Proletaryanın büyük savaşçısı ve öğretmeni 200 yaşında

Kendisinden sonra gelen devrimcilere çalışkanlığıyla ve devrime olan bağlılığıyla örnek olan Friedrich Engels, bugün 200 yaşında ve yolumuzu aydınlatmaya devam ediyor.

Proletaryanın büyük savaşçısı ve öğretmeni 200 yaşında

Güneş Doğan

“Proletaryanın iki öğretmeninden biri” (Lenin) olan Friedrich Engels, 28 Kasım 1820’de Prusya’nın Barmen şehrinde dünyaya geldi. Gençlik yıllarında Hegel’i ve düşüncesini tanıyarak bir Genç Hegelci olan Engels, daha sonrasında (1842) babasının zoruyla İngiltere’ye gidecek ve işçi sınıfına dair yapılmış ilk kapsamlı çalışmalardan biri olan “İngiltere’de Emekçi Sınıfın Durumu”nu yazacaktı. İngiltere’de Emekçi Sınıfın Durumu’nu etkileyici kılan tek faktör, Engels’in onu kaleme aldığında yalnızca yirmi dört yaşında olması değildir elbette. İmtiyazlı bir aileden gelen Engels; gönderildiği fabrikanın ofisinde oturmakla yetinmeyerek Sanayi Devrimi’ni yerinde izlemiş, kapitalistleşmeyi anlamak için incelemeler yapmış, bir göçmen işçi şehri olan Manchester’ı mahalle mahalle gezmiş, işçilerle tanışarak onları dinlemiş, sınıfın durumu hakkında yazılmış her şeyi okumaya çalışarak çalışmasını bilimsel bir temele oturtmuştu. 1845’te yayınlanan çalışmanın önsözünde Engels şöyle der: “Eğer sosyalist kuramlara ve bunların meşruluğuna sağlam bir temel sağlamak, lehte ve aleyhteki tüm fantastik masallara ve uydurmalara son vermek isteniyorsa, proletaryanın yaşam koşullarının bilinmesi mutlak bir zorunluluktur.”

1844’te yüz yüze tanıştığı* Karl Marks da bir Genç Hegelci’ydi. Biri Fransa’da devrimi ve siyaseti inceleyen, diğeri de İngiltere’de iktisat üzerine çalışan iki Alman düşünür; sosyalizmi bilimsel temellerine oturtacak yolculuklarına işte burada başladılar. Birlikte çalışmalar kaleme alarak materyalist düşünceye bütünlüklü bir bakış getirmeye çalışan ikili, dönemlerinde öne çıkan fikirleri de devrimci bir felsefeye evriltme uğraşına giriştiler. İlk dönemlerinde eleştiriler olarak ortaya çıkan bu çalışmalar, daha sonraki zamanlarda bir ihtiyaca yönelik cevap üretmeye döndü: Bilimsel sosyalizmin teorisini ve pusulasını oluşturma ihtiyacı. İşte Engels’in isim babası olduğu Komünist Manifesto, böyle bir dönemde ortaya çıktı.

Marks’ın ölümüne kadar süren kırk senelik yol arkadaşlıkları, Engels’in kişiliğini anlamak konusunda bizlere ışık tutacak niteliktedir. Kendisini “ikinci keman” olarak nitelendiren Engels, Marks’ın çalışmalarına hayranlık duyduğunu, onun yaptığını kimsenin yapamayacağını her fırsatta söylemiştir. Uzun zaman önce terk ettiği yaşamına, Marks’ı finansal olarak destekleyebilmek adına geri dönmüştür. Fakat tüm bunlar, yaptıkları işin tarihsel ve güncel öneminden koparılarak okunmamalıdır. Her ikisi de olması gerekeni yapıyor, ‘dünyayı anlamak ve değiştirmek’ için yaşıyorlardı. Engels için diyebiliriz ki, tarihteki rolü; kendisini gördüğü yerden çok daha büyük olmuştur. Lenin, Engels üzerine yazdığı bir makalede şöyle söylüyor: “Marks ve Engels’in işçi sınıfına yapmış oldukları hizmetler birkaç sözcük içinde şöyle ifade edilebilir: Onlar işçi sınıfına kendini bilmeyi, kendi bilincine ulaşmayı öğrettiler ve boş hayallerin yerine bilimi koydular. İşte bunun içindir ki, Engels’in adı ve yaşamı her işçi tarafından bilinmelidir.”

