“Bir avuçtular fakat bir başlarına değillerdi” (1)

Amfilerimizde, koridorlarımızda, sıralarımızda Denizler, Yusuflar, Hüseyinler, Harunlar olacağız ve onların bizlere bıraktıkları mirası daha da ileriye taşıyacağız. Sosyalizmi adım adım örgütleyecek, hak ettikleri, mutluluğun bir vatandaşlık görevi olduğu ülkeyi sınıfımıza muhakkak vereceğiz

“Bir avuçtular fakat bir başlarına değillerdi” (1)

Güneş Doğan

Tam bağımsız sosyalist Türkiye şiarıyla yürüyen ne ilk ne de son insanlardı. Fakat birçoğumuzun mücadelesine ilham oldular, ışık tuttular. Sosyalist Türkiye kurulana kadar gelecek her kuşak gibi, geçmiş kuşakların sorumluluğunu yüklenmişlerdi. Tarihi kahramanlar yaratmaz, biliyorlardı. Yalnızca tarihin onlara yüklediği görevin bilincindeydiler. Baksanız hepsi zeki, çalışkan ve örnek gösterilen kişilerdi; bu bozuk düzenin içinde birçok şey olabilirlerdi fakat “Okumuş insan emekçi halkına karşı sorumludur.” dediler ve atıldılar kavgaya.

Üç fidanken 6 Mayıs 1972 tarihinde, mücadelenin uzun ve zorlu yolunda birer çınar ağacı oldular. Ölüm kimseye yakışmaz belki, en çok da devrimcilere yakışmaz fakat onlarınki yaşamlarına yakışır şekilde oldu; öylesine yaşamadıkları gibi öylece de ölmediler. Bir eyleme gider gibi tereddütsüz gittiler darağacına. O gidişte bile yüzlerinde bir gülümseme vardı, bir ülkenin devrimcileri gülmezse yoksul halkı nasıl gülebilirdi ki? Ve zulme boyun eğmemeyi öğreten bu gençler, son sözleriyle de bir şeyler öğrettiler elbet. Çoğumuz biliriz o sözleri, değil mi? Darağacındayken bile korku saldıkları yargılayıcılarının gözlerine bakarak, korkusuzca söylediklerini: “Ben ülkemin bağımsızlığı ve halkımın mutluluğu uğrunda şerefimle bir defa ölüyorum. Sizler, bizi asanlar, şerefsizliğinizle her gün öleceksiniz!…”(2) “Yaşasın tam bağımsız Türkiye! Yaşasın Marksizmin Leninizmin yüce ideolojisi!…”(3) “…Yaşasın işçiler, köylüler. Yaşasın devrimciler. Kahrolsun faşizm!”(4)

Biliyorlardı ki yaşamanın önemi çok yaşamakta değil, yaşadığın süre içinde fazla şeyler yapabilmekteydi. Onlar geçmiş kuşaklardan devraldıkları anti-emperyalizm bayrağını son nefeslerine kadar omuzlarında taşıdılar. Bağımsızlık için mücadele ettiler, sosyalizmi ülke topraklarında kurmayı hedeflediler. Meydanlarda kitlesel eylemler gerçekleştirdiler, 6. Filo’yu denize döktüler, okullarında gençlik mücadelesine öncülük ettiler. Girdikleri her amfide, yürüdükleri bütün koridorlarda, oturdukları sıralarda bizlere birer miras bıraktılar. Neydi o miras?

“Gençliğin yolu işçi sınıfının yoludur” şiarıyla hareket eden bir gençlik hareketi bıraktılar. 68 kuşağının belki en önemli mirasıydı bu. “Bize ne” demeden, daha gencecikken saflarını bilerek… Bugün gençliğin yaşadığı çaresizliğin çözümü burada yatıyor aslında. İçinde yaşadığı topluma yabancılaştırılan, mücadeleden uzak bırakılmış ve git gide bireyciliğe itilen gençlik eğer safını bilir ve kavgaya katılırsa ancak kurtulabilir bu geleceksizlik kaygısından. Ancak o zaman Denizlerin hesabı sorulur, ancak o zaman “Ekmeğimizde tuz, kitabımızda söz, ocağımızda ateş olur hürriyet.” Çünkü gençlik bir parçasıdır işçi sınıfının ve işçi sınıfı temelidir hayatın.

