Sendika Uzmanı Can Şafak: Ortak güç birliği içinde olmaları gerektiğini düşünenlerdenim

Bugüne baktığımızda da benim gördüğüm; TKP’nin geleneğinden geldiğini söyleyen farklı farklı siyasi partiler var. Bunlardan birisi de Türkiye Komünist Hareketi, Sınıf Tavrı hareketi. Bütün bu farklı hareketlerin olması bence olumlu.

Sendika Uzmanı Can Şafak: Ortak güç birliği içinde olmaları gerektiğini düşünenlerdenim

10 Eylül 1920’de temelleri atılan TKP’nin 100. Kuruluş yıldönümü dolasıyla işçi sınıfı mücadelesi militanlarından, sendika uzmanı ve yazar Can Şafak’la görüştük. Tarihsel TKP saflarında bulunan Can Şafak, TKP’nin gelişimini ve tarihini bizimle paylaştı.

– Can Şafak Bey merhaba, 80 öncesi sınıf hareketini ve sol siyasetin kendisini sizin gözünüzden dinleyebilir miyiz?

Şimdi 80 öncesinde bir kere 1974’ten başlamak gerekiyor. 1974, 12 Mart’tan Türkiye’nin çıktığı yıl olarak kabul edilir, bir genel af ilan edildiği… 12 Mart’tan hemen önce bir sol içindeki bölünmeler olmuştu. Bu bölünmelerin üzerinden 1974’te yeniden bir toparlanma başladı ve bu toparlanma çeşitli kollardan gelişti ve yeni bölünmelerle gerçekleşti bu toparlanma. 1974’te, bu süreç içinde ben Devrimci Gençlik hareketi içindeydim, o zaman henüz Dev-Yol olmamıştı. Devrimci Gençlik olarak bir örgütlenme, bir çevre oluşmuştu. O zaman hareketin içindeydim. 1974’ten 1980’e kadar olan dönem aslında 6 yıllık bir dönem, kısa ama son derece hareketli bir dönem. 1974 sonrasında özellikle, 1976 sonrasında da bu harekete damgasını vuran siyasi çizgilerden birisi o dönemin tarihsel TKP çizgisi oldu. Çeşitli alanlarda örgütlenerek son derece kitleselleşen bir Türkiye Komünist Partisi hareketi bu döneme önemli ölçüde damgasını vurdu ve iz bıraktı. Bunu 1973 açılımına bağlamak elbette doğru bir yaklaşım. 1973’te böyle bir perspektif öne koyuldu, 1971 döneminin hemen ardından birtakım insanların yurt dışına çıkıp TKP’yi aradıkları bir dönem oldu ve bu insanlar kanalıyla Türkiye’de bir TKP süreci başladı.

Şimdi benim asıl üzerinde konuşmak istediğim nokta TKP’nin geleneği. Neden TKP bu kadar kitleselleşebildi, bu kadar geniş bir ağa yayılabildi, toplumun bütün kesimlerinde önemli ölçüde güç ve destek buldu? Bunu tabii TKP’nin geleneğinde görmek lâzım, geleneğinde aramak lâzım diye düşünüyorum. TKP geleneği derken bir kuruluş dönemi, çok eskiye uzanan bir kuruluş dönemi var TKP’nin. 10 Eylül 1920 olarak söyleniyor ama 1920’den önce de yurt içinde ve dışında çeşitli komünist gruplarının örgütlenme faaliyetleri var. Bunlardan birisi Mustafa Suphi kolu. 1920 ve bunu takip eden bir, iki yıl içinde, Türkiye içinde ve dışarıda (Rusya’da olsun, Almanya’da olsun, Anadolu’da olsun, İstanbul’da olsun) çeşitli çevreler, komünist çevreler var ve 1925’teki TKP’nin Akaretler’de yapmış olduğu Kongre (2. Kongre diye anılan kongre) aslında bu sürecin, kuruluş sürecinin tamamlandığı bir kongre ve Türkiye’nin en eski, en köklü partilerinden birisi TKP, bu anlamda baktığımız zaman. Tarihi çok gerilere giden bir siyasi parti ve 1980 sonrasında oluşan 1970 sonrasında oluşan pek çok siyasi hareket aslında TKP’nin kuruluş dönemine sahip çıkanlar. Yani hangi harekete bakarsanız bakın, hepsi bu döneme sahip çıkar.

