Salgının eğitime etkisi

Hal böyleyken, yetkililerden tüm çocuklar için sorumluluk duymaları beklenebilir mi? Genç kuşakların “Geleceksizlik” sorunu onları ilgilendirir mi? “Kalan sağlar bize yeter.” Geri kalana niye kaynak ayırsınlar?

Salgının eğitime etkisi

Fatma Zafer

MEB (Milli Eğitim Bakanlığı), 21 Eylül’de Sağlık Bakanlığı Bilim Kurulu’nun tavsiyesiyle okullarda yüz yüze eğitim kararı aldı. Özel okullar bu konuda serbest bırakıldı, isteyen 17 Ağustos’tan itibaren uzaktan eğitime başlayabilecek.

Aylardır başta veliler olmak üzere eğitimle ilgili her kesimin gözü kulağı Milli Eğitim Bakanı’nın açıklayacağı kararlarda. Salgına karşı tabii ki bir takım önlemler alınıyor; örneğin öğrenciler, veliler, öğretmenler için rehberler hazırlanıyor; maske temini, fiziksel koşulların sağlanması v.b. önlemler alınıyor. Bugün ülkemizde 18 milyonun üzerinde öğrenci bulunuyor. Açık öğretimde 1 milyon. Uzmanlara göre öğrenci ve öğretmenlerle birlikte sayı 20 milyona ulaşıyor. Az buz değil.

Ancak, toplum olarak çocuklarımız “en değerli varlıklarımız” diyorsak, konuyu ince eleyip sık dokumak yaklaşımıyla ele almalıyız. Aksi takdirde, borsa iniş çıkışlarını bekler gibi, “okullar açılıyor mu, ertelendi mi, yüz yüze eğitim mi, “seyreltilmiş mi derişikleştirilmiş mi”” diye işi kadere bırakmış oluruz.

Öncelikle şu soru önemli: Tüm dünyada okul eğitimi konusunda neden bir karmaşa yaşanıyor? Her ülke, neden başka konularda gösterdiği titizlikten uzak, keyfi davranıyor?

İleri sürülen nedenler belli: Koronovirüs küresel ekonomiye büyük zarar verdi, istihdamda kayıp yarattı, işsizliği tırmandırıyor, v.b. araştırmalar durumu netleştiriyor. Örneğin Uluslararası Çalışma Örgütü (İLO) raporlarında ayrıntılı bilgiler bulunuyor. Salgının, düşük gelirli ülkelerde öğrenciler üzerindeki yıkıcı etkileri ortaya konuyor. Nitekim bizde 1.5 milyon öğrencinin internete erişim cihazı yok. Yetkililer sözde harekete geçmişler. Bu eğitim dönemine yetiştireceklermiş… Önce kaynak aranacak vs vs.

Bir başka soru: Okulların açılması neden erteleniyor? Çocuklar her yerde; parkta, sokakta, mağazalarda, tatilde, plajda, tıklım tıklım mekanlarda, kalabalık ailelerin yaşadığı daracık evlerde… İbadethaneler, halı sahalar, eğlence mekanları… her yer “açık”. Okul neden “kapalı?”

Öte yandan uzaktan eğitim sırasında çocuklar ne olacak? Ebeveynler dışarıda çalışıyorlarsa? Anneler işlerini bırakıp eve dönmek zorunda kalıyorlar. Kaldı ki uzmanlar, uzaktan öğretimin yetişkinler için olduğunu, okul eğitiminde bugüne kadar olan uygulamalardan verimli sonuç alınamadığını vurguluyorlar. (Uzaktan öğretim eğitim değildir, deniyor.) Varsayalım ki, uygulamalar sürüyor; teknik alt yapı sorunu çözülemedikten sonra? Ayrıca uzaktan eğitim, tüketimi pompalıyor. (Çeşit çeşit teknik araç gereç!)

