Nâzım Hikmet

Yaşar Kemal: Tuttuğu altın olan vardı ya hani, işte Nâzım da tutuğu sevgi olandı. Bir gün insanlar başlarını kaldıracaklar demek Nâzım öleli 100 yıl oldu deyiverecekler. Şimdi benim dediğim gibi hayretler içinde kalarak.

Nâzım Hikmet

Yaşar Kemal

Nâzım Hikmet öleli dört yıl oluvermiş. Hiç ölmemiş gibi geliyor bana. Acıların adamıydı. Ömrü boyunca çekti. Ömrü boyunca mutlu oldu gibi geliyor bana. Acayip bir kara ile bir ak. İnsanlar bu dünyadan çok şey istemiyorlar. Biraz ekmek, biraz güven biraz öğrenmek. Biraz sağlık… Bu dünya böylesine kötü bir düzen olmasıydı bütün bunlar insanlara kolaylıkla verilebilirdi.

Nâzım Hikmet bütün çektiği acılara karşı mutlu oldu. Umudun türküsünü söyledi. Işığın türküsünü söyledi. O bizi dünyaya bağlayandan yanaydı. Bu dünyaya bizi böylesine bağlayan, bunca acılarına karşı vazgeçemediğimiz… Delicesine sevdiğimiz dünya.

Nâzım Hikmet bizi bu dünyaya delicesine bağlayan güçten yanaydı. İnsanın bir karanlık, umutsuz ölüm gibi olumsuz bir yanı da vardır. İnsanların bu yanını ortaya çıkaran onu söyleyen büyük sanatçılar gelmiştir dünyaya. Nâzım Hikmet dünyanın ışığını söyledi.

Nâzım Hikmet Yunus Emre soyundandı. Onun yüceliğinde de büyük bir şairdi. “Biz bu dünyada gider olduk/Kalanlara selam olsun” diyen soydandı. İnsanların cömerdiydi. İnsanlar mutlu olsun da kendisi ne olursa olsundu.

Dünyada kalanlara selam olsun. Gelecek tekmil kuşaklara selam olsun. Onlar mutlu yaşasınlar diye bugün ne yapılması gerekiyorsa mutluluğunu hayatını ortaya koyarak dövüşendi. Yunus gibi oda dünya sevdalısıydı. Bu büyük bu sonsuz sevdadan dolayıdır ki ikisi de çağların büyük şairi oldular.

Nâzım Hikmet şiirini okuyan karanlığından çıkar. Apaydınlık yaşanası sevilesi bir dünyaya ulaşır. İnsan gücünün sevdasının umudun aydınlığın güzelin cömertliğin ne olduğunu anlar.

Nâzım’ın şiiri eksiksizdir. Doğa kadar yerli yerindedir. Zaten bütün büyük sanat eserleri de öyledir. Odysseia da öyle İlyada’da.   Nedir parça ekleyebilirsin ne bir parça koparabilirsin. Nâzım’ın şiirini, Yunus’un Homeros’un şiirini bir kişi yapmamıştır. O büyük şiirin macerası insan macerası gibi süreklidir. Bu duvarda çoğunluğun halkın kerpici vardır.

Nâzım bunu biliyordu.

Bütün olumsuzlukların içinde olumluyu arıyordu. Dünya her şeyine karşı olumludur. Mademki yaşıyoruz. Hem de ölürcesine, dehşet bir aşkla yaşıyoruz. Mademki yaşayacağız, öyleyse dünya olumludur.

Tuttuğu altın olan vardı ya hani, işte Nâzım da tutuğu sevgi olandı. 12 Aralık 1945’de diyor ki:

Ağaçlar ovada son bir gayretle pırıldamakta:

pul pul altın

bakır

tunç ve tahta…

Öküzlerin ayakları yaş toprağa gömülüyor yumuşacık.

Ve dağlar dumana batık

kurşunî, sırılsıklam…

Tamam,

sonbahar belki bugün bitti artık.

Yaban kazları hızla gelip geçti demin

herhal İznik gölüne gidiyorlar.

Havada serin

havada is kokusu gibi bir şey :

havada kar kokusu var…

 

Şimdi dışarda olmak,

dörtnala sürmek dağlara doğru atı.

«— Ata binmesini de bilmezsin,» —- diyeceksin ama

şakayı bırak ve kıskanma,

yeni bir huy edindim hapiste :

seni sevdiğim kadar değilse de

hemen hemen ona yakın seviyorum tabiatı…

Ve ikiniz de uzaktasınız…

Bu tabiat sevgiye dönüşmüş tabiattır. Homeros, Nâzım Yunus gibi tabiatı yeninden yaratır yoğururlar. Eğer böyle büyük yaratıcılar gelmemiş olsaydı dünyamıza dünya eksik kalırdı. Tabiatı böyle delicesine böyle ölürcesine sevemez, dünyaya böyle candan bağlanamazdık. Nâzım Hikmet öleli dört yıl olmuş. Ölmeden altı ay önce görmüştüm onu. Buluşacağımız günden on iki gün önce öldü.

Bir gün insanlar başlarını kaldıracaklar demek Nâzım öleli 100 yıl oldu deyiverecekler. Şimdi benim dediğim gibi hayretler içinde kalarak.

Dünyamızın eksikliğin, tamamlayan dünyamıza yepyeni tatlar katanlar… Umudu aydınlığı gürleştirenler. Demek ki bin yıl oluvermiş… Hiç ölmemiş gibi geliyor bana.

ANT Haftalık Dergi

6 Haziran 1967