Marx ve edebiyat

Kim bilir, belki de Marx ve Engels okumanın “zorluğu”nu ortadan kaldırmanın en iyi yollarından biri de edebiyatla haşır neşir olmaktan geçiyordur. Shakespeare’i, Cervantes’i, Dante’yi, Gothe’yi ve daha birçok önemli yazarı okumadan okunan Marksist klasikler sanıyorum ki eksikli kalacaktır.

Marx ve edebiyat

Derin Demir

Marx’ın sanata ve edebiyata olan ilgisi ve bilgisi biliniyor. Hatta Marksizmin edebiyat ve sanata yepyeni bir bakış açısı getirdiği de… Shakespeare, Dickens, Goethe, Heine, Cervantes, Homeros, Balzac, Dante, Çernişevski’ye olan hayranlığını neredeyse bütün eserlerinde yansıtır Marx.

Marx eğitim aldığı dönemlerde Yunan sanatına oldukça düşkündür. Edebiyata olan düşkünlüğü ise daha farklı boyuttadır. Bu ilgi bir süre sonra Marx’ın eserlerine de ilham kaynağı olacaktır. O yüzden Marksist klasikleri okurken her an edebiyattan isimlerle ve onların yarattığı karakterlerle karşılaşmak mümkündür.

Marx, Alman edebiyatında Ortaçağ döneminden itibaren yazılan tüm eserleri okumuştur. Onu en çok etkileyenler ise yaşadıkları dönemi en iyi betimleyen romanlardır. O yüzden özellikle Homeros, Shakespeare ve Gothe’den hiç vazgeçemez. Çocuklarıyla birlikte Shakespeare okumak, yorumlamak en mutlu olduğu anlardan biridir. Marx ve Engels’in “Yazın ve Sanat Üzerine” kitabının Marx’tan anılar bölümünü yazan Paul Lafarque, onun edebiyata olan hayranlığını şöyle ifade eder:

“Heine ve Goethe’yi ezbere bilir ve konuşurken onlardan sık sık alıntılar yapardı; tüm Avrupa dillerindeki şairlerin özenli bir okuruydu. Her yıl Askhilos’u ise Yunanca aslından okurdu. Onu ve Shakespeare’i insanlığın yetiştirdiği en büyük drama dehaları olarak değerlendirirdi… Dante ve Robert Burns en sevdiği şairler arasında yer alır ve kızları bu İskoç şairlerinin satirlerini ve baladlarını ezberden söylerlerken büyük bir zevkle dinlerdi.” (Marx & Engels, Yazın ve Sanat Üzerine, II. Cilt, Sol Yayınları, 1997, sf 173-74)

Marx’ın en büyük tutkularından biri de edebi eserleri kendi dillerinden okumaktır.* Almanca, İngilizce, Fransızca bilen Marx elli yaşına geldiğinde Rus edebiyatını kendi dilinden okumaya karar verir ve 6 ay içinde Rusça öğrenir. Rusça olarak okuduğu Puşkin, Gogol ve Sçedrin de en sevdiği yazarlar listesine girer. Wilhelm Liebknecht, Marx’ın dil konusundaki hassasiyetini şöyle anlatır:

“Birgün beni İspanyolca bilmediğim için ne biçim azarlamıştı! Bir yığın kitap arasından Don Kişot’u kapıp o anda bana ders vermeye başladı… Başka konularda o denli ateşli ve sabırsız olan adam ne kadar sabırlı bir öğretmendi! Bir ziyaretçisi geldiği için ders yarıda kalmıştı. Her gün sınava çekiliyordum: Marx beni yeterli bulana dek Don Kişot’tan veya diğer bir İspanyolca kitaptan bir bölüm çevirmek zorundaydım.” [1]

“Nihil humanum a me alienum puto”

Marx’ın kızlarının babaları için düzenlediği bir ankette, “en beğendiğin söz hangisi” sorusuna verilmiş bir cevaptır “Nihil humanum a me alienum puto”, yani “İnsani olan hiç bir şey bana yabancı değildir.”