Bu dönemde TKP’nin 1951 tevkifatına kadar işçi sınıfı içinde de bir örgütlenme arayışı içinde olduğunu biliyoruz. Özellikle tütün işçileri arasında bir faaliyetleri var ve çeşitli direnişler içinde TKP’nin rolü var. Böylece işçi sınıfı içine de bu dönemde giren bir siyasi parti olmuş. TKP’nin çok önemli bir yanı bence, Türkiye’nin kültürel yapısına önemli katkılarda bulunan insanları, önemli büyük sanat ustalarını, edebiyatçıları, şairleri, yazarları bünyesinde toplayabilmiş, onları etkileyebilmiş, onların dünya görüşünü şekillendirebilmiş bir siyasi hareket olması. Bunların en başında tabii Nâzım Hikmet gelir, Orhan Kemal gelir, Abidin Dino gelir bir ressam olarak, yine Balaban TKP’nin etkilediği insanlardan birisidir. Ruhi Su, TKP davasından yargılanmıştır. TKP’ye üye olduğu için yargılanan büyük ustalardandır. Zihni Anadol vardır, yine Vedat Türkali vardır, bunlar aynı zamanda romanlarında ve yazılarında TKP’nin tarihinden de önemli izler, önemli süreçler aktarırlar topluma ve bu TKP’liler kanalıyla partinin politikası ve partinin görüşü aslında toplumun kültürel dokusuna çok derinden işlemiştir. Yani sanılandan çok daha derindir Türkiye’de TKP’nin kültürel alanda, sanat alanında ve hatta siyasi alanda katkıları. 1973 açılımına kadar olan dönemden de söz ediyorum. Bu dönemdeki katkıları son derece önemlidir ve derin izler bırakmıştır.

Yine bu dönem içinde bir sendika örgütlenmesi geleneği TKP kanalıyla ortaya gelmiştir, bu “46 sendikacılığı” dönemi, 1946’da. Esat Adil ve Dr. Şefik Hüsnü kanalıyla örgütlenen iki grup sendika vardır ki bunlar ‘46 sendikacılığı geleneğini yaratırlar. Birbirlerinden farklı tarzları olmakla birlikte ikisi de TKP’nin içinden gelen insanlar ve TKP’nin sendikalarla olan ilk bağlarını da daha bu tütün işçileri ve o sürecin ardından legal sendikal örgütlenmesi anlamındaki bağlarını da oluşturan, bunun ilkelerini ortaya koyan sendikalardır ancak tabii kısa ömürlü oldu. Egemen güçler bu sendikaları ve bu sendikaları kuran iki siyasi partiyi o dönem (Biri Türkiye Sosyalist Partisi, öbürü Şefik Hüsnü’nün partisi) iki partiyi ve bu sendikaları kapattı. Yani partiler kanalıyla kurulan sendikaları kapattı ancak bu kapatsa da 1946 sendikacılığı Türkiye’de önemli bir sendika geleneği olarak varlığını sürdürüyor. Bugün de varlığını sürdürdüğünü kabul etmek gerekir bir tarihsel süreklilik açısından baktığımızda.

1961’e geldiğimizde, mesela TİP’in oluşumu sürecinde 12 sendikacı tarafından kuruluyor ve daha sonra Mehmet Ali Aybar’ın başa gelmesiyle birlikte sosyalist bir çizgiye oturuyor. Bu TİP’in içinde de TKP’lileri görüyoruz, bunlarda TİP’in politikalarını yönlendirmeye çalışan TKP’liler ve ‘68 kuşağı içinde de TKP’nin etkisini görüyoruz.