Devrimci olmanın zorunluluğunu bıraktılar bizlere miras olarak. Devrim yolunun fedakarlıklarla, zorluklarla dolu olduğunu gösterdiler. Evet kolay değildi, kolay olsa birçokları görmüştü o şanlı günü. Fakat zorunluydu. İnsanlar açtı, yoksuldu, sefalet içindeydi. Ayağına giyecek ayakkabı bulamıyordu halk ve tarlasını ekemiyordu çiftçiler. Her şey ithal ediliyordu, dış politikada atılan adımlar siyasi ve ekonomik bağımlılıkları her geçen gün arttırmaya birer yemin gibiydi. Dışarıda bir yerlerde ülkenin evlatları bir hiç uğruna ölüyordu. Düzenin siyasetçileri ise halkı “kaderine” mahkum etmiş, o rant senin bu koltuk benim kavgasından öte bir şeyle ilgilenmiyorlardı. O günlerden bugünlere ne değişti? Gericiliğin hat safhada olduğu memleketimiz emperyalizmin kucağına atılmış, yoksulluk deseniz intiharlarla ölçülür hale gelmiş, bağımlılıklardan el kol oynatamaz hale gelmişiz, her an ölüm haberleri geliyor başka ülkelerin sınırlarından. On yıllar geçti o günlerden bugünlere ve daha da kötüleşmesiyle birlikte ülkenin durumu ortada; uğruna mücadele edilecek, kurtulamamış bir memleket. Fakat 68’den bugüne saydıklarımız arasında bir boşluk var: Her düğümü adanmışlıkla atılmış, yüreği vatan olan güçlü bir gençlik mücadelesi. Bu boşluğu ancak bizler doldurabiliriz. Bizi mahrum bıraktıkları kendi geleceğimiz ise, mahkum ettikleri geleceksizliğe boyun eğmiş bir gençlikle karşılaşmayacaklar. Bugünden başlayarak, tarihimize ilmek ilmek örülen o mücadeleyi daha da büyütecek, Sosyalist Türkiye için daha çok çalışacağız. Amfilerimizde, koridorlarımızda, sıralarımızda Denizler, Yusuflar, Hüseyinler, Harunlar olacağız ve onların bizlere bıraktıkları mirası daha da ileriye taşıyacağız. Sosyalizmi adım adım örgütleyecek, hak ettikleri, mutluluğun bir vatandaşlık görevi olduğu ülkeyi sınıfımıza muhakkak vereceğiz. Ölümün topladığı çiçeklerin tohumları olacağız ve kazanacağız. Onlara sözümüz devrim olacak.

“…
Kağıt bir gemidir devrim
bütün gemiler
hurdaya çıksa da sonunda
taşıdığı özgürlük şiiriyle
batmadan yüzer nicedir
dünya sularında.

kim bilir kaç yunus görmüş
kaç deniz gezmiş”(5)

(1) Erdal Öz, Gülünün Solduğu Akşam
(2) Yusuf Aslan’ın tamamı “Ben ülkemin bağımsızlığı ve halkımın mutluluğu uğrunda şerefimle bir defa ölüyorum. Sizler, bizi asanlar, şerefsizliğinizle her gün öleceksiniz! Biz halkımızın hizmetindeyiz. Sizler Amerika’nın hizmetindesiniz. Yaşasın devrimciler. Kahrolsun faşizm.” şeklinde olan son sözlerinden alıntıdır.
(3) Deniz Gezmiş’in tamamı “Yaşasın tam bağımsız Türkiye. Yaşasın Marksizmin Leninizm’in yüce ideolojisi. Yaşasın Türk ve Kürt halklarının devrimci bağımsızlık mücadelesi. Yaşasın işçiler, köylüler. Kahrolsun emperyalizm.” şeklinde olan son sözlerinden alıntıdır.
(4) Hüseyin İnan’ın tamamı “Ben hiçbir kişisel çıkar gözetmeden ülkemin bağımsızlığı ve halkımın mutluluğu için savaştım. Bundan böyle bu bayrağı Türk halkına emanet ediyorum. Yaşasın işçiler, köylüler. Yaşasın devrimciler. Kahrolsun faşizm!” şeklinde olan son sözlerinden alıntıdır.
(5) Sunay Akın’ın “Devrim” isimli şiirinden alıntıdır.