy verdiği parti iktidarı kazanıyor. Ama vaatlerin hiçbiri tutulmuyor, tutulamaz.

İşçi sınıfının çalıştığı fabrikalarda üretim yok. Bir bir özelleştirmeye gidiliyor. 100’e yakın parti var ülkede, hepsi temelde aynı siyasal görüşe sahiptir; aynı burjuvaz sınıfının çıkarları için çalışıyorlar; özelleştirme politikasına aynı bakıyorlar. Birbirinden farkı yok, birbirlerine hırlarlar ama düzeni de bu sayede elinde tutarlar. Sınıf savaşını öne çıkarmayan partilerden hangisine oy verirsen ver; temelde aynı dünya görüşüne, birbirlerinin aynısı partiye göre oy vermiş olursun. Onun için bu emekçi kesim sürekli ihanet altındadır. Bizim çabamız, bizim amacımız bu emekçi kesiminin, işçi sınıfının ayağa kalkmasıdır. Esas görevimiz budur bizim.

Genç komünistlere neler söylemek istersiniz?

Düşünce yapımızsa Marksist düşünce yapısıdır, bu soyut bir fikir değildir. Ben Marksist külliyatı ilk elime alıp okuduğum zaman başta anlayamadım. Nazım’ın şiirlerinden öğrendim ben; “Emek nedir? Sermaye nedir? Artı değer nedir? Diyalektik nedir? Materyalizm nedir?” Bunları Nazım’ın şiirlerinden öğrendik. Ve bunları öğrendikten sonra 70’li yıllara kadar Türkiye İşçi Partisi’nin saflarındaydım. TİP’in Trabzon teşkilatının kurucularındandım. Devlet memuruydum, partili olamıyordum. Daha sonra kimliğim ortaya çıkınca Diyarbakır’a sürdüler beni. Diyarbakır’a gittim; ama daha sonra istifa etmek zorunda kaldım. Ve ilk il kongresinde Parti’ye üye oldum. Ve Parti’nin Trabzon il sekreteriydim. Uzun bir zaman il sekreteri oldum. Trabzon’daki o yoğun baskı koşullarında Parti’yi örgütledik. Bir avuç yoldaş seçim çalışmaları yaptık; Sürmene’ye, Of’a, Araklı’ya…. Izdırabını çok çektik, sevincini de tabii. Bilerek yaptım, çünkü bu siyasal harekete girdiğin zaman başına geleceklerin hepsini bilmen lazım. Geçmiş dönemlerde öyleydi. Ben bu siyasi hareketin içinde derinleşmiştim. Ama asla pişman olmadım.

Ben TİP saflarındayken Behice Boran’dan, Sadun Aren’den ders aldım. “Sosyalizm nedir? Ne yapmamız gerekir? Nasıl şekillendirmemiz gerekir?” Bunları ben TİP’ten öğrendim. Aynı hareketi daha sonra Komünist Parti içinde yürüttüm. Hiçbir zaman geri düşmedim. Mücadelemin bu doğrultuda disiplinli bir biçimde sürdürdüm. Komünistlik budur Sosyalistlik budur. Düşünce, Marksist düşünce bir eylem biçimidir. Soyut bir fikir kafanda kalmaz. Sen Marksist olabilirsin, Leninist olabilir, Devrimci olabilirsin, komünist olabilirsin; fakat taşıdığın fikir senin sadece kafanda kalıyorsa hiçbir işe yaramaz benim için. O taşıdığın fikri somut bir fikre dönüştürmek lazım. Somut fikir de sınıf içerisinde örgütlenmedir. Komünistlik budur.

1976 yılında Parti’ye girdim. O zaman partiye girmek bir sorundu, TKP’li olabilmek zordu. Baskı, ifadeler, gözaltılar. 2001 yılında Sosyalist İktidar Partisi (SİP) vardı. SİP döneminde o eski komünist arkadaşlar bana geldi. Parti’ye gel dediler, doldurdum formu verdim. Parti’ye 2001 yılında tekrar girdiğimde “ben 1976’daki parti üyeliğimi 2001 yılında yeniliyorum” dedim. Yeniden dünyaya gelsem yine komünist olarak yaşardım. Onun için diyorum ki 100. Yaşımız tüm komünistlere kutlu olsun. Umarım daha uzun yıllar bu hareketimiz devam eder, başarıya ulaşırız. Bizim köklerimiz var, Türkiye’nin en eski partisiyiz.

Bizim size bırakacağımız miras… 1920’de TKP’nin kuruluşundan itibaren bu acıyı çekmiş olanlar olarak mücadele etmiş arkadaşlarımıza en çok bu düşer. Geçmiş dönemlerdeki komünist mücadeleyi yürüten arkadaşlarımızı inkar edemeyiz. Onların yürüttüğü mücadelelerin meyvelerini topluyoruz. Bizim de zamanımızdaki, 76’dan bu yana yürüttüğümüz bu siyasi mücadelenin meyvelerini sizler toplayacaksınız. Bu iş böyle olur başka türlü olmaz.”