Yani bu ‘68 gençliği, büyük ölçüde TKP’nin geleneğinden gelen Mihri Belli’nin son derece etkisi altında kalan, MDD politikasını savunan çok önemli bir kesim vardır gençlik hareketi içinde. Bunlar üzerinde Mihri Belli’nin etkileri son derece önemlidir. Yine bu dönemde TKP geleneğinden gelen, bu 1925’teki TKP’nin 2. Kongresi’nde de yer alan Dr. Hikmet Kıvılcımlı’nın da yine bu dönemde etkileri, izleri vardır.

Yani ‘68 kuşağı üzerinde de TKP’nin bir etkisinden söz etmek lâzım. Özellikle MDD politikası, TKP’nin daha önceki izlediği Komintern politikalarına da bağlı olarak ortaya koyduğu siyasi önermelere çok yakın politikalardır. İşte Mihri Belli’yle daha sonraki o dönemlerde partinin resmî politikası arasında nüanslar vardır ama MDD; TKP orijinli bir politika, daha doğrusu TKP’nin politikalarının izlerini taşıyan önemli bir siyasi önerme olarak 1968’lerde, 1970’te ortaya çıkan bir siyasi görüş, bir çözümleme önerisi olmuştur ve bu etkiler 1973 açılımına kadar olan dönemde TKP’nin Türkiye’de hem kültürel alanda hem sanat alanında, edebiyat alanında ve Türkiye’deki sol siyaset üzerinde gerçekten önemli izler bıraktığını ortaya koyuyor. Mesela Nâzım Hikmet’in şiirlerinde TKP’nin tarihinden önemli süreçler anlatılır (Benerci şiirinde, bunun gibi birçok şiirinde) ve Nâzım Hikmet’in Türk toplumu üzerindeki etkisi, hatta Dünya Edebiyatı üzerindeki Nâzım Hikmet’in etkisi, TKP’yi Dünya Edebiyatı alanında da tanıtan bir önemli etkidir ve 1973 açılımına gelir.

Yani senin söylediğin 1980 öncesi ve sonrası döneme baktığımızda, yani 70’lere baktığımızda, 1973 açılımı ile Türkiye’de yeni bir (hem TKP açısından hem Türkiye’de sosyalist hareketin gelişimi süreci açısından) dönem ortaya çıkıyor. Bunun tabii geri planında böyle bir gelenek var, yani uzun bir köklü tarihe dayanan ve birçok toplumun içinde kabul görmüş pek çok kanaat önderi diyebileceğimiz sanatçı, edebiyatçı, bilim insanını bünyesinde toplayan böyle bir gelenek var ve 1973 açılımının ardından da ki bunun etkileri, 1973 açılımın özellikle, 1976 sonrasında ortaya çıkmaya başlıyor. Yepyeni bir TKP ile karşılaşıyoruz aslında. Yani; 1976’dan sonra, 1980’e kadar olan dönemdeki TKP aslında genç bir parti sayılır bir bakıma; çünkü çok kitlesel bir hâle gelmiş bir parti. Toplumun bütün alanlarında, bütün sosyal sınıflarda (gerek işçi sınıfı içinde, öğretmen hareketinde, memur hareketinde, köylü hareketi içinde) önemli bağlar yaratan ve önemli bir destek bulan, önemli bir kitleyi kendi politikası çevresinde toplayan yeni bir hareket.

Tabii 1973 açılımının ardından harekete katılan kadrolara baktığımızda farklı siyasi çevrelerden kadroların (Partizan grubunun, GSB’nin, toplu olarak katılan kadroların ve pek çok sosyalistin) bu gelişime ayak uydurarak TKP içinde, TKP politikaları çevresinde toplandığını burada görüyoruz. Burada tabii memur örgütlenmesi önemli, TÖB-DER, şimdiki örgütlenme önemli, öğretmenler arasındaki örgütlenme önemli, yine kooperatifçilik alanında, bu Halk-Koop örneği mesela son derece önemli ve etkili olmuştu. Köy-Koop’larda TKP’nin önemli bir gücü vardı ama asıl TKP’nin yeşerdiği yer, 1976 sonrasında sendika hareketi oldu.

