Suskunluk yıllarının gür sesle konuşan şairi Adnan Yücel

Adnan Yücel, 12 Eylül sonrası gelen suskunluk yıllarının, gür sesle konuşan şairlerinden biriydi. O, yaşadığı dönemin zorluklarını biliyor ama bu zorluklar karşısında gerçekleşecek tarihsel direnişin mutlaka zaferle sonuçlanacağına inanıyordu.  

Suskunluk yıllarının gür sesle konuşan şairi Adnan Yücel

Halil Yeni

Kapatılan partiler, yasaklanan siyasi faaliyetler, örgütlenme, düşünce ve ifade özgürlüğü önüne koyulan Devlet Güvenlik Mahkemeleri… Tutuklamalar, cezaevlerinde yaşanan insanlık ihlalleri, idamlar ve daha niceleri… Ülkesi karanlık bir dönemden geçerken imgelere sarıldı Adnan Yücel. 80’ sonrası yazdığı şiirlerinde 12 Eylül’ün politik, yaşamsal ve duygusal acılarını, öfkelerini ve izlerini taşıyor fakat yaşadığı bu dönem ne kadar karanlık olursa olsun mutlaka aydınlığa ulaşılacağına inanıyordu.

Varsın eylül vurmuş olsun bahçeleri / bağlar bozulmuş olsun / yine hiç durmadan sevinçleri topla sen / Geçtiğin yerlerdeki çocuk gülüşlerinden

Yeryüzü aşkın yüzü oluncaya dek

12 Eylül darbesinin yarattığı psikolojik durum dönemin sanat üretimlerine de etki etti. Yaşanılan “yenilgi” şiirlere, öykülere, romanlara da yansıdı. Artık eşitlik, özgürlük, kardeşlik gibi taleplerin hayat bulmayacağı, bireyin ve bireysel kurtuluşun önemli olduğu, toplumculuk ya da halkçılık adına herşeyin bittiği söylendi. Adnan Yücel her şeyin “bittiği” söylenen bu dönemde tarih sahnesine çıkmış ve “Bitmedi daha sürüyor o kavga / ve sürecek / Yeryüzü aşkın yüzü oluncaya dek!” şiirini yazmıştır.

Adnan Yücel yaşadığı dönemin zorluklarını biliyor ama bu zorluklar karşısında gerçekleşecek tarihsel direnişin mutlaka bir zaferle sonuçlanacağına inanıyordu. Umutla biten şiirleri hep bu inancın göstergesiydi. “Yeryüzü aşkın yüzü oluncaya dek” şiir kitabıyla ilgili M. Demirel Babacanoğlu’yla yaptığı ve “Sevmesini bilmeyen insan dövüşmesini bilemez. İnsan bir şeyi sevecek ki o sevdiği şey uğruna kavga verebilsin. Bu yüzden aşk ve kavgayı iç içe görüyorum.” dediği röportajında şunları söylemekteydi: “O kitap 80 sayfalık tek bir şiirdir. Tarihin derinliklerinden beri sınıf kavgasını yansıtmakla birlikte, Türkiye’de 1970 sonrasında verilen kavgaları içermektedir. (…) Ve hiçbir dönemde kavga bitmemiştir. Ve umut her dönemin sonunda yine gelecektir.”

Aşksız ve paramparçaydı dünya / Bir inancın yüceliğinde buldum seni / Bir kavganın güzelliğinde sevdim. / Bitmedi daha sürüyor o kavga / ve sürecek / Yeryüzü aşkın yüzü oluncaya dek!

 Öfke ve isyanı şiirine katık eden Şair

M. Demirel Babacanoğlu Adnan Yücel’le ilgili şunları söyler; “Adnan Yücel’i ‘Sanat Edebiyat 81’ dergisinde yayınlanan şiirlerinden tanıyorum. O yıllar 12 Eylül’ün dokunaklı yıllarıydı. Kitaplar yakılıyor, gençler içeri atılıyor, kimileri beslenmiyor asılıyor! Yücel çekinmiyor, devrimci şiirler yazıyordu.”