Bazı uzmanlar soruyorlar? Tüm okullarımız salgından aynı oranda etkilenmiyor, örneğin köy okulları neden açılmıyor; hem kentlerdeki 60- 70 kişilik dersliklere karşılık, öğrenci sayısı az, hem vaka sayısı düşük. Bazıları da okullar arası eşitsizliklere dikkat çekiyorlar. Okullardaki en önemli sorun hijyen (tuvaletler) ve sosyal mesafe; özellikle devlet okullarında. Derslik yetersizliği , fiziksel koşulların yetersizliği, daha bir dolu sorun. Kayıt sırasında bütçe yetersizliği nedeniyle, kendilerinden temizlik malzemesi yardımı istenen veliler var; haliyle isyan ediyorlar. Ancak, devlet okullarındaki olumsuz koşullar, piyasa politikalarınca desteklenen ve sayıları 1 milyonu aşan özel okullar için söz konusu değil. Yüz yüze eğitim için standartlar, istenirse sağlanabiliyormuş, dedirtecek düzeyde. TV ekranlarında örnek okullar gösteriliyor, TSE standartlarına uygun olan okullara belge veriliyor. Peki devlet okullarında aynı koşullar sağlanamaz mı? Mesele kayırmakta.

Geldik can alıcı soruya: MEB’in aldığı son kararlarla sorun çözülebilir mi? Aslında küresel bir sorunla karşı karşıyayız. Araştırmalara göre, tüm dünyada öğrencilerin okulu terk etme oranı artıyormuş. Salgın korkusuyla veliler çocuklarını okula göndermekten kaçınıyorlarmış. Öğrenci sayısını azaltan bir etmen de üniversite bitirmiş işsiz sayısı değil mi? (“Okullar olmasaydı Maarif Bakanlığı ne güzel idare edilirdi”!)

Yapay zekanın payı da unutulmasın. Tabii bu, kullananın niyetine bağlıdır. Var olan durumda küresel ekonominin çıkarlarına hizmet ediyor. Artık, çalışanların yerini robotların alacağı, işsizliğin artacağı, “insansız üretime” geçileceği bir döneme doğru hızla yol alındığının tüm dünya farkında. Hal böyleyken, yetkililerden tüm çocuklar için sorumluluk duymaları beklenebilir mi? Genç kuşakların “Geleceksizlik” sorunu onları ilgilendirir mi? “Kalan sağlar bize yeter.” Geri kalana niye kaynak ayırsınlar?

Ancak acaba kapitalist sistemin geleceği olacak mı?

Sözü uzatmaya gerek yok her şey ortada!

Eğitim sistemini insandan ve toplumdan yana değiştirmek mümkündür. Çağımızdaki bilimsel ve teknolojik olanaklardan yararlanılabilir. Ama bunun için eğitimi kamu hizmeti olarak gören bir anlayışa ihtiyaç var. Eğitim tarihi bunun başarılı örnekleriyle dolu. Günümüzde Küba örneği bu açıdan incelemeye değer. Dolayısıyla kapitalist sistem bu sorunu çözemez. Hani, yetkililer ciddiye alınacak bir hedef gösterebiliyorlar mı? “Kapılmış gidiyorum bahtımın rüzgarına” misali…

Aşı bulundu haberleri bile şaibeli. Amaç ticari çünkü. Herkes aşıdan yararlanabilecek mi?

Artık boş vaatlere karnımız tok. IMF ve Dünya Bankası raporları salgının yarattığı krizin etkisiyle küresel yoksulluğun artacağına dikkat çekiyor. Bankanın “Türkiye Ekonomik İzleme “ raporunda ülkedeki hanelerin refahını etkileyeceği ve 3.3 milyon kişiyi yoksullaştıracağı belirtiliyor. Belirli bir azınlık dışındakilerin, orta hallilerin, yoksulların çocukları ne olacak?

Dolayısıyla , “Parasız Eğitim”i savunan ve bunun mücadelesini sürdürenlere kulak vermek gerek: Tüm çocukların geleceği için…