RÖPORTAJ | Kurtuluş Kılçer: Gündelik işlerle oyalanmıyoruz, bizim misyonumuz büyük!

Türkiye Komünist Hareketi Merkez Komite üyesi Kurtuluş Kılçer haftalık gazete Sosyalist Cumhuriyet'e konuştu.

RÖPORTAJ | Kurtuluş Kılçer: Gündelik işlerle oyalanmıyoruz, bizim misyonumuz büyük!

Türkiye Komünist Hareketi Merkez Komite üyesi Kurtuluş Kılçer haftalık gazete Sosyalist Cumhuriyet‘e konuştu. Gazetenin bu haftaki sayısında yayımlanan röportajda Kurtuluş Kılçer, kapitalizmi, siyasal gelişmeleri, sosyalist hareketi ve özelde TKH’yi anlattı.

Sosyalist Cumhuriyet: Salgın sonrası dünya eskisi gibi olmayacak deniyor. Dünya kapitalist sisteminin yeni bir döneme gireceğini düşünüyor musunuz?

Kurtuluş Kılçer: Öncelikle, ifade etmek isterim ki, bazı tarih dışı yorumlar var. Örneğin salgının yıkıcı sonuçlarının nedeni olarak uygarlık ya da modernite diyen bazı görüşler ortaya atılabiliyor. Bunlara itibar etmiyoruz. Yaşadığımız dünya sisteminin bir adı var ve bugün yaşanılan kriz adlı adınca bir kapitalizm krizi. İnsanlığın tarihsel gelişimini yadsıyan bu tür tarih dışı görüşler bir tarafa bırakarak başlayalım.

Şimdi bu açıdan bu işin ideolojik bir tarafı bulunuyor. Salgınla birlikte ortaya çıkan durum, bize göre kapitalizmin yetersizliğini, başarısızlığını ve yanlışlığını ortaya koymuştur, bir kez daha. Eşitsizlik, sömürü, adaletsizlik gibi sermayenin liberalizm ya da demokrasi diye sunduğu sistemin bütün zaaf ve yanlışları ortadayken, salgın bir kez daha piyasa düzeninin bütün gerçeğini ayrıca açığa çıkarmış bulunuyor. Tarihin sonu, medeniyetler çatışması, küreselleşme gibi kapitalizmin zaferini ilan girişimleri bugün çökmüştür. İlk söylenmesi gereken budur. Bu anlamıyla liberal ideolojinin dün gündeme getirdiği tezler bir bir geçersizleşmiş bulunuyor.

Şimdi tartışılan şudur; kapitalizm, ders çıkarır mı? Salgın sonrası kapitalizm tekil tekil ülkelerde ve bir dünya sistemi olarak emperyalizm kendini “dizginler ya da revize eder mi?”

“LİBERAL EKONOMİ SAĞLIK HİZMETİ DAHİ VEREMİYOR”

Doğal olarak bu soruya verilen yanıtlar, ideolojik bir çerçeveyi barındırıyor. Liberallerin tam olarak ne dediği belli değil. Küreselleşme dedikleri süreç bugün emperyalist güçler arası çelişkilerin daha da derinleşmesine denk gelirken salgın sonrası neo-liberalizmin çöküşünü nasıl teorize edecekler, açıkçası merak konusu. En azından bunun serbest piyasacı liberaller açısından büyük bir teorik yenilgi olduğu su götürmez bir gerçek. Liberal ekonomi, sağlık hizmeti dahi veremiyor, neyi teorize edebilecek, bunu göreceğiz.

Sosyal demokrasi, sosyal devlet diyor! Şimdi bir de yeni toplumsal düzen diye bir şey ortaya çıktı. Özünde insanların da referans aldığı şey 1929 bunalımı sonrası, daha korumacı bir ekonomik model anlamına gelen ve devletin devreye girdiği Keynesçi model. Bir diğer tartışılan şey ise daha otokratik yönetimlerin ortaya çıkacağı yönünde. Tıpkı faşizmin yükselişi gibi.

