Engels 200 yaşında: İngiltere’de Emekçi Sınıfların Durumu üzerine bir inceleme

“Tek olası çözüm şiddetli bir devrimdir; olmaması beklenemez.”

Engels 200 yaşında: İngiltere’de Emekçi Sınıfların Durumu üzerine bir inceleme

Yaşam Ateş

Friedrich Engels, İngiltere’de Emekçi Sınıfın Durumu’nu 1844 yılında yazmaya başladığında, henüz 24 yaşındaydı. Daha genç yaşlarından itibaren felsefeyle, ekonomi politikle ve toplumsal sorunlarla ilgilenmeye başladı, onları irdeleyip çözümlemeye çalıştı ve kendini ömrünün sonuna kadar işçi sınıfının sorunlarına adadı. Engels’in ilk kitabı olarak ele alabileceğimiz bu kitap; yoğun gözlemlerle, en ince ayrıntısına kadar düşünülmüş çözümlemelerle ve endüstrileşmenin en hızlı biçimde arttığı, bununla beraber makinelere bağlı işçi sınıfının oluştuğu Victoria dönemi İngiltere’sini de net bir biçimde ortaya koyduğu raporlarla ve eleştirilerle toplumsal düzenin temeline inerek, bize yeni bir perspektif kazandırdı.

Babasının ortağı olduğu Ermen&Engels şirketinin Manchester’daki işleri dolayısıyla uzun bir süre İngiltere’de kalan Engels, zaten ilgilendiği alanları somutluk üzerine dökebileceği bir yeri keşfetti, diyebiliriz. Sanayileşmenin getirdiği sınıfsal sorunların, keşiflerin getirdiği sömürge sorunlarının öznelerinden biri olarak gördüğü İngiltere’yi ve onun emekçi sınıfını yoksul mahallelerde, fabrikalarda, ev denilemeyecek sığınaklarda, sokaklarda incelemiş; onlarla iletişime geçerek tarihi bir dönem olan Endüstri Devrimi’nin özelliklerini ve onun yarattığı maddi-manevi sorunları bir nevi “yabancılaşma” “hayvanileşme” “kayıtsızlaşma” üzerinden koşullarıyla ortaya koymuş oldu.

1840’lara kadar kendisi gelişen ama adını duyuramayan Endüstri Devrimi, işçi sınıfıyla birlikte adını duyurmaya başlamış oldu. Hobsbawm’ın ifadesiyle “tarihte ve insanlık tarihinde ilk kez, toplumların kendi üretici güçlerinin yarattığı zincirlerden kurtulması anlamına gelmektedir.” Başlangıcı ve sonu sanıldığı gibi pek belli olmayan Endüstri Devrimi, tabii ki kırdığı zincirlerden yeni bir zincir yaratarak yeni bir dönemi başlatıyordu ve Engels; bu dönemle beraber İngiltere’de Emekçi Sınıfın Durumu kitabıyla kapitalizmi, kapitalizmin ne tür bir işçi sınıfı ürettiğini, bu sınıfın yaşam koşullarını, bu maddi koşulların ne tür bireysel ve kolektif davranışlar yarattığını ortaya koydu. Buradan daha yeni yeni çıkan ve ileride tarihi etkileyecek kavramları; grevleri, sendikaları, örgütlenmeleri, yasaları ve onların çıkış sürecini de ele aldı. Örneğin; proletaryanın durumunu ortaya koymadan önce ilk icatlar olan eğirme makinesinden ve çıkrıktan başlayarak sınai dönüşümü ortaya koyup, sonrasında usta-çırak ilişkisinden patron-işçi dönüşümünü de kapitalizmin gelişimiyle gösterdi. Buradan Engels’in kitabında işçi sınıfının olduğu durumu sadece bir vahametten ibaret olarak görmediğini, kapitalizmin gelişimiyle bu vahametinin onu nereye doğru ittirdiğini devrimci bir söylemle dile getirdiğini açıklayabiliriz.

