Kadının köleleştirilmesi: Sınıflı toplumlar

Kadınlar sınıfsız, sömürüsüz ve eşit bir toplum için sosyalizm saflarında örgütlenmeye ve mücadeleyi büyütmeye devam etmektedir…

Kadının köleleştirilmesi: Sınıflı toplumlar

Mizgin Vural

“Kadının, toplum yaşamının başlangıcında, erkeğin kölesi olduğu yolundaki fikir, bize aydınlıklar yüzyılından (18. yy) kalan en saçma fikirlerden biridir. Bütün yabanıllarda, aşağı ve orta aşamadaki, hatta kısmen yukarı aşamadaki barbarlar arasında, kadın, yalnızca özgür değildir, ayrıca çok değer verilen bir duruma da sahiptir.”

Henüz özel mülkiyetin, sınıfların, sömürünün, devletin olmadığı; genel olarak toplumda sınıf egemenliğine dayalı ilişkilerin toplumsal sömürü ve ezme biçimlerinin ortaya çıkmadığı, dolayısıyla cins ezilmişliğinin de bulunmadığı bir toplum olan ana soylu toplum ya da bilimsel olarak adlandırdığımız ilkel komünal toplumda kadın, üretimde ve genel toplumsal ilişkilerde belirgin bir üstünlüğe sahip olduğunu Engels’in sözleri ile tasvir edebiliriz.

İlkel komünal dönemdeki kadının kurduğu egemenlik ile kapitalist düzendeki, maddi ve manevi baskıya dayalı olarak erkeğin kadın üzerindeki egemenliği birbirlerinden çok farklıdır. Yani konuyu biraz daha açacak olursak kadın üstünlüğü sınıfsız ve sömürüsüz bir toplumsal ilişkiler sistemi içinde gerçekleşiyorken; dolayısıyla baskıya, zora, bunlara dayalı ezme biçimlerine dayanmıyorken; bunu izleyen erkek egemenliği, sınıfsal baskı ve sömürünün egemen hale geldiği bir toplumsal ilişkiler içinde gerçekleşiyor, sınıfsal sömürü ve baskının cins ilişkileri planındaki uzantısı oluyor ve olmaya da devam ediyor.

Marx ve Engels’in analizlerine göre bu yeni düzende üretimde artı-değer oluşması, toplumda kadının aleyhine değişen konumu, kadının sınıflı toplumlar tarihi boyunca aşağılanması ve köleleştirilmesi ayrıca bu dönüşümün giderek kurumsallaşması kadınlara yapılan baskının kökenini oluşturmuştur. Yine üretim ilişkilerinin sömürüye dayalı bir şekilde ilerlemesiyle birlikte, örgütlü dinler de tarih sahnesinde yerini almaya başladı. Toplumsal üretim ve yeniden üretimde belirleyici bir role sahip olan dinler, tarihsel olarak, toplumsal düzende halihazırda var olan eşitsizlikleri kuvvetlendirecek ve bunları koruyacak bir ideolojiyi yaratma işlevi görmüştür. Tek tanrılı dinler, insan yaşamını tümüyle ipotek altına almış, dinsel inancın dışında insana özgür bir alan bırakmamıştır. Çünkü dinler bir yenilik algısı için değil iktidarı sağlamlaştırmak için ortaya çıkmıştır.

Karanlık Orta Çağ’da Katolik kilisesinin erkeğin karısını dövme hakkını tanıması, ruh sağlığı bozuk kadınların ve hatta kimi iddialara göre eşitlikçi cinsiyet ilişkilerini savunan kadınların şeytana ruhunu satmış cadılar olarak diri diri yakılması, Havva’nın Adem’in kürek kemiğinden yaratıldığı iddiası gibi birkaç örnekten ilerleyecek olursak dinler, kadının ve bedeninin denetim altına alınmasını sağlamış, yüzyıllar boyunca sürecek olan kadına yönelik baskı ve şiddeti meşrulaştırmıştır. Bütün bunlara rağmen neden dine en çok inanan kesim kadınlardır? Çünkü dinin sınıflı toplumlarda hâkim sınıflar için bir tahakküm aracı olması ve ezilen sınıf içinse bir umut ve rahatlama amacı olduğu için dine inanırlar diyebiliriz.

Yukarıda değinmeye çalıştığımız tarihsel sürecin genel hatlarıyla anlaşılmasının bizim açımızdan iki önemli noktası var. Birincisi, kadına yönelik baskının temeli ve bu baskının kurumsallaşarak kadını toplumda ikincil konuma itilmesi sınıflı toplumların tarihinde olmasıdır. İkincisi ise bu sınıf perspektifinin bir gereği ve devamı olarak, kadınların kapitalizm koşulları içerisinde de devam eden kendilerine yönelik baskı ve şiddeti dönüştürebilecek ve yıkabilecek potansiyeli içlerinde barındırdıklarını unutmamamız gerektiğidir.

“O eski büyük ailenin baskıcı ortamından kurtulan kadınlar, burjuvazinin işçi ve emekçileri kendi yanına almak için sahtekarca kullandığı ve hızla vazgeçtiği ‘eşitlik, özgürlük, kardeşlik’ söyleminden etkilenmiş, bu doğrultuda örgütlenmeye başlamıştı.” Sözleri hala anlamını korumaya devam etmektedir. Kadınlar sınıfsız, sömürüsüz ve eşit bir toplum için sosyalizm saflarında örgütlenmeye ve mücadeleyi büyütmeye devam etmektedir…