Öncelikle belirtilmesi gereken şu: Emperyalist merkezler darbe almıştır. Bu darbenin etkilerini bertaraf etmek amacıyla tekil tekil emperyalist merkezlerin daha “bencil” davranacağını öngörebiliriz. Buradan emperyalist merkezler arasındaki çelişkiler daha da artabilir, fay hatları daha da kalınlaşabilir. Şimdi salgının birinci derecede etkilediği toplumsal kesim şüphesiz işçi sınıfı. Ekonomik krizi daha da derinleştirecek olan salgın sonrası emeğin yoğun sömürüsü yerine daha hafif sömürüsünü beklemek polyannaca bir tutum. Tersine hem emperyalist sistemdeki çelişkilerin daha da artacağı, hem emperyalist güçlerin daha bencil siyasal ve ekonomik kararlara yöneleceği ve hem de bunun için kendi işçi sınıfı üzerindeki emek sömürüsünü artacağı gündeme gelecektir.

Salgın sonrası yeni bir dönem açılacak mı sorunuza şu eki yaparak tamamlayıcı yanıt vermek isterim. Evet yeni bir dönem açılacak. Bu dönem 1990’larla başlayan ve kapitalizmin üstünlüğünü vaaz eden ideolojik üstünlük dönemi bittiğini ilan eden bir dönem olacaktır. Bugün sosyalizm insanlığın önünde gerçek bir alternatif haline gelirken, dünya kapitalist sistemin derin bir krize doğru yönelmesi ile önümüzde işçi sınıfının hareketleneceği bir dönemi işaret etmektedir.

“AKP SIKIŞMA YAŞIYOR”

S. C. : Türkiye’ye gelirsek, salgın tartışmaları yürütülüyor. AKP, salgında başarılı mı başarısız mı tartışmaları yerine biz başka bir şey soralım. Türkiye’nin yakın dönem siyasetinde ne görüyorsunuz? Örneğin bir erken seçim olası mı? Düzen siyasetinde muhalefetin çapı nereye kadar uzanır? Bir de darbe tartışmaları konusunda neler söylemek istersiniz?

Kurtuluş Kılçer: Bugün AKP, IMF kapısına gitmem derken ABD Merkez Bankası’nın kapısını çalmış durumda. Türkiye’nin döviz rezervlerinin çok azalması, özel sektör başta olmak üzere iç ve dış borcun büyüklüğü, devletin yağma siyaseti üzerine kurduğu ekonominin yaratmış olduğu toplumsal eşitsizlik ve bunun doğrudan sonucu olarak işsizliğin artması gibi olgularda gördüğümüz üzere ekonomik krizin derinleştiği bir tabloyu herkes okuyor, görüyor. AKP iktidarının, bugün en büyük sorunu bu ekonomik kriz. Başından itibaren yabancı sermaye girişine bağımlı kılınan ekonomik modelin sonuna gelinmiş durumda. Emperyalist merkezlerin verili ekonomik daralmayı bertaraf etmek için piyasaya para pompalaması AKP’nin beklentilerinin başında geliyor.

Ancak açık olan bir şey var. O da Türkiye’de işsizlik artıyor, yoksulluk artıyor, eşitsizlik derinleşiyor, Türkiye daha derin bir krize doğru gidiyor. Burjuva düzen, ekonomik kriz karşısında büyük bir sıkışmaya doğru gidiyor. Bu sıkışmanın çözülmesi yollarından birisi seçim olacaktır. Kehanette bulunmak yerine, düzenin sıkışma içinde olduğunun görülmesi, bizce daha önemli.

Bununla birlikte AKP’nin politik olarak da sıkışmasını bilelim. Kendi içinden iki muhalefet çıkaran AKP’nin iktidarını sürdürmesinin yolu MHP ile ittifakı korumaktan geçiyor. AKP’nin MHP’ye muhtaç olması, MHP’yi bir kez daha kilit parti haline getirirken aslında bugün devlette AKP ve MHP ittifakı somut olarak karşımızda. Bu açıdan bir yeni seçimin ya da seçim sisteminin değişimi en başta Bahçeli’nin tavrıyla ilgili olacaktır.

Bununla birlikte AKP’nin piyasacılığı ve gericiliği Amerikancılıkta buluşurken dış politikada yaşadığı gerilim, iç siyasette yerli ve milli yalanına çarpıyor, kılıfıyla sunuluyor. Ya da başka bir deyişle Türkiye iç ve dış siyasette belirleyici olguların başında küresel sisteme entegre olmuş ekonomik yapı ile Ortadoğu’da emperyalist tercihler geliyor. Bu ikisinde de AKP’nin sıkışma yaşadığı açık olsa gerek.

