100. Yıl heyecanımız

Bu yazı; bu mücadele ruhunun yeniden TKH saflarında diriltilmesine aracı olsun. Unutmayalım, yığınlarla birlikte örgütlü mücadele edersek, kazanırız. Tarihsel görevimiz budur! Gelecek, geleneğe sahip çıkabilenlerin ve onu bugüne uyarlayabilenlerin olacaktır. Öyleyse, gelecek bizimdir.

100. Yıl heyecanımız

Sabri Erdemlioğlu

Dünyada ve ülkemizde yaşanan kapitalizmin krizi derinleştikçe, ülkemize özgü çelişkiler yumağı daha da çözümsüzleşiyor. İktidar en başta ekonomik krizini yönetemiyor, ülke borç batağında, bir de üstüne pandemi tehlikesi eklenmiş durumda.

Tabii ki, bu koşullar altında, en başta işçi sınıfı ve tüm sektörlerde çalışan emekçiler daha çok eziliyor. Salgının ilk günlerinden bu yana, patron-iktidar ortaklığında, üretim sürecinin hız kesmeden sürmesi kararlaştırılıyor ve işçiler hiçbir önlem alınmadan salgının ortasına sürülüyor. Anormal normalleşmedir bunun adı.

Geçtiğimiz günlerde, THY çalışanlarının özlük haklarına işveren güdümlü sendika, Hava-İş, işveren (devlet) girişimleri ile saldırılabiliyor, Dardanel’de patron işçilerini işyerine hapsetmeye cüret edilebiliyor.

Çalışanların büyük kısmı, rezil en az ücretin yarısına mahkum edilip, zorunlu izne çıkarılıyor, başka bir işte çalışmasına izin verilmiyor. İşten çıkarmalar, patronlara sözüm ona yasak ama birikmiş tazminatını işverene bırakıp istifa etmek serbest!

Pandemi koşullarını işverenler için fırsata çeviren ve işçinin tazminat hakkına da göz koyan iktidar çevreleri, daha da ileri gidip çevrelerindeki “sanatçı” bozuntularına; “emekli maaşları kaldırılsa, büyük bir yük kalkar ekonominin üstünden” dedirtebiliyor.

Kısacası; yaşam, tüm halkımız için ateşten bir gömlek olmuş durumda.

Kısaca göz önüne getirmeye, dikkatleri üzerine çekmeye çalıştığımız bu panorama çok eksik. Yukarıda dile getirdiklerimiz sadece birer örnek.

1980 darbe yıllarından bu yana, işçi sınıfı üzerinde yoğunlaşan ve ne yazık ki başarılan sendikal ve politik örgütsüzleştirme sonucu sindirilen işçi sınıfı ve tüm toplumsal güçlerde bir hareketlenme, zayıf da olsa kendini gösteriyor. Kadınların gösteri ve direnişleri bunun bir göstergesi. Tüm halkımız, Ayasofya olayı ile gündeme gelen kılıçlı namaz gösterilerinden çok rahatsız. Dayatılmak istenen siyasal İslam koşullarını reddediyor, rahatsız ve endişeli, karşı koymak, tavrını göstermek istiyor. Ama, etkili, cesaretli bir muhalefet yok.

Ülkemizde ve dünyada yaşanan ekonomik-politik krizin sorumluları bellidir. Latin Amerika’da, Ortadoğu’da, Afrika’da ve dünyanın başka bölgelerinde mazlum halklar, emperyalist ülkelerin ateş çemberine alınmış, her türlü doğal, yeraltı-yerüstü zenginlikleri, işbirlikçi-gerici hükümetler desteği ile talan edilmekte, doğal çevre geri dönüşümü olanaksız bir hoyratlıkla tahrip ediliyor.

Bütün bu gidişe, iktidarda olsun, muhalefette olsun, tüm burjuva partileri, kendi içlerinde didişmekten başlarını kaldırıp bakmıyorlar, bakmadıkları gibi, bu sürecin parçası olma sevdasındalar.

Siyasal İslamcı AKP eliyle ve AKP politikalarına uyum gösterme çabasındaki CHP pasifizmi ile bugünlere getirilmiş Türkiye’de, laik cumhuriyet ilkeleri can çekişme sürecinde.

Geleceğimiz, çocuklarımızın yarınları, o çok üstüne düştükleri ülke bütünlüğümüz, büyük tehlike altında. Bu uyduruk muhalefet halkımızın hiç bir sorununa sahip çıkamaz!

Buna bir dur diyecek olanlar, halkın beklentilerinin ve haklarının gerçek savunucuları, sadece ve sadece komünistler ve çevrelerindeki laik demokratik cumhuriyet ve seküler yaşamı savunanlardır.

Bu karşı çıkışta, 2020 10 Eylül’ünde 100’üncü yılını kutlayacağımız TKP’nin, kökleri ulusal kurtuluş savaşında yatan tarihsel mücadele geleneğinin çok önemli bir yeri var. Bugünlerde ülke çapında toptan bir mücadele ağının acilen örülmesi görevi ile karşı karşıyayız. Tarih ve emekçi halkımız bu görevi biz komünistlere vermiş durumda. Bu görevi yerine getirmek için, geleneği bugüne ve geleceğe taşıyacak yeni bir atılım ruhuna gereksinim var.

Bu sayfalarda, bir süredir yayınlanan röportajlarda dile getirilen duygularda ve partimizin ısrarla vurguladığı belgelerinde bu ruh var; bu kalıtım canlı sahiplerinin aktardıkları zengin mücadele deneyimlerinde var. Her biri 1920’li yıllarda başlayan dayanılmaz burjuva terörü altında, geçtiğimiz yılların zorlu koşullarında, Bağımsızlık, Demokrasi ve Sosyalizm uğruna verilen mücadele süreçlerinde gerçekleşmiştir. Yine gerçekleştirebiliriz.

Bu yazı; bu mücadele ruhunun yeniden TKH saflarında diriltilmesine aracı olsun.

Unutmayalım, yığınlarla birlikte örgütlü mücadele edersek, kazanırız.

Tarihsel görevimiz budur! Gelecek, geleneğe sahip çıkabilenlerin ve onu bugüne uyarlayabilenlerin olacaktır.

Öyleyse, gelecek bizimdir.