Seçilmiş kadınlar, kadınların seçtikleri

1923 yılında kadınlara seçme ve seçilme hakkı Mecliste tartışılmış; ancak bir kısım milletvekili ''kadının yeri evidir'' anlayışını dile getirmişlerdir. AKP'li Özlem Zengin tam da bu geleneğin devamcısı ve temsilcisidir.

Türkiye’de kadınların seçme ve seçilme hakkını kazanmasının yıl dönümü dolayısıyla bir programda konuşan AKP Grup Başkanvekili Özlem Zengin “5 Aralık, Türk kadınına seçme ve seçilme hakkı verilmesi ile alakalı bir gündür. Çok önemli bir gündeyiz. Fakat bu hakkın oy verme anlamında kullanılması 2013 yılına kadar olmuştur. Oy verme ile ilgili olarak. Ama 2013 yılında ilk defa 5 tane kadın milletvekilimiz başörtülü olarak meclise girdiler. Ama başörtülü olarak meclise girebilme yani seçilme hakkının gerçek manada kullanılması ilk defa 2015 seçimlerinde olmuştur.” ifadeleri ile gündemde ilk sıralara yerleşti.

Anlatım bozukluğu Zengin’in kendisine aittir. Anladığımız kadarıyla alışageldiğimiz İslamcı hareketin mağduriyet söylemine bir yenisini eklemiş. Zengin’in daha önce de Meclis Genel Kurulunda ”AKP iktidara gelene kadar kadının adı yoktu” açıklamaları hafızalarımızdaki tazeliğini koruyor. Hakikaten sıdkımız sıyrıldı bu lakırdılardan…

Yüz yıla yaklaşan Cumhuriyet tarihinin uzun bir döneminin İslamcı hareketin önünü açmak için canla başla çalışan sağ iktidarlarını bir tarafa bırakalım. 12 Eylül darbesi ile halkın devlet yönetimine katılımının en önemli aracı olan örgütlenme hakkının yasaklandığı bir dönemde gerici hareketin önünün nasıl açıldığını hiç unutmadık.

İşçilerin, emekçilerin, kadınların, gençlerin örgütleri, dernekleri, sendikaları, siyasi partileri kapatılırken, yöneticileri ve üyeleri tutuklanırken, işkencelerden geçirilirken ve öldürülürken ya da vatandaşlıktan çıkarılırkenİ darbeciler eliyle ”Türk-İslam sentezinin devletin resmi ideolojisi haline getirildiğini, İslamcı hareketin bile isteye iktidara taşındığını da…

Cumhuriyet’in yüz yıllık tarihinin son on sekiz yılında ise cumhuriyetin tasfiyesi için canla başla çalışan bir iktidar ile karşı karşıyayız.

On sekiz yılını geride bırakan AKP’nin demokrasiden ne anladığı ortadadır.

Başkanlık sistemi ile somutlanan, parlamenter rejimin tasfiye edildiği, meclisin bir tasdik kurumu haline dönüştürüldüğü, padişahlık özentisi tek adam rejimini kuran bir gerici siyasi öznenin temsilcisi olarak konuşuyor Özlem Zengin.

İçişleri Bakanı’nın iftiharla açıkladığına göre 151 belediyeye kayyum atayan bir partinin temsilcisi olarak yapmaktadır bu açıklamaları.

Anayasa Mahkemesi’nin kararlarına rağmen seçilen milletvekillerinin vekilliklerini gasp eden, cezaevine gönderen, yargının bağımsızlığının esamesinin okunmadığı Yeni Türkiye’nin temsilcisidir Özlem Zengin. Kaybettiği seçimi iptal eden bir iktidarın sözcüsüdür.

Milyonlarca işçi ve emekçinin talebi için ”ayaklar baş olursa kıyamet kopar” diyerek sınıfsal konumunu açıkça sergilemiş bir hükümetin temsilcisidir.

Söz konusu kadınların hakları ise, Mecliste kimin hakkını savunduklarını da bilmek isteriz.

”Eşitlik fıtrata aykırı” lafını düstur edinmiş bir anlayışın temsilcisi olduğunu hatırlatalım Zengin’in, on sekiz yıllık iktidarları döneminde artan kadın cinayetlerini de…

Kadın eylemlerinin yasaklandığı, her türlü hak arayışının polis müdahalesi ile karşılaştığı AKP’nin yeni Türkiyesi’nde, kadın cinayetleri, kadına yönelik şiddet ve kadın yoksulluğunun araştırılması konusunda meclise sunulan onlarca önerge de AKP’li ve iktidar ortağı MHP’li vekillerin oyları ile reddedilmiştir. Yine İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin toplumsal cinsiyet eşitliği komisyonu kurulması önerisi AKP’li meclis üyelerinin oylarıyla engellenmiştir.