DARBE SÖYLEMLERİ ÜZERİNDEN MAĞDURİYET

Ve dikkat ediniz, AKP bir konsolidasyon ihtiyacı içinde. Bu yüzden darbe tartışmalarına sarılıp duruyor. 28 Şubat, 15 Temmuz günlerini büyütüyorlar ve buna iç örgülerinin kuvvetlenmesi için ihtiyaç duyuyorlar. Bu aslında AKP’nin zayıfladığının başka bir kanıtı olarak okunmak durumunda. Muktedir AKP Meclis’i devre dışı bırakmış, yargıyı kendisine bağlamış, bürokraside kendi kadrolaşmasını yaşama geçirmişken bugün AKP karşıtı darbe gündeminin hiçbir karşılığı bulunmuyor. Bakınız daha 2 ay önce benzer bir gündem geldi yine, benzer bir tartışmayı ısıttı AKP. O zaman tartışma FETÖ’nün siyasi ayağıydı ve bu meselenin üzeri tam da bu tartışmayla kapatılmıştı. Şimdi de AKP, öküz altında buzağı arayarak darbe tartışmasından medet ummaktadır, ya da bir şeylerin üzerini örtmeye çalışmaktadır.

AKP ekonomide, dış politikada, iç siyasette, kendi içinde ciddi krizlere gebe. Bunları ‘darbe söylentisi üzerinden mağduriyet’ yaratarak ötelemeye çalışmaktadır.

Bütün bu tabloyu üst üste koyduğumuzda bizler açısından kritik nokta şudur: Düzen siyasetinde zemberek sıkışıyor ve düzen siyasetinin iç dengelerine yedeklenmeden devrimci bir siyasal çizgiyi güçlendirmek gerekiyor. Düzen siyasetinin rüzgarına kapılmak ile sosyalist bir seçeneği örgütlemek. Bizim derdimizin, ikincisi olduğu bütün dostlarımız tarafından biliniyor zaten. Bu açıdan biz devrimci bir odağı-seçeneği güçlendirmeye çalışıyoruz, sosyalist solun makus talihini yenmesinin biricik yolunun buradan geçtiğini düşünüyoruz.

S. C. : 1 Mayıs’ı nasıl değerlendiriyorsunuz? 130 yıl sonra ilk kez sokaklara çıkamadı işçi sınıfı? Ve sokağa çıkma yasağı dolayısıyla balkonlarda kutlanan bir 1 Mayıs oldu...

Kurtuluş Kılçer: Tüm dünyada salgının neden olduğu kısıtlarla kutlandı 1 Mayıs. Sokakta kitlesel kutlanmaması, evlerde kutlanmak zorunda kalınması konusu yerine reel olarak çalışmak zorunda kalan sınıfın siyasi temsiliyeti sağlanabildi mi, salgın bahanesiyle hak gaspına uğrayan emekçi sınıfların gündemi toplumsal bir gündem haline getirilebildi mi, sınıfın tarihsel talepleri dillendirilebildi mi ve işçi sınıfı 1 Mayıs’ta renk verebildi mi? Bunlara bakmak daha önemli diye düşünürüm.

Ama öncelikle 1 Mayıs akşamında balkonlarda 1 Mayıs kutlamasının yaygınlığı mutlaka not edilmek durumundadır. Ülkemizin sosyalizme kapalı olduğu ya da uzak olduğu vs. gibi tezlerin bir karşılığının bulunmadığını bir kez daha görmüş olduk. Tersinden ülkenin cumhuriyetçi, laik, yurtsever, emekten yana güçleri 1 Mayıs’ta işçi sınıfının 1 Mayıs marşını sokaklara taşıması başlı başına önemli görülmeli. İşin bir boyutu bu.

“TKH 1 MAYIS’I İŞÇİLERLE KUTLADI”

İkinci boyutu ise bu 1 Mayıs’ın sanal kutlamaya sıkıştırılmasıdır. Buna itiraz ediyoruz. Patronlar işçi sınıfına teşekkür ediyor; market işçisine, sağlık emekçisine, kargo işçisine vs. Üretim Türkiye’nin bir çok fabrikasında devam etti salgın günlerinde. İşçi sınıfının bu büyük fedakarlığı ya da zorunluluğu karşısında 1 Mayıs’ların sanal ortamlarda kutlanması bize sendikaların gayri-dürüstlüğünü ve gayri-ciddiliğini bir kez daha göstermiştir. İşçilerin çalışma zorunluluğu gündeme geldiğinde işçi haklarını hatırlayan sendikalar, ama söz konusu 1 Mayıs olunca salgın kısıtlarının arkasına saklanarak 1 Mayıs kutlamasını teğet geçmeleri normal görülemez! Bu olmaz! Bunu zaten sermaye sınıfı yapıyor! Hem çalıştırıyor hem hakkını yiyor hem de teşekkür ediyor!

