Bizim bastona ihtiyacımız yok!

Bizim ‘BASTON’a ihtiyacımız yok; omuzdaşa, yoldaşa ihtiyacımız var. Bastonu kullanmasını da çok iyi biliriz, zamanı gelince.

Bizim bastona ihtiyacımız yok!

İbrahim Özyürek

“Biz ihtiyarlar virüs salgını nedeniyle gözden çıkarılmak isteniyoruz. Kim bu ihtiyarlar? 65 üstü olanlar. 65 üstü olanlar dün gençtiler ve bu ülkenin tarihine şöyle veya böyle adını yazdıranlardı. 27 Mayıs darbesini gördüler, 12 Mart ve 12 Eylül zulmünü gördüler. Sokağa çıkma yasaklarını gördüler ama öyle ya da böyle sokağa çıktılar. Zindanları, işkenceleri, politik göçmenlikleri gördüler ama pes etmediler. Şimdi kapımızın önüne konacak bir paket iaşeye muhtaç mı olacağız? ASLA…

Evet. Tehlikenin anlaşılması için, virüsün yayılımını frenlemek için şimdilik sokağa çıkmayacağız, herkes tehlikeyi anlasın diye. Fakat kendi adıma buna sonsuza kadar boyun eğmeye hiç niyetim yok. Tehlike kamuoyunca anlaşıldıktan sonra sokağa çıkacağım. Benim gibi ihtiyarlarla birlikte, aramıza bir metreden fazla mesafe koyarak. Konuşacağız, ne yapalım diye. Sokakta konuşacağız, meydanlarda konuşacağız. Gençleri aramıza almayacağız, onları korumak için. Yaşam içinde kendi yerimizi gençlerimize seve seve veririz, bunca yaşamışız daha çok yaşamasak ne olur? Fakat sınıf ayrımcılığına, cinsiyet ayrımcılığına, ırk ayrımcılığına, inanç ayrımcılığına, milliyet ayrımcılığına karşı olduğumuz gibi yaş ırkçılığına, yaş faşizmine, Maltusçuluğa karşı çıkmak da bizim, o eski yaşlı kuşağa düşecek, öyle görünüyor. Bu da yeni bir deneyim olacak bizim kuşaklar için.

Şimdilik sanal medyada İhtiyarlar Meclisi için sadece bir çağrı yapıyorum. Yalnızca, “ Ben de varım” demek yeterli. Kendi katkılarınızla bu projeyi zenginleştirebilirsiniz. Yarın bu salgın durduğunda kurumsal olarak da Kentlerde İhtiyarlar Meclisi, mahallelerde, köylerde İhtiyarlar Heyetini kurmayı öneriyorum. Bizim idari geleneğimiz içinde de var bu kurum. Salgın durduğunda kalan sağlar birleşir bu kurumun statüsünü belirlerler. Sembolümüz baston olmalı. Bastona ihtiyaç duymasak bile bastonlarımızı alıp o toplantılara katılmalıyız. Ancak elimizdeki bastonlar aşağıya değil yukarı kalkık olmalı, dikine durmalı, işimizin bitmediği anlamına…” (Nabi Yağcı – Düzce yerelhaber) [1].

Bu yazıyı ciddiye alıp yazı yazmak istemiyordum; fakat yoldaşlarımdan birinin telefonu ile cevap yazma mecburiyetini hissettim.

Tarihsel TKP’nin en üst seviyesine kadar yükselmiş bir şahsın milletin kafasını bulandırmak için tekrar ortaya çıkmış olması belli yerlere sinyal olabilir mi diyerek düşünmeden edemedim.

Evvela işçi düşmanı Özal’ın kurmuş olduğu partiye el altından ‘demokratikleşmenin önü açılacak’ diyerek bazı arkadaşlarına öncülük eden, daha sonra “yetmez ama evet” diyerek bugünkü AKP iktidarının yerleşmesine öncülük eden şahısların artık işçi sınıfına daha fazla zarar vermemek adına köşesine çekilmesi gerekir diye düşünüyorum. Erdoğan bile kendi taraftarlarına “bizi yanılttılar, Allah bizi affetsin” diye ‘hata yaptım’ diyebildi.

Komünistler onlar gibi her söze eyvallah demezler. Aynı suda iki sefer yıkanmaz. Biz bütün ayrımcılığın tümüne gençlerle birlik karşı çıkacağız. Gençlerden ayrı değil onlar ile aynı safta omuz omuza, kadınlı – erkekli birlikte mücadele edeceğiz.

Bizim ‘BASTON’a ihtiyacımız yok; omuzdaşa, yoldaşa ihtiyacımız var. Bastonu kullanmasını da çok iyi biliriz, zamanı gelince.

Ben 1991 öncesi için herhangi yazı yazmak istemedim. Yazmaya kalksam sayfalar yetmez .

[1] http://www.duzceyerelhaber.com/nabi-yagci