"Neredeyse köle tiyatrocular ordusu oluştu. Bir Spartaküs bile çözemez bunu."

27 Mart Dünya Tiyatrolar Günü’nü bu yıl ne yazık ki evimizde kutluyoruz. Tiyatronun bugün geldiği durumu, neler yapılabileceği gibi başlıkları tiyatrocu dostlarımızla yanyana gelip tartışmanın bugün salgından dolayı sınırı olduğunu biliyoruz. O yüzden dün sevgili dostumuz, tiyatro emekçisi Gülsen Tuncer’e yönelttiğimiz soruları bugün bir başka tiyatro emekçisi Oğuz Tunç’a yönelttik.

27 Mart Dünya Tiyatrolar Günü’nü bu yıl ne yazık ki evimizde kutluyoruz. Tiyatronun bugün geldiği durumu, neler yapılabileceği gibi başlıkları tiyatrocu dostlarımızla yanyana gelip tartışmanın bugün salgından dolayı sınırı olduğunu biliyoruz. O yüzden dün sevgili dostumuz, tiyatro emekçisi Gülsen Tuncer’e yönelttiğimiz soruları bugün bir başka tiyatro emekçisi Oğuz Tunç’a yönelttik.

Sosyalist Kültür: Dünya Tiyatrolar Günü’nde insanlık zor bir süreçten geçiyor. Salgın bir hastalıktan, savaştan, depremden yüzümüzü kaldırıp gözlerimizi sahneye dikemedik bir türlü. Ne dersiniz bu konuda?

Oğuz Tunç: Martın ilk haftası Trabzon turnesindeydik SAHİBİNİN SESİ oyunuyla. Döndüğümüzde Nisan sonuna kadar oyunlar iptal edildi, dolayısıyla sezon kapandı. Biz ciddiye alıp hemen kendimizi karantinaya aldık, doğal olarak. Son oyunumuz olduğunu biliyorduk, seziyorduk. Bu sezon felaketler ardı ardınaydı, savaş, şehitler (üç günlük yas) depremler ve nihayetinde pandemi. Tiyatro bireysel ve birlikte çalışma süreci gerektirir. Eğer bunu gerçekleştiremezseniz, yeterli sonuca ulaşamazsınız. Son yıllarda ses getiren eserler çıkmadıysa, finansal, kadrosal sorunlar olduğu kadar, ülkenin sosyo-ekonomik durumu da etkendir.

S.K.: Günümüzde oldukça fazla özel tiyatro açılıyor, açanların çoğunun da tiyatrocu kimliği ya da geçmişi var. Bu bir yandan olumlu elbette ama diğer yandan da insanın aklına şöyle bir soru geliyor: eğer herkes yapabiliyorsa, bu kadar çok insan oyuncu olabiliyorsa, oyunculuğun niteliği düşmez mi? Kısaca eskiden hangi oyunda kimlerin rol aldığı bilinirdi, dilden dile dolaşıp beklenilirdi. Şimdi çok az oyunda bu duyguyu yaşıyoruz.

O.T.: Tiyatroda esas unsurlardan biri oyunculardır. Seyirci iyi oyun ve oyuncuyu sezer, bulur, izler. Kendisine hitap edeni arar. Şu anda tiyatronun kötü bir ikizi var: Diziler. Oradakilerin de oyuncu olduğunu düşünen seyirci; sevdiği dizi oyuncularının promosyon olarak sunulduğu tiyatroları seyre gitmeye başladı (ki bunlar tiyatro değil televizyon seyircisi). Burada haksız rekabet söz konusu. Sadece tiyatro sayılabilecek Devlet ve Şehir Tiyatroları kaldı. Konservatuarlara girmek isteyen adaylar, tiyatro için değil dizilerde rol alabilmek için hazırlanıyorlar. Her yerde pıtrak gibi biten kurslar bu işi coşturuyor. İki ay kursta üçüncü ay usta logolarıyla oyuncu yetiştirildiği iddia ediliyor. Bu toz duman içinde iyi oyuncu yetiştirildiğini kim iddia edebilir. Ustaların kapılarını çalan bile yok. Bu sezon oynadığım oyunda sevgili öğretmenim Can Gürzap’la birlikte ve rejisinde oynadım. Büyük bir şanstı. Seyircinin tepkisinden, özlenenin bu olduğu anlaşılıyordu.

S.K.: Sabahattin Ali’nin “Her şey gibi sanat da bir hizmet ve mücadeledir.” sözü sizin için ne ifade ediyor?

O.T.: Ben bir Ankara Devlet Konservatuarı parasız yatılı öğrencisi olarak, bize sağlanan imkânların, halkımıza ölünceye kadar hizmet etmemize neden olduğunu düşünüyorum. Bizler halka hizmet etmek için, yeteneklerimiz ölçüsünde eğitildik ve Devlet Tiyatrosunda görevlendirildik. Bunda ne kadar başarılı olduğumuzun özeleştirisini yapmalıyız. Emekli oluncaya kadar kurum içinde bunun mücadelesini verdim. 1978’de Tiyatroya girerken bir rapor ve proje sunmuştum bakanlığa, emekli olurken de nelerin neden olamadığına dair bir rapor. Emekliliğim memuriyettendi, aktörlüğümse devam etmekte.

S.K.: Ve elbette yasaklanan oyunlar, işsiz oyuncular, tiyatroya gerçekten ihtiyaç duyanların oyun ücretlerinden dolayı bir türlü salonlara girememesi… Ülkemizde tiyatronun, oyuncunun, izleyicinin ortaklaşabildiği bir durum ortadan kalktı neredeyse. Karşılıklı alış verişin olmadığı ciddi bir sıkışma yaşanıyor diyebilir miyiz?

O.T.: İlk soruda bahsettiğim ikinci unsur seyircidir. Tiyatro iki oyuncu bir seyirciden ibarettir. Seyirci-Oyuncu birliği… Biri olmazsa tiyatro gerçekleşmez. Sanatımızı diğerlerinden ayıran asli özelliktir. Televizyondan gelen izleyiciyle olmaz. Tiyatro bir kültürdür. Sürekliliği, etkileşimi kaldırdığınız anda herhangi bir gösteriden farkı kalmaz. Bu nedenle tiyatronun yerini tiyatromsu, amatör, ya da sanatsal hiçbir özelliği kalmamış garabetler kapladı ortalığı. Sadece oyuncu eğitimi yetmez. Seyircini oluşturulması gerekir. Tıpkı Ankara’da olmayan seyircinin var edildiği gibi. Bu büyük bir organizasyon. Oyun yasaklanmaları ülkenin siyasal iklimi ve ulus devlet sürecine bağlı apayrı uzun bir değerlendirme konusu. Bilet fiyatları da öyle. Çok farklı düşünüyorum bu konuda da. Belki antik tiyatrolara bakmak gerekir. Tiyatro mezunlarının taşeronlaştırılması korkunç bir darbedir. Bilinçli yapıldığını sanmıyorum ama sanatın bu kadar ucuzlatılmasında en önemli nedendir. Neredeyse köle tiyatrocular ordusu oluştu. Bir Spartaküs bile çözemez bunu.

S.K.: Çok teşekkür ederiz…