Corona psikolojisi

Bu salgın zamanla ülkemiz de dahil olmak üzere, dünyada bir pandemiye dönüşmüş, bu pandemik durum ise birçok psikolojik rahatsızlığın önünü açmıştır.

Corona psikolojisi

Akın Güçlü

Ülkemiz de dahil olmak üzere tüm dünyada bir pandemi havası esiyor. Bazı ülkeler (Çin) dışında uzun bir süre de devam edecek gibi duruyor. Pandeminin etkisi ile bazı sektörler olumlu (gıda sektörü) bazı sektörler ise olumsuz yönde etkilendi (giyim sektörü). Piyasalar çökme noktasına geldi ve birçok kişi işsiz kaldı. Bu gerçeklik bizlere yeniden serbest piyasa ekonomisinin eksiklerini ve yetersizliğini göstermiş oldu. Kamuculuğun, özellikle kamucu sağlığın neden gerekli olduğunu hatırlattı. Yazmış olduklarımı çoğumuz biliyor, ne yapılması gerektiğinin bilincinde ve sorumluluğunda olmayı içimizde taşıyoruz. Ben ise sizlere, bu pandeminin ekonomik ve siyasal yönünün yanı sıra psikolojik yönünden bahsetmek istiyorum.

COVİD-19 nam-ı diğer Corona virüsü… Ülkemizdeki ilk vakanın görülmesinden önce coronanın fazla abartıldığı veya dış güçlerin bir oyunu olduğu söyleniyordu, biyolojik bir saldırı olduğu düşünülüyordu. Hatta bazı kesimler duruma mistik, tinsel bir hava katarak bu musibetin Çinlilerin azınlık gruplara uyguladıkları zulümlerden dolayı başlarına geldiğini iddia ediyorlardı. Bu tür tutumların öncelikle olgun olan savunma mekanizmaları ve olgun olmayan savunma mekanizmaları ile ilgili olduğunu söylemek isterim. Daha sonrasında ise bu hava yüz seksen dereceye kadar değişmiştir. Bu salgın zamanla ülkemiz de dahil olmak üzere, dünyada bir pandemiye dönüşmüş, bu pandemik durum ise birçok psikolojik rahatsızlığın önünü açmıştır.

Pandeminin neden olduğu veya ortaya çıkardığı psikolojik bozukluklardan/hastalıklardan Duygu Durum Bozukluğu, OKB (obsesif-kompülsif bozukluğu), Anksiyete, Sosyal Kaygı Bozukluğu ve Agorafobi gibi hastalıklarının (bozuklukların) bu dönemde daha fazla görüleceği ve bu durumunun istatistiksel verilere yansıyacağı muhtemeldir.

Örneğin bir OKB hastasının bu süreçte belirtileri artabilir. Özellikle kirlenme obsesyonu olan hastalar için bu durum söz konusudur. Kişi genel ortalamadan daha fazla ellerini yıkıyor ise bu dönemde kendisini haklı görebilir, “Bak ben aslında doğru yapıyormuşum” diye bir yargıda bulunabilir, kişinin psikolojik düşüncelilik ve iç görüşü azalabilir ve hatta kaybolabilir. Başka bir örnekten bahsedecek olursak bir Agorafobi hastasının evde kalması bu kişinin diğer örnekte olduğu gibi psikolojik düşünceliliğini ve iç görüşünü azaltabilir hatta kaybolma noktasına getirebilir. Özellikle söz konusu kişi yirmi yaş altı veya atmış beş yaş üstünde bir yaş aralığında bulunuyorsa pandemi kişinin iyileşmesine, düzelmesine büyük bir sekte vurabilir. Bahsi geçen özellikleri taşıyan kişilerde kötü prognoz belirtileri oluşma ihtimali diğer kişilere göre oldukça fazla olup kişilerin işlevselliklerini kökten sarsabilir, bozabilir bir yapıdadır. Bu kişiler ve bu kişilere benzer kişiler toplumun her yerinde görülebilir ve bu durum toplum sağlığını uzun vadede kökten sarsabilir. Corona sonrası birçok insanın psikolojik sorunları artacak, dolayısıyla bu durum psikoloji bilimine yeni alanlar oluşturma ihtiyacı doğuracaktır.

Peki, bu bahsettiğimiz alanlar nelerdir?

Bu alanlardan ilki ve en çok etkilenecek ve etkileyecek olan sağlık endüstrisidir. Bugün kapitalizmin en önemli kar yüzdesini sağlık endüstrisi oluşturmaktadır, özelinde ise ilaç sektörü yatmaktadır. İlaç sektörü özellikle ek gıda (vitaminler, probiyotikler vb.) ürünlerine ağırlık vermiş durumdadır. Piyasadaki stoklar tükenmiş ve yerli sermayedarlar ithal ürünlerin yokluğunda bu alana yönelmiş durumdadır. Bunların akabinde koruyucu sağlık malzemelerinde büyük bir patlama gözlemlenmiştir. İnsanlar ya fahiş fiyatlarla bu ürünleri satın almış ya da sabah programlarından gördükleri veya internet bilgisinden yararlanarak bu ürünleri kendi imkânları ile yapmaya çalışmışlardır. Kapitalizmin yarattığı serbest piyasa ekonomisi insanlıkta yeniden sınıfta kalmıştır. Bu sınıfta kalış insanlara sınıf kinlerini yahut sisteme öfkelerini arttıracağı yerde onları birbirine düşürmüştür. Medya propagandası bu konuda önemli bir yer tutmuştur. İlaç sektörünün ikinci sacayaklarından biri de salgın bittikten sonra devreye girecektir. Salgının bitişiyle beraber toplumda bir histeri veya bir nevrotik yapı oluşması muhtemeldir.

