Nâzım Hikmet’in Şiiri ve Evrensellik

Nâzım’ın şiiri, Türk halkının umutlarını yücelttiği gibi bütün halkların ortaklaşa özlemlerinin insani açıdan ve derinlemesine ele alınıp dile getirilişini de kapsamaktadır. Bundan ötürü, Nâzım’ın şiiri, günümüz insanının kültürel alanına aittir ve tarihî gerçekliğinin (haslığının) taşıdığı genişlikten dolayı değişmez bir hakikat niteliğini kazanmaktadır.

Nâzım Hikmet’in Şiiri ve Evrensellik

Tristan Tzara

Çeviren: S. Hilar

Çağdaş şiiri deyince akla ilk gelen sanatçılardan biri olan Tristan Tzara 1916 yılında bir kaç arkadaşıyla birlikte «Dadacılık» akımını kurmuş daha sonra yüzyılımızın şiirine damgasını vuran «Gerçeküstücülük» akımında önemli rol oynamış ve 1930 yıllarından sonra toplumcu bir şiire yönelmiştir. Aslen Romanyalı olan ama şiirlerini Fransızca yazan Tzara, yirminci yüzyılın en etkili ve önemli üç beş şairinden biridir. Bu büyük şairin Nâzım Hikmet ve şiiri hakkındaki yazısını okurlarımızın ilgiyle karşılayacaklarını umuyoruz.*

Şiir sanatının büyüklüğü, evrensel olmasındadır. Şiirin iğinde taşıdığı evren, kişiliğini sınırlayan çerçevelerden ne ölçüde taşıyorsa, şair o ölçüde büyüktür. Şair, dünyaya yeni bir görünüş; yeni bir yüz kazandırır. Ne var ki, bu görünüş, şiirin kendi hayal gözüyle gördüğüne uygun olmakla birlikte, bütün insanların benimsemiş olduğu ortaklaşa bir imaja da uygundur. İşte o zaman, yalnız şairin malı olan şey öylesine pekişmiş ve güçlü bir anlatım (ifade) haline gelir ki her insan bu anlatımda, kendi umutlarını ve acılarını; o günkü durumunu ve oluşunu görüp tanır.

Nâzım Hikmet’in şiirini çevirilerinden okuduğumuza göre, bu şiirin öz akıcılığını tanımamış olduğumuz besbellidir. Ama bu şiir öyle bir insani potansiyelle yüklüdür ki çevrilerin kendinden gelen ve kaçınılmaz olan eksiklikler yüzünden öz dilinin çekiciliğini ve güzelliğini kaybetmesine rağmen, duygusal tınlayışının bütün tazeliği ile gönlümüzde yer etmekte ve yeniden doğmaktadır

Nazım’ın, dünya görüşünü, tikelden (cüzîden) hareket ederek yüksek bir düzeye ulaştırmış bir şair olduğunu söylemek doğrudur. Ama eserinin verdiği heyecanı, yaşama sevgisine tepeden tırnağa yönelmiş duygusunun yüceliğinde aramak gerektiğini ileri sürmek de ayni ölçüde doğrudur. Nâzım’ın kişisel yaşantısı, insanlığın büyük bir bölümünün yaşantılarını kaplamaktadır. Nâzım’ın şiiri, Türk halkının umutlarını yücelttiği gibi bütün halkların ortaklaşa özlemlerinin insani açıdan ve derinlemesine ele alınıp dile getirilişini de kapsamaktadır. Bundan ötürü, Nâzım’ın şiiri, günümüz insanının kültürel alanına aittir ve tarihî gerçekliğinin (haslığının) taşıdığı genişlikten dolayı değişmez bir hakikat niteliğini kazanmaktadır.

İnkâr edilmez bir orijinalite taşımasına rağmen, Nâzım’ın şiiri çağdaş batı şiirinin doğrultusuna yabancı değildir ve özellikle Mayakovsky ile Garcia Lorca çizgisinde yer alır. Mayakovsky’nin devrimi pekiştirmek amacıyla kullandığı senli-benli deyiş ve İspanyol toprağına has bir incelik halinde Garcia Lorca’nın şiirinde görülen ve bu şiiri besleyen halk sanatı, Nâzım’ın şiirinde de kendini gösterir. Nâzım Hikmet, Türk halkının özlemlerini herkesin anlayabileceği bir biçim içinde dile getirmekle kalmamış, Türk şiirine, dünyayı ve çağımızı yansıtan gerçekten modern bir karakter kazandırmak işini de başarmıştır. Ulusal kültürün derinliklerinde yatan gelenekleri modern dünya düzeyine aktarmakla, Nâzım, Türk edebiyatına büyük yenilik getirmiştir. Yurdunun şairleri üzerindeki etkisi herkes tarafından kabul edilmiştir.

Cumhuriyetin kuruluşundan sonra, Türk şiirinde, konuşulan dilin kendisini göstermesine rağmen, şiirin, bir avuç aydının malı olarak kalmasına yol açan bir takım bilgiççe kelimeleri ve deyimleri temizleyip bir yana atış bu yeni dil akımına bütün genişliğini kazandırmak İşi Nâzım tarafından gerçekleştirilmiştir. Bununla birlikte Nâzım, geleneği gerektiği gibi sürdürmesini de bilmiştir. İnsan sıcaklığından yapılmış olan ve adalet ya da dayanma çağrılarında yaşamanın öz tadı bulunan bu şiirin muhtevasını, Nâzım, yurdunun folklor kaynaklarını derinleştirerek ve bu folklorun bazı biçimlerini günümüzün gerçekleri haline getirip benimseyerek yaratmıştır. Halkın manevî besinini, acısını ve sevincini içinden çekip çıkardığı sınırsız özgürlük duygularını, Nâzım, halk şiirinin imajlı dili aracılığı ile fark etmiştir.

Nâzım’ın şiirinde, dilin fonksiyonu ve şiirsel imaj, bir istiare ya da birbirinden uzak terimlerin yaklaştırılması olmaktan çok, şiirsel bir olgudur (vakıadır). Şiirlerinin çoğu kere epik karakter taşımasını belirleyen de işte budur. Nâzım’ın şiirinin bir edimler (fiiller) şiiri olduğu ve dayandığı olaylarla şartların dünyanın dört bucağındaki bütün insanların yaşantısından fışkırdığı söylenebilir. Nâzım’ın şiirlerinin muhtevası ve biçimi, aralarındaki karşılıklı bağlantıdan ötürü, hem teknik bakımdan hem de İnsanî oluş açısından da birbirlerinden ayrılamazlar. Buna bakarak, şiirin, muhteva ve biçim problemleri ortadan kalktığı zaman başladığını ileri sürebiliriz, doğmakta olan ve şiirin haslığının gerçek kıstası ödevini gören yeni gerçeklik böylece insanlığın kültür hazinesine katılır ve dünyanın değiştirilmesinde önemli bir rol oynar.

*Yön Haftalık Gazete

7.5.1965