Artık küçük işverenlerin işçiye dönüştüğü, nüfusun arttığı, büyük kentlerin oluştuğu, alt-orta sınıfın da ortadan kalktığı, büyük sermaye gereksinen manüfaktürlerin ortaya çıktığı ve bu sermayeyle küçük burjuvaziyi de ortadan kaldırdığı devirde, bu dönemi bir ilişkisellik çerçevesinde inceledi ve sanayi proletaryasına yeni bir boyut kazandırdı. Öncelikle Engels’in buradan sanayi proletaryasının oluşum sürecini gözlemlerken 1840’lı yılların bunalımına denk gelerek incelediğini belirtmek gerekir. Fransa’da oluşacak olan 1848 devrimlerinin bir denk düşümü olan Çartist genel grevinin (1842) proletaryanın yavaş yavaş niteliğini gösterdiğini ve İngiltere’deki bazı işveren kesimleri zora soktuğunu ve bu durumdan kaynaklı proletaryanın oluşum sürecinin bir nitelik değişimiyle de kendini gösterdiğini söyleyebiliriz, Engels de kitabında tam olarak bunlara değindi.

Hem gıda sorununun, sağlık sorununun, giyim-kuşam sorununun, konut sorununun ve bunlarla bağlantılı olarak ulusal sorunun ortaya çıkmasıyla proletaryanın özgün niteliklerinin de ortaya çıktığını ve beraberinde ekstra sorunlar getirdiğini ele aldı. Örneğin; Sanayi Devrimi’nde İngiltere’ye elli bin İrlandalı’nın, yani toplam bir milyon İrlandalı’nın geldiğini İngiltere’de Emekçi Sınıfın Durumu kitabında “İrlandalı Göçü” kısmında özellikle şöyle belirtmiştir:

“Eğer İngiltere, yoksul ve sayıca çok İrlandalı nüfusa, emrindeki bir yedek güç olarak sahip olmasaydı, İngiliz sanayisinin o hızlı genişleyişi gerçekleşmezdi.”

Bu durum ücretlerin azalması sorunuyla beraber işçileri sefalete mahkûm etti ve üretim ilişkilerinin derinleşmesindeki etkilerini Engels, gerçekleşen problemler üzerinden gösterdi. Proletaryanın alışkanlıklarının, duygusal olarak yozlaşmışlığının, patronla arasındaki hem maddi hem manevi farklılıklarının iyice açıldığını göstermek için onların gündelik olarak yaşamını inceledi. Bazılarının kendi durumlarına karşı direnç gösteremediğini, ahlâksal açıdan bozulduklarını, çaresizlik duygusuyla içkiye sürüklendiklerini, elindeki çok küçük bir parayı dahi kullanamayacak derecede harcama yapmayı bilmemelerini nedenleri ve sonuçlarıyla gerçeklikler üzerinden değerlendirdi.

İngiltere sanayisinin ekonomik tökezlemesi olan 1830 ve 1840 bunalımlarının etkisiyle Engels, bu bunalımın toplumsal bir nitelik taşıdığını fark etti, bunun yanında toplumsal niteliğin maddi olarak kendiliğinden ayaklanmalara sebep olduğunu ayrıca fark etti.

Kısacası; bu eseriyle, proletaryanın var olan koşullarını idrak etmemize yardımcı olduğu gibi nereye doğru bir yürüyüş gerçekleştiğini de bize göstererek anlamamıza yardımcı oldu. Proletarya ve burjuvazi arasında barışçıl bir çözümün artık çok geç olduğunu yeniden gösterdi.

Friedrich Engels, İngiltere’de Emekçi Sınıfın Durumu kitabıyla; sosyolojik bakımdan konut sorununu, felsefi bakımdan burjuvazi ve işçi arasındaki uzlaşmaz karşıtlığının içeriğini, iktisadi olarak kapitalizmin işleyişini ve hâlâ gündemde yerini alan hak arayışlarını örneklerle, tanımlamalarla, gözlemlerle işçi sınıfının tarihini, kökenini bir nevi yeniden yazarak bu sorunları toparlayan ve çözümleyen bir konuma getirdi. Kitabında geçen tek bir cümlesi ise bu sorunlara karşı tavır aldığı net çizgiyi göstermektedir:

“Tek olası çözüm şiddetli bir devrimdir; olmaması beklenemez.”