Kanka siyaseti geri mi gelecek?

Gençliğin geleceksizlik ve işsizlik sorununun artık yakıcı bir başlık hâline geldiği bu dönemde AKP, bunun bir mücadele başlığı hâline geleceğini de biliyor ve politikalarını bu doğrultuya göre sürdüreceği mesajını her seçimde ve krizde “kanka siyaseti”yle cevap veriyor.

Kanka siyaseti geri mi gelecek?

Arjin Avci

Kuşak tartışmaları üzerine yazılan, çizilen, teori üretilmeye çalışılan, tartışılan noktalar gündemde yerini korumaya devam ederken Türkiye’deki yansımasında bu tartışmalara yeni sorular eşlik etmektedir. Bu sorulardan ilki; AKP iktidarının Z kuşağını veya gençliği kapsayıp kapsayamadığı sorusudur. İkincisi; her seçimde ve gündemde suni bir “kanka siyaseti” yürüten AKP iktidarının, yaklaşacak seçimlerde ve oluşacak gündemlerde yeniden suni bir “kanka siyaseti” yürütüp yürütemeyeceği sorusudur. Üçüncüsü; düzen siyasetinin de bu gündemde, AKP ile aynı politikayı yaratıp yaratmayacağı sorusudur. Son olarak ise; var olan nesnellikte (her ne kadar kendi başına bir özne olarak gençliği öne çıkartmaya çalışsalar da) tüm bunların ardında bırakılan gençliğin hangi tavrı sergilediği veya sergilemesi gerektiği sorusudur.

Öncelikle bütün bu soruların tek bir çıktısının olduğunu ifade etmek bizim için bir zorunluluktur: o da yaratacağımız sonuçların, gençlik üzerine kurulan kuşak tartışmalarını aştığıdır. Gençliğe tek başına bir anlam yüklemek, gençliğin diğer meselelerle bağlantısını koparmak anlamını taşır. Bir yerde kriz varsa, bir yerde eşitsizlik ve adaletsizlik varsa, bir yerde toplumsal huzursuzluk varsa gençlik de diğer toplumsal kesimler gibi farklı biçimlerde etkilenir. Etki bakımından farklılık gösterse de bu gerçeği dile getirmek, kuşak tartışmalarını anlamamıza yardımcı olacak ve AKP ile gençlik arasındaki ilişkiyi idrak etmemize olanak sağlayacaktır, tabii ki buna öncelikle tarihsel bir perspektiften bakmamız gerekir.

Gençliğin sözünü en çok geçirebildiği, dünyada yankı bulduğu, adımlarını yeni bir gelecek kavgasına doğrulttuğu ‘68 kuşağı, amiyane tabirle “fırtınalar estirerek” etki eden bir kuşaktan ziyade gençliğin doğal niteliğinin pratiğini gösteren bir kuşaktır. Şu ana göre kıyaslarsak dünün gençliği; işbirlikçi, piyasacı, gerici iktidara karşı ilerici, toplumcu bir hatta sahipken bugünün gençliği de aynı hatta sahiptir. ‘68 kuşağından sonra gelen ‘78 kuşağı ise önceki kuşaktan ders çıkarmaya çalışan ve toplumun alt kesimlerine, işçi sınıfına daha çok yaklaşan bir kuşakken ‘80 darbesiyle geriye doğru bir çekiliş yaşamıştır.

Bu iki kuşağın olduğu dönemde işçi hareketlerinin öne çıktığını, SSCB gibi bir örnek olduğunu, sanatçıların-aydınların toplumcu bir hattı güçlendirdiğini ve genel olarak ülkede, dünyada politik bir hava olduğunu gözlemlemek gerekir. ‘80 sonrası kuşakta ise böyle bir gerçeğin iyice yok olduğunu ve bugünkü gençliği de olumsuz anlamda etkilediğini söyleyebiliriz. Kuşak tartışmalarını tarihsel anlamda incelemek ve bugüne yormak bu yüzden önemlidir. Yoksa hayali bir nitelik tartışmasında dönüp durmamız bu gerçeklikleri kaybettirecektir, bu da düzenin elbette hanesine yazacaktır. Şu anki gençliğe harf koyarak atıf yapanların genel olarak gençliği tanımadığı kanısına varmamız bu nedenlerden ötürüdür.

Gençliğin ‘68 ve ‘78 kuşağıyla arasındaki tek farkın politikleşme başlığından doğduğunu öne sürebiliriz. Bugünkü gençliğin kendini ifade edebilmesinde en büyük kaynak olan “pratik” sönümlendiği zaman, en büyük soruna dönüşür. ‘80’leri ve ‘90’ları gençliğin alanlarına her yönden baskıların olduğu yıllar olarak tanımlamamızın bir sonucu da liberalizmin, AKP’nin temel taşını oluşturan siyasal islamcılığın, kimlik siyasetinin artık geçerli olup ve kavramların içini boşaltıp yeni kavramlar üreten bir eğitimin sisteminin iyice yükselip kapitalist düzene entegre olmasıdır.