Gerçekten de Marx’ın (ve elbette Engels’in de) her eseri insanla ilgilidir. Sömürü işleyişi, toplumlar tarihi, sınıfların oluşumu, kadın ve aile, yazın ve sanat… İnsanın insana ait olan özelliklerine, üretimine, yaşamlarına, zevklerine yabancılaşmasının da en büyük tehlike olduğunu gösterirler. Okunması en zor görünen ya da öyle söylenilegelen eseri Kapital’de okur karşısına roman karakterlerini çıkaran Marx, biraz önce yazdığımız insana ait olan özellikleri en vurucu şekilde gösterdiği için eserin anlatımını böylelikle daha da güçlendirir.

Örneğin Kapital’de demir ve altın arasındaki değişimleri açıklamak için Dante’nin İlahi Komedya’sına büker çubuğu: “Eğer demirin sahibi, değişim için sunulan başka bir metanın sahibine gidip de, demirin fiyatının daha şimdiden para olmasının kanıtı olduğunu söyleseydi, cennette amentüyü ezbere okuyan Dante’ye, St. Peter’in verdiği karşılığı alırdı:

Bu paranın alaşımını,

ağırlığını bildiğin anlaşıldı,

söyle bakalım kesende bu paradan var mı?”

Kapital’in 1. cildinde en fazla yer kaplayan Goethe’nin Faust’udur. Marx’ın piyasada satılabilir mallara sahip olan adamı[2], Faust’a benzettiği pasaj şöyledir:

“Sıkıntıya düşen meta sahiplerimiz Faust gibi düşünür: ‘Başlangıçta eylem vardı’. Bu nedenle düşünmekten önce alışveriş yaptılar. Metanın doğasından kaynaklanan yasalara içgüdüleriyle uydular.”[3]

Marx’ın Shakespeare’e olan hayranlığı ise bambaşkadır. Özellikle politik tartışmalarında ve Viktorya dönemini, bu dönemin baskısını tarif ederken Shakespeare’e fazlasıyla başvurur. Zengin olma tutkusunu, mülk edinme hırsını, insana öfkeyi, burjuvaziyi yine -genelde- Shakespeare’in eserlerinden uyarlayarak anlatır.

Yazılanlara göre Komünist Parti Manifestosu’nun ilk cümlesi olan “Avrupa’da bir hayalet dolaşıyor. Komünizm hayaleti” sözü Shakespeare’in ünlü eseri Hamlet’ten yola çıkılarak yazılmıştır. Ancak Hamlet’te bahsi geçen hayalet Hamlet’in babası olan Danimarka Kralı’dır. Dolayısıyla kitaptaki hayalet ile Manifesto’da geçen hayaletin bileşke noktası tartışmalıdır. İddiaya göre; hayalet, ondan korkanları kaçırır ve korkanlar hayalet avı başlatır, Manifesto’da geçen hayalet de bu anlama tekabül eder. İddia olsa da Marx’ın yazara olan hayranlığından dolayı gerçekliği olduğu düşünülebilir. Shakespeare ve Marx kitabının yazarı Gabriel Egan Marx’ın Shakespeare’e olan sevgisini şöyle açıklar:

“Marx gibi Shakespeare’in insanlık anlayışı da kararlı biçimde toplumsaldı ve her ikisi de, bireyselliğin en tam ifadesinin ancak başka insanlarla ilişkilerimiz aracılığıyla olanaklı olduğunu gösterdi.”

Kim bilir, belki de Marx ve Engels okumanın “zorluğu”nu ortadan kaldırmanın en iyi yollarından biri de edebiyatla haşır neşir olmaktan geçiyordur. Shakespeare’i, Cervantes’i, Dante’yi, Gothe’yi ve daha birçok önemli yazarı okumadan okunan Marksist klasikler sanıyorum ki eksikli kalacaktır.

* Marx hayatının büyük kısmını sürgünde geçirdiği için dil öğrenmesi bir zorunluluktu aynı zamanda. Ancak hızlıca öğrenmesi sayesinde sonradan da bu konuda kendisini epey geliştirmişti.

[1] Karl Marx ve Dünya Edebiyatı, S.S. Prawer, Yordam Kitap, sf 189

[2] Karl Marx ve Dünya Edebiyatı, S.S. Prawer, Yordam Kitap, sf 286

[3] Karl Marx ve Dünya Edebiyatı, S.S. Prawer, Yordam Kitap, sf 286