Engels’in gerçekten de bilimsel sosyalizmin teorize edilmesi konusunda çok önemli çalışmaları bulunmaktadır. Bunlardan en temel iki tanesi, isminin hatırlanmasını Engels’e borçlu olan Eugen Dühring’in fikirlerine karşı yazılmış ‘Anti-Dühring’, diğeri ise Anti-Dühring’ten alınmış bölümlerden oluşan ‘Ütopik Sosyalizm ve Bilimsel Sosyalizm’dir. Anti-Dühring, Marks’ın bir bölümüne yaptığı katkı haricinde tamamen Engels’in elinden çıkmıştır ve Marksizmin en temel başyapıtlarından biri sayılmaktadır. Bu çalışmaların önemi, Engels’in birçok dile çevrilmiş olan Ütopik Sosyalizm ve Bilimsel Sosyalizm’e yazdığı sunuştan (1892) da anlaşılabilir:

Dr. Dühring, kendi çevresinde, ayrı bir partinin çekirdeği olacak bir kliği, açıkça oluşturmaya başlamıştı. Dolayısıyla, bizim de düelloyu kabul etmemiz ve ister istemez savaşıma katılmamız zorunlu olmuştu. (…) Zaman ve uzay kavramlarından bimetalizme kadar, maddenin ve devinimin kalımlılığından ahlaki fikirlerimizin doğasının kalımsızlığına kadar, Darwin’in doğal seçmesinden gelecek bir toplumda gençliğin eğitimine kadar tümünü ve daha başka konuları da ele alıp işlemeliydim. Bununla birlikte, hasmımın sistematik kapsayıcılığı, Marks’ın ve benim bu çok çeşitli konular üzerindeki düşüncelerimizi ona karşı ilk kez birbirleriyle bu kadar bağlantılı olarak geliştirmek olanağını bana sağladı. Üstelik, sevimsiz olan bu işe girişmeyi üstlenmemin başlıca nedeni bu oldu. (Engels, Ütopik Sosyalizm ve Bilimsel Sosyalizm, 2017)

Engels, bilimsel sosyalizmin teorisyenliğine soyunduğu Marks’la birlikte uluslararası komünist hareketin de önderliğini üstlenmiş, Marks’ın ölümünden sonra ise on iki yıl boyunca bu hareketin en önemli örgütleyicisi olmuştur. Tüm yaşamını dünyayı değiştirmeye adayan bir devrimci, örgütlenme çalışmaları nedeniyle birçok ülkeden sürülen bir militandır. “Proletaryanın büyük savaşçısı ve öğretmeni”dir ve bu yoldan bir an olsun vazgeçmeyecektir.

Paris Komünü’nü desteklemekten dolayı eleştirilen Engels, bir mektubunda (1871) annesine şöyle yazıyordu:

“…Biliyorsun ki görüşlerim yaklaşık otuz yıldır değişmedi ve olayların beni yapmaya mecbur olduklarıma itmesi sana şaşırtıcı gelmiyor olmalı. Asıl bu şekilde yapmasaydım benden utanacak bir sebebin olurdu. Eğer Marks burada olmasaydı, hatta hiç var olmamış bile olsaydı, durumun şimdikinden bir farkı olmazdı…”

Engels, felsefe; iktisat, matematik, doğa bilimleri, tarih ve antropoloji gibi birçok alana ilgi sahibi olmasının yanı sıra, bu alanlara dair bilgilerini devrimci bir araç olarak kullanmayı başarmış ve bu konularda birçok eser vermiştir. ‘Ailenin, Özel Mülkiyetin ve Devletin Kökeni’ ile insanlık tarihine dair çok önemli ve bilimsel bir çalışma ortaya koymuştur ve bu çalışma hala referans olarak gösterilmektedir. Marks’ın ölümünden sonra Kapital’i toparlayarak bitirmek de Engels’e kalmıştır ve bu işi başarıyla tamamlaması sayesinde okuyabildiğimiz Kapital, dünyayı kavrama yolculuğumuza ışık tutmaya devam etmektedir.

Marks’ın 1883’teki ölümünden sonra tamamlanmamış çalışmalara eğilen Engels, bilimsel sosyalizmin karşısına koyulan ‘alternatif’lerle mücadele ederek Marksizm’in tek devrimci seçenek olduğunu kitlelere göstermiştir. Farklı alanlarda yaptığı çalışmalarla literatüre çok değerli katkılarda bulunmuş ve emekçi sınıfın iktidarına giden yolları döşemiştir. Kendisinden sonra gelen devrimcilere çalışkanlığıyla ve devrime olan bağlılığıyla örnek olan Friedrich Engels, bugün 200 yaşında ve yolumuzu aydınlatmaya devam ediyor.

*Kaynaklar, 1842’de İngiltere’ye giderken Köln’e uğradığını ve Renanya Gazetesi’nde Marks’la ilk kez tanıştığını belirtmesine rağmen, uzun süre mektuplaştıktan sonra dostluklarını başlatan görüşmenin 1844’te olduğunu söyleyebiliriz.