COVİD 19’un bitişi ile toplumda bazı psikopatolojiler oluşacaktır. Toplumda bu psikopatolojilerin tedavi edilebilmesi için, toplumun tedavi araçlarına ulaşabilmesi gerekmektedir.

Lakin Türkiye gibi bir ülkede bu tedavi imkanları ya kısıtlı ya da yoktur. Unutulmamalıdır ki psikopatoji tedavileri çok kapsamlı ve çok boyutludur aynı zamanda çok yönlüdür. Bir kişi tek bir bireyin iyileşmesinde tek başına sorumlu olmamalıdır. Bir bireyin iyileşmesinde birçok parametrik yapı vardır. Bu parametrelerin arasında birey, bireyin ailesi, bireyin çevresi, psikolog ve psikiyatrist vardır (Bu liste bireyden bireye değişebilir ve uzayabilir.). Bir bireyin iyileşmesinde bu parametrelerin hepsinin belli bir dengede durması gerekir. İçerisinde bulunduğumuz ekonomik ve siyasal düzende ise bu parametrelerin belli bir dengede durması olası değildir, nedeniyse basittir: tedavi araçlarına ulaşamamak. Bu durumu proletaryanın üretim araçlarına ulaşamamasına benzetebiliriz. Üretim araçlarına sahip olamayan işçi sömürülür, tedavi araçlarına sahip olamayan toplumda, suç ve suç oranları artar. Determinist bir yapıda her şey birbirine bağlıdır. Bu yüzden her şeyin de ideolojik bir yapıda olduğunu söyleyebiliriz.

İnsanlar neden sokağa çıktı?

İnsanlığın ilkel yapısında üremek ve hayatta kalma içgüdüsü vardır. Bu ilkel dürtüler sayesinde insanlık yaşamda varlığını sürdürebilmiştir. İnsanlar vahşi doğada yırtıcı hayvanlara üstünlük sağlamış, köyler ve şehirler kurmuştur. İnsan dünyayı kendi perspektifi ile yorumlamış ve şekillendirmiştir. Bu iki temel dürtü insanın zihinsel gelişimi ilerledikçe baskılanmıştır. Bu baskılanma değişik yapılara bürünmüş ve insanın gelişimine eşlik etmiştir. Ancak insanın beklemediği bir şey olduğunda bu baskılanma kırılmış ve insanı eskiden sahip olduğu ilkel dürtülere yönlendirmiştir. Günümüz dünyasındaki insan yapısı uzun bir süre böyle bir tehlikeye maruz kalmamıştır. Tarihsel olarak baktığımız zaman küresel manada en son 1939-1945 yılları arasında küresel bir savaş (ikinci paylaşım savaşı) gerçekleşmişti. En son küresel boyutta bir pandemi (İspanyol gribi) 1918-1920 yılları arasında gerçekleşmiştir. Bu veriler bizlere insanlığın tarih arenasında böyle bir süreç ile uzun süredir karşı karşıya kalmadığını gösteriyor. COVID -19 insanlığa bir nevi bir restleşme kapısı araladı. Ama insanlık bu restleşme gücüne hem mental olarak hem de fiziksel olarak hazır değildi. O yüzden de bu tehdidi önemsemeyip üstünü kapamaya çalıştı lakin bu yaklaşımda işe yaramadı. Bu yaklaşım işe yaramayınca ise savaş arenasına çıkmaya karar verdi. Bu süreçte ise insanlık ilkel dürtülerine sarıldı, bu ilkel dürtüleri ile Covid 19 ‘a karşı bir mücadeleye girişti.

Peki, insanlar neden bu süreçte bu kadar yağmacı bir tavır sergiliyor?

Bu yağmacı tavrın birçok nedeni vardır ve bu yağmacı tavrı istediğimiz yöne çekip fütursuzca eleştiri malzemesi yapabiliriz. Bireylerin sorumsuzluğundan veya toplumun cahil olduğundan bahsedilebilir, konuşulabilir ama günün sonunda bu insanların gökten zembille inmediğini ve bu insanların toplumun bir ürünü, toplumun ise sistemin bir ürünü olduğunu görmemiz gerekir. Bu insanlar birdenbire mi stokçuluk yapmak istediler yahut bir anda mı sorumsuz bir görüntü çizmeye başladılar? Bu ve buna benzer soruların cevaplarını aramalıyız. Bu soruların cevaplarını aradığımız zaman aslında bireylere suç yüklemenin ne kadar basit kaldığını anlayabiliyoruz. Bu kavrayış bizlere sorunun birey sorunu olmadığını sorunun toplumsal bir sorun olduğunu anlatıyor.

Coronanın sınıfsal boyutu

Covid 19’un bir pandemiye dönüşmesiyle beraber, liberal medyanın makyajladığı ‘‘Hepimiz aynı gemideyiz.’’ söylevi suya düşmüş ve bu durum, sınıf farklılıklarını ortaya çıkarmıştır. Türkiye’de ilk etapta kısmi bir karantina (65 yaş üstü sokağa çıkma yasağı) uygulanmış daha sonrasında ise evde kalın çağrısı yapılmıştır. Ancak bu çağrı proletaryayı kapsamamıştır. Yani burjuvazi, proletaryaya Antik Yunan’daki efendi-köle ilişkisini yeniden hatırlatmıştır (Antik yunanda çalışma eylemi çok aşağılık bir iş olarak görülüyor ve çalışma eylemi köleler ile eş değer tutuluyordu.). Burjuvalar evlerinde virüsten uzak tıkınırken proletarya da ya ücretsiz izne gönderilmiş ya da yaşamak uğruna ölümü göze alarak çalışmaya devam etmiştir (Burjuvaziye artı değer kazandırmaya devam etmiştir.).