Yazının başında AKP’nin gençliği kapsayıp kapsayamadığı sorusunu cevaplamak için önce AKP’nin gençlikten ne anladığını idrak edebilmek bu yüzden önemlidir. Zaten her yönden değiştirilmeye çalışılıp kapsatılamayan gençlik, elbette sistemin araçları vasıtasıyla dolaylı yönden değiştirilecektir. Özellikle Haziran direnişi sonrası geri çekilişin olduğunu ve AKP’nin zaten “sinik” bir yapıda olan gençliği bu dönemden sonra iyice geri çektiğini ve başardığını söyleyebiliriz. Sosyalizmin, sol siyasetin liselerde ve üniversitelerde güç kaybettiği bir dönemi de açan bu geri çekiliş; yalnızca AKP’nin politikalarıyla değil, sol siyasetin farklı sorunlara endekslenmesiyle ve hatalarıyla da açıklanabilir. Özellikle solun kendi hattını kuramaması, AKP’yi devirme iddiasıyla düzen muhalefetine eklemlenerek gençliğe bir alternatif oluşturmaması ve elbette sınıftan kaçması, gençliği ya boşluğa ya da umut vaat etmeyen düzen muhalefetine hapsetti.

Peki, bu hatalar ve politikalar bizim için nelere mal oldu ve 7 yıldır ne değişenler nelerdir, sorusunu sorduğumuzda şunu görüyoruz: gençliğin geri çekilişinin değişmediğini ve aynı kaldığını fakat bunun olumsuz sonuçlarının mücadelesizlikten dolayı daha da arttığını, böyle devam ederse artacağını ve AKP ile gençliğin arasındaki krizin daha da derinleşeceğini anlıyoruz. Gençliğin geleceksizlik ve işsizlik sorununun artık yakıcı bir başlık hâline geldiği bu dönemde AKP, bunun bir mücadele başlığı hâline geleceğini de biliyor ve politikalarını bu doğrultuya göre sürdüreceği mesajını her seçimde ve krizde “kanka siyaseti”yle cevap veriyor. Bu da AKP’nin siyasetsizliğini göstermektedir. Gençlik iş cinayetlerinde hayatını kaybederken, yüzde 30’a varan bir genç işsizlik söz konusuyken, her yönden istismara uğrayan bir gençlik karşımızdayken AKP; gençliğe yalnızca samimi bir rol yükleyerek, resmen bir şaklaban edasıyla “mizahşörlük” yükleyerek “kanka siyaseti”ne yönelmekte ve bu konuda muhalefete de örnek olmaktadır.

Gençlik artık bunlara kanmaması gerektiğini somut örneklerle anlamalıdır. Yaklaşan seçimlerde AKP’nin tekrardan “kanka siyaseti”ne yükleneceğini, hatta kendi yarattığı sorunları belki bir açıdan kaldırabileceğini gösterebilir. AKP’ye muhalif gibi görünen düzen siyasetçileri de AKP’den önce bu sorunları dile getirebilir ve gençliği bu şekilde etkilemeye çalışabilir. AKP’nin ve düzen muhalefetinin ortak yanı tam da burada ortaya çıkıyor: gençliği sadece sandığa endeksleyerek bir siyaset yaratma bilinci oluşturmak ve gençliği sosyalist siyasete itebilecek alanlardan olabildiğince uzaklaştırmak. Buna en iyi örnek; gençliğin başına dert olan tüm özel okulların ve yurtların kapatılıp kapatılmaması gerektiği sorusuna verecekleri cevapta saklıdır. Seçimler yaklaşırken KYK borçları üzerinden bir siyaset üretecekleri büyük bir ihtimaldir; fakat bunu parasız, eşit ve ulaşılabilir eğitim üzerinden gerçekleştiremeyecekleri apaçık ortadadır. Bu yüzden; gençlik ne düzen muhalefetine ne de AKP iktidarına kanmamalıdır.

Gençliği sandığa iten ve sorunları yine gençliğin üstüne yıkıp, üstüne yine bu sorunlar üzerinden oy toplama niyetini gizlemeyen politikalara karşı gençlik yalnızca sosyalizmin ve buna bağlı olarak parasız, eşit ve ulaşılabilir bir eğitimin sesini mücadelesiyle yükseltmelidir. Bu mücadele, sadece gençliğin mevcut sorunlarını güncellikle kısıtlamayacaktır. Kapitalist sisteme karşı tıpkı Deniz’ler, Harun’lar gibi işçilerin, emekçilerin, kadınların ve halkımızın yanında durarak eşitlik ve özgürlük mücadelesine büyük bir katkı sağlayacaktır. Aksi takdirde geleceksizlik ve işsizlik sorunu var olmaya devam edecek ve AKP kendi dindar-kindar nesilini yaratan, liselere tarikatlara sokup gençliğin beynini yıkayan, üniversitelere müdahale eden yapısıyla bireyselciliğe hapsolan gençliğin siyasetsizliğinden faydalanan bir parti olarak varlığını devam ettirecek, gençlik ise yine sinik yapısıyla sorunlara göğüslemeye devam edecektir.

Gençlik, önümüzdeki süreçte bu denli olanaklarla dolu bir dönem yaşayacakken sözünü yalnızca genel sorunlara eğerek değil; intihara sürüklenen sıra arkadaşlarımızın, iş cinayetlerinde kaybettiğimiz arkadaşlarımızın, umudunu kaybeden arkadaşlarımızın anısını da mücadelesine kazımalı ve buna örgütlü, bütünlüklü bir mücadeleyle yanıt vermelidir. Mücadelesi olmayanın geleceği de olmayacağını bilmek, sosyalizm olmadan kapitalizmin yarattığı yoksulluğun ve eşitsizliğin altında kalınacağını bilmek biz gençlik açısından büyük bir önem arz ediyor. Dolayısıyla; kalemimizi, aklımızı, geleceğimizi sosyalizme ve sosyalizm yolunda örgütlü mücadeleye yöneltmenin gençliğin temel görevi olduğunu belirtmek açısından çağrımız nettir: Parasız, eşit ve ulaşılabilir eğitim için sosyalizm saflarına!