Adnan Yücel 12 Eylül sonrası şiirleriyle sadece dışarıya değil içeriye de sesleniyor, cezaevlerinde şiir kitapları elden ele dolanıyor, büyük bir moral kaynağı oluyordur. Ve “Görülmüştür” damgalı zarflardan, bayram kartlarına kadar birçok mahpus mektubu onun şiirleriyle süsleniyordur.

İsterim ki senden / İnancıma aşık olasın / Zindanıma ışık olasın / Yürüyesin gönlümün yollarına / Sorasın beni sorasın

Adnan Yücel darbe sonrası yurtdışında yaşamak zorunda kalan politik sığınmacıların da duygularına tercüman oldu. Bundan dolayıdır ki yurtdışında gerçekleşen çok sayıda kültür sanat buluşmalarına davet edilmiş, şiirleriyle yurduna hasret yaşayan devrimcilerin en sevdiği şairlerden biri olmuştur.

Adnan Yücel ömrünü sanata adamış, sanatın toplumsal değişim ve dönüşüm sürecine kattığı güce inanmış bir şairdir. Şair yalnızca şiirler yazmıyor aynı zamanda yaşamı eşitlik, özgürlük ve kardeşlik duygularıyla değiştirip dönüştürmeye çalışıyordu.  Bu yüzden Adnan yücel şirini güncel yaşamda karşılığı olan sözcüklerle kurdu. Öfke ve isyanı şiirine katık etti.

“Ölmek kolay değil cankörüğüm”

Kansere yakalandığında henüz 48 yaşındaydı. Ömrünün ortalarında, şiirinin baharındaydı. Dostları kansere neden olan en güçlü nedenin oğlunu trafik kazasında kaybetmesi olarak değerlendiriyordu. Evlat acısı ağır gelmişti. Ömrü zorluklara karşı mücadele ederek geçmiş bu insan hastalığa da hemen teslim olmayacaktı. Bir yıl boyunca mücadele etti. Yenmek istedi. Yaşadığı duyguları “ölüme aşk engeli” şiirinde şöyle anlattı.

“Kırdın kalbimi beynim / kırk sekizimde başka duydum seni/ ölümün haber çizgisi / karanlığın birdenbiresiydi sesin”

Son şiirinde ise hastalığını yeneceğine inanıyor, “teslim olmak yok” diyor ve yeni şiirler yazacağını söylüyordu.

Kırılan bir dalın acısı değil bu / bir gülün solma sancısı değil / öyle kolay teslim olmak yok / beynimde uçuşan imgeler var daha / dizelerini okşamam gereken şiirler var

2002 yılında yayımlanan son şiirlerinden biriydi bu. Hastalığa teslim olmadı fakat yenemedi de. Adnan Yücel, 24 Temmuz 2002 tarihinde Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi Balcalı Hastanesi’nde yaşama veda etti .

“Son sözü hep direnenler söyler”

1980 öncesi dönemin toplumcu şiirinde belirgin vurgu “umut” idi. 12 Eylül sonrası toplumcu şiirinde belirgin vurgu ise “direniş” oldu. Bunun en önemli temsilcilerinden biri de Adnan Yücel’dir. O, ölümün ölümsüz kıldığı, karşısında çaresiz kaldığı şairdir. Çünkü onun şiirleri devrimci bir moral gücüne sahiptir. Yıllar geçse de afişlerimiz, bildirilerimiz, pankartlarımız ya da duvar yazılarımız onun şiirlerinden alınmış mısralarla süslenmeye devam edecektir.

Düşlerin sonsuza koştuğu yerde / Sabrın çiçeklerini açtığı yerde / Asla kapanmaz yaşanan defter / Çünkü tarihin en güzel yerinde / Son sözü hep direnenler söyler.