Yani, DİSK içindeki TKP’nin rolü son derece etkilimde önemli oldu. Çeşitli kavramlar ortaya çıktı. DİSK’in jargonu değişti, TKP’nin kullandığı kavramlar işçi sınıfı içinde yaygınlaştı (Savaşım gibi, Utkan gibi, Saylav gibi). İşçi hareketi öğrendi bunları, bunları konuşur oldu. Sınıf ve kitle sendikacılığı kavramı geldi ilk defa 1976’da DİSK içinde. Bütün bunlar TKP’nin etkisiyle, TKP’nin doğrudan etkisiyle ortaya çıkan değişimlerdi ve DİSK’ten başlayan bu hareket, bu Güzelce’nin genel sekreter olduğu DİSK’in 1975’teki genel kurulunun ardından başlayan bu hareket, DİSK’e alınan yeni uzmanlar kanalıyla ki bu uzmanların bir kısmı TKP’liydi bir kısmı daha sonra TKP’li oldu ama TKP çizgisinde olan uzmanlar kanalıyla başlayan bu hareket başta Maden-İş olmak üzere, birtakım sendikalarda büyük güç oldu. Burada tabii Mehmet Ertürk’ün adını anmak gerekir. Maden-İş’in genel sekreteriydi.

Bu sürecin hâlâ tartışılıyor olması güzel bir şey; yani geçmişteki bir siyasi oluşumun, bir siyasi partinin sendikalar üzerinde uyguladığı politikalar ve bunların yarattığı sonuçların anlaşılması ve bundan ders çıkarılması adına bunların bugün tartışılıyor olması güzel bir şey. Bu dönemde tabii TKP’nin DİSK içindeki bu faaliyetleri, Maden-İş ağırlıklı olarak yürüttüğü bu faaliyetleri içinde birtakım sol içindeki ayrılışlara neden olan uygulamalar olduğunu da biliyoruz. Bunların da tartışılıp bunlardan birer ders çıkarılması gerektiğini düşünüyorum. TKP tarihiyle ilgili olarak TÜSTAV’ın bu konuda Komintern belgelerini Türkiye’ye getirip herkesin kullanımına açmış olması çok önemli bir avantaj. Eskiden olmayan bir şeydi bu, yani bizim 1970’lerde-1980’lerde sahip olmadığımız büyük bir avantaj. Mesela buralardan yola kalkılarak TKP’nin bir tarihsel gelişim sürecinin ortaya çıkartılması, tartışılması bence büyük önem taşıyor.

-TKP’nin 100. Yılına dair görüşleriniz nelerdir?

TKP’nin özellikle Türkiye toplumu üzerindeki dolaylı ve dolaysız etkilerini ortaya koymak, bunları tartışmak bence önem taşıyor. Bugüne baktığımızda da benim gördüğüm; TKP’nin geleneğinden geldiğini söyleyen farklı farklı siyasi partiler var. Bunlardan birisi de Türkiye Komünist Hareketi, Sınıf Tavrı hareketi. Bütün bu farklı hareketlerin olması bence olumlu. Yani ben ille aynı çatı altında birleşilmesi gerektiği görüşünde olanlardan değilim. Ben plüralist, yani çok çeşitli görüşlerin ortaya konduğu bir platform yaratılabilirse, ancak farklı görüşler özgürce tartışılabilip bundan sonuçlar çıkartılabilirse bunun kıymetli olduğunu düşünüyorum. Bu bakımdan, bu siyasi oluşumların hepsine eşit uzaklıkta duruyorum. Saygılı bir mesafede duruyorum.

Mutlaka birleşmek, aynı çatı altına gelmek gerekmiyor ama ortak bir demokrasi mücadelesinin verildiği bugün, yani var olan adaletsizliğe karşı, kadınlara yönelik şiddete karşı, uygulanan neo-liberalist politikalara karşı sınıf hareketinin çıkarları yönünde ortak bir platform oluşturması gerektiğinin, bu hareketlerin tümünün, TKP geleneğinden geldiğini iddia eden ve etmeyen hareketlerin, sosyalist hareketlerin tümünün böyle bir ortak güç birliği içinde olmaları gerektiğini düşünenlerdenim.