Kadınlara seçme ve seçilme hakkının tanınması Cumhuriyet’in kurulması ile birlikte mecliste tartışılan önemli başlıklardan biri olmuştur. Osmanlı’nın son dönemlerinde kadınların yükselen mücadelesi kurtuluş savaşı yıllarında devam etmiş Cumhuriyet’in kurulması ile ivme kazanmıştır.

1923 yılında kadınlara seçme ve seçilme hakkı Mecliste tartışılmış; ancak bir kısım milletvekili ”kadının yeri evidir” anlayışını dile getirmişlerdir. AKP’li Özlem Zengin tam da bu geleneğin devamcısı ve temsilcisidir.

Seçme ve seçilme hakkının kazanılması toplumların gelişmişlik seviyelerinin göstergelerinden biri olarak kabul edilir. Geçtiğimiz yüzyılda genel oy hakkı işçi sınıfının önemli mücadele başlıklarından biridir. Seçme ve seçilme hakkı, feodalizmin ortadan kalkması ile önce mülk sahibi erkeklere tanınan bir ayrıcalık olmuştur. Fransız İhtilali sonrası tüm erkeklere tanınan bu hakkı, kadınların da elde edebilmesi ise büyük mücadelelerden sonra gerçekleşmiştir. Kimi ülkelerde ilkin burjuva kadınlara bir ayrıcalık olarak tanınan bu hak işçi kadınların mücadelesi neticesinde bütün kadınlara tanınmış, Sovyetler Birliği’ninin kurulması ile ilk olarak gerçek anlamda hayata geçirilmiştir.

‘İdeolojiler öldü, kimlikler ortaklaştırır’ anlatısıyla insanlığa ve milyonlarca emekçiye en büyük ihanetin sahibi liberal tayfaya bir kez daha hatırlatmak isteriz, kadınların ortak bir ideolojisi yoktur. Çıkarları farklı olan ve farklı ideolojilere sahip kadınlar vardır.

Özlem Zengin kadınların değil siyasal İslamcı bir partinin temsilcisi olarak konuşmaktadır ve ülkemizde emekçi kadınların gericilikle kuşatılmasının sözcülüğüne soyunmaktadır. Pandemi ile birlikte iyiden iyiye su yüzüne çıkan ekonomik krizin, artan sömürünün ve yoksulluğun icracısı bir iktidarın mensubudur ve bu sömürü düzeninin devamından yanadır. Bunun için seçilmiştir ve bu ideolojiyi seçmiştir. Tıpkı bugün Mecliste bulunan ve aynı misyonla hareket eden diğer AKP’li kadın milletvekilleri gibi. Tıpkı muhalifliğe soyunan ancak tarihsel gerçekleri maniple etmekte, sola düşmanlıkta diğer sağcılardan geri kalmayan Meral Akşener ve dava arkadaşları gibi. Ve tıpkı 90’lı yıllarda binlerce operasyon yapmakla gurur duyan, Sivas’ta yakılan aydınlarımız için ”çok şükür otel dışındaki halkımız zarar görmedi” diyerek dalga geçen Tansu Çiller gibi.

Çiller’in Başbakanlığından feyz almadığımız gibi bugün sadece kadınları mevcut düzenin esaretine ikna etmek için kadın olduklarını hatırlayan milletvekillerinden de, parti başkanlarından da feyz almadığımızı ifade edelim.

Dünya Halklarına kan kusturan, cihatçı çeteler eliyle bölgemizi kana bulayan Amerika Birleşik Devletlerinin Eski Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice’ın icraatlarını unutmadığımız gibi seçilen yeni devlet başkanı yardımcısı Kamala Harris’in kadın olmasından da feyz almıyoruz… Dün gericiliği özgürlük diye pazarlayanlar, bugün Kamala Harris’in başkan yardımcılığını da kadınlara umut olarak pazarlamaktadırlar. Ancak mızrak çuvala sığmamaktadır. Kimlik siyaseti sermaye uşaklığını ve gericiliği örtmeye yetmemektedir.