Türkiye sosyalist hareketinin de benzer bir fotoğraf verdiğini ne yazık ki söylememiz gerekiyor. 1 Mayısı işçi sınıfıyla birlikte kutlamak yerine önceden hazırlanmış kasetlerle internet ortamında kutlama yoluna gitmek devrimci bir tarz değildir! Şantiyelerde işçiler yok muydu, market işçileri yok muydu, sağlık emekçileri yok muydu, çalışan fabrika yok muydu? Ha 1 Mayıs günü olmasa da öncesinde de 1 Mayıs pekala çalışmak zorunda kalan işçilerle birlikte ve bir şekilde kutlanabilirdi. İşçilerin çalıştığı mekanlara gitmek, oradan işçilerle temas etmek, işçilerin sesini duyurmak mümkündü. Bu niyet sorunudur? Kimse salgının arkasına saklanarak sanal devrimcilik oynamamalı… İşçi sınıfı sokakta, fabrikada, işyerinde mecburen çalışıyor, ama devrimciler evlerde 1 Mayıs kutluyor, bu olmaz! Bunun salgın dolayısıyla alınması zorunlu önlemlerle, kısıtlarla ilgisi yok.

1 Mayıs’a baktığımızda TKH’nin Kazancı yokuşu anması, Sınıf Tavrı’nın öncülüğünde sanatçılardan 1 Mayıs klibi, DİSK’e dönük saldırı ve balkonlarda 1 Mayıs kutlaması, 2020 yılının 1 Mayısının renkleri oldu. İlk iki başlıkta komünistlerin ve özelde TKH’nin bir etkisi olduğunu da belirtmek isterim. TKH tarafından aynı şekilde işyeri ve atölyelere ziyaretler ve bir inşaat şantiyesinde 1 Mayıs’ı işçilerle kutlamasının da ben ayrıca altını çizmek isterim.

S. C. : Burada TKH’nin neler yapıyor, yapacak sorusuna bağlayarak devam etsek…

Kurtuluş Kılçer: Partimiz Türkiye Komünist Hareketi’nin özgün bir misyonu bulunuyor. Türkiye’de işçi sınıfının partisini kurmak, büyütmek, Türkiye siyasetinde etkin bir özne haline getirmek. İkinci olarak, tam da bununla aynı anlama gelmek üzere, gerçek bir komünist partisinin temellerini atmak. Aynı zamanda tarihsel TKP’nin mirasını geleceğe taşımak. TKH, adından da anlaşılacağı üzere bu misyonla kendisini ifade ediyor ve bunun için sağlam bir komünist örgütünün inşasını önüne koymuş durumda.

Bu açıdan gündelik mücadeleyle oyalanmıyoruz, daha tarihsel bakıyoruz. Sosyal medya solculuğu, sosyal medyada etkilenme sayıları gibi Türkiye sosyalist hareketine bulaşan sağlıksız tarzdan olabildiğince uzak durmak istiyoruz. Etkili siyaset bugün sanal seslenme ile karıştırılıyor örneğin. Sanal seslenme ile devrimci ve sosyalist siyaset arasında bir fark var. Bizim amacımız sosyalist siyaseti etkili hale getirmek. Bunlar farklı şeylerdir ve TKH olarak biz bugün ortalama solculuğun dışında bir hedefle ve stratejiyle mücadeleye yaklaştığımızı ifade etmek isterim. Tüketen ve tepkisel bir solculuk yerine uzun soluklu örgütlü ve devrimci bir siyasal hattın örülmesini doğru bulan TKH, bugün sosyalizmin bir politik güç olarak ortaya çıkmasının derdindedir.

PARTİ’NİN 100. YILDÖNÜMÜ

Bugün her şeyin çok kolay olmasını istiyoruz, çok tepkisel davranıyoruz ve aynı zamanda çok bireysel davranıyoruz. Ancak sınıfın örgütlenmesi, Partinin örgütlenmesi ve öncesinde örgütün örgütlenmesinde emek vermeyenlerin biz geleceklerinin olabileceğini düşünmüyoruz. Taraftar olabilirsiