Zafer Günü’nü anarken: “İyi müzisyen faşizmin baş düşmanıydı ve her zaman öyle olacaktır!”

“Bir sanatçı için halk kitlelerinin her gün yeni başarılar elde ettiği bir çağda yaşamak ve yaratmak büyük bir mutluluktur.”

Zafer Günü’nü anarken: “İyi müzisyen faşizmin baş düşmanıydı ve her zaman öyle olacaktır!”

Burcu Şahin

9 Mayıs 1945 tarihi faşizmin yenilgisinin tarihidir. Yenilen Nazi Almanyasında, -savaş sırasında ve sonrasında- kültürel anlamda da saflar netleşiyordu. Alman faşizmini destekleyenler, Nazi propagandasında görev almış olanlar, ülkelerinden sürgün edilenler, öldürülenler…

Bir tarafta Nazi Almanyası ile faşizmin kol gezdiği, sosyalizmde düşman bir Almanya, diğer tarafta sosyalizm için mücadele eden, eşitlik, özgürlük ve bağımsızlık için seferber olan koskoca bir halk.

Böyle bir tabloda her iki tarafta faşizme karşı duruşlarıyla, savaş boyunca üstlendikleri misyonla, adını tarihe yazdıran, birçoğumuzun da ismini sıkça duyduğu iki müzisyeni anmadan geçmek olmazdı. Niyetimiz bir biyografi değil elbette, büyük ustaların savaşa bakışı ve onurlu mücadelelerinden bir kesiti paylaşmak: Alman yurttaşı Hanns Eisler ve Sovyetler Birliği yurttaşı Dimitri Şostakoviç.

Eisler: “İyi müzik ve dürüst müzisyen faşizmin baş düşmanıydı ve her zaman öyle olacaktır.”

Schoenberg’in öğrencisi olan Eisler, 1926 yılında Alman Komünist Partisi’ne üye olur. Daha sonra Nazilerden kaçarak ABD’ye gider ve Hollywood’da film müziği bestecisi olarak hayatını kazanır. Faşizmin yenilgisi ile “komünizm tehlikesi”ne karşı oluşturulan McCarthy döneminin ürünü Amerika’ya Karşı Etkinlikleri Soruşturma Komisyonu’nca sınır dışı edilir. Demokratik Alman Cumhuriyeti’ne yerleşen Eisler, Demokratik Almanya ulusal marşını besteler. Eisler, yaşamının sonuna kadar politik görüşlerini korumuş, bu doğrultuda işçi sınıfı hareketinin dayanışma ve sınıf bilincini yükseltme amacına yönelik eserler vermiştir.

En önemli eserlerini 1930 yılında tanıştığı Brecht’le birlikte çalışmalarında vermiştir. Brecht’in Gorki’nin Ana kitabından yaptığı uyarlama kantatların en önemlilerinden biridir. Savaşa Karşı Şarkı, Barış Şarkısı, Çalışan Halkın Şarkısı, Lenin Requem, Grev Şarkısı, Partiye Övgü, 1 Mayıs İçin isimli eserlerinin yanı sıra en önemli eseri diyebileceğimiz Dayanışma Şarkısı adlı marştır. Sözleri Brecht’e ait olan marş, Türkiye’de de seslendirilmiştir. (https://www.youtube.com/watch?v=BKM67V_zwOg)

Nazi faşizmi denildiğinde akla gelen önemli bir isim de Gobbels’tir. 1942 yılında Nazi Propaganda Bakanı Gobbels sanatçılar için koyulan kuralları şöyle açıklar:

“Sanatçı, Nazi İmparatorluğu’nun doğuşunun ruhunu ifade etmeli, eserlerinde psikolojik problemleri ve Nazi askerinin tipini, işçiyi, şehri, endüstriyi kurcalamaktan kaçınmalıdır.”

Buna karşı çıkan Eisler, savaş sonucunda şu değerlendirmeyi yapacaktır: “Müzik alanında Hitler Stalingrad’da uğradığı kadar toptan bir bozguna uğradı. Almanya’daki suç ve rüşvet yıllarında Alman müziğinin sessiz kalmayı tercih ettiğini söylemek rahatlatıcıdır. Ne Hitler senfonileri, ne Goering operaları, ne Goebbels quartetleri, ne de Horst Wessel senfonik şiirleri var. Daha önce asla olmadığı kadar para ve güç teklif edilmiş olmasına rağmen, iyi müzik ve dürüst müzisyen faşizmin baş düşmanıydı ve her zaman öyle olacaktır…”

Şostakoviç: “Hiçbir Sovyet sanatçı, akıl ve akıl düşmanlığının, kültür ve barbarlığın, aydınlık ve karanlığın, ölümcül bir kavgaya tutuştuğu sırada, asla buna seyirci kalamaz.”

Dimitri Şostakoviç 1906 yılında St. Petesburg’da (Leningrad) doğdu. Gençlik yıllarında Ekim Devrimi’ne adadığı “Devrim Kurbanlarının Anısına Cenaze Marşı”nı besteledi.

7. Dünya Savaşı’nda Alman saldırısında olan Leningrad’da kalıp itfaiyecileri yetiştirme ve siper kazma işlerine katıldı. Bunları yaparken kafasında bir senfoninin notalarını birleştiriyordu. 900 gün süren Alman işgalinin altında 7. Senfoni (Leningrad Senfonisi) doğuyordu. “Leningrad” senfonisi, Şostakoviç’in en uzun eseridir. Eserin rötuşlarıyla bittiği asıl tarih 27 Aralık 1941’dir. Şostakoviç, eseri ilk kez seslendirildiğinde, duygularını Vechernaya Moskva’ya şöyle açıklamıştı: “İcradan olağanüstü hoşnudum. Leningradlıların kentlerini kahramanca savunusunun izlenimi altında yazılan ve bu yiğit Sovyet vatanseverlerine adanmış olan senfoninin geleceği becerikli ellerde.” https://www.youtube.com/watch?v=mtjAmaG7jjA

Şostakoviç dönemin sanatçılarına da şöyle seslenir: “1941 yılındaki olaylar, kültürün, savaş yıllarında önemi sorunsalını gündeme getirdi. Nazizme karşı yürüttüğümüz savaş, bütün savaşların en haklı olanıdır. Ülkemizin özgürlüğü, onuru ve bağımsızlığını savunuyoruz. İnsanlık tarihindeki en büyük idealler için kavga ediyoruz. Kültürümüz, bilimimiz, sanatımız, yarattığımız ve kurduğumuz her şey için savaşıyoruz. Ve hiçbir Sovyet sanatçı, akıl ve akıl düşmanlığının, kültür ve barbarlığın, aydınlık ve karanlığın, ölümcül bir kavgaya tutuştuğu sırada, asla buna seyirci kalamaz.”

Şostakoviç, Stalingrad direnişini ölümsüzleştirmek ve zaferi taçlandırmak için de 8. Senfoniyi bestelemiştir. Üç kez Lenin ve tam 11 kez Stalin Ödülü’ne layık görülen Şostakoviç’in eserleri dünyada hala en önemli eserler listesindedir.

Son söz yine Şostakoviç’in: “Bir sanatçı için halk kitlelerinin her gün yeni başarılar elde ettiği bir çağda yaşamak ve yaratmak büyük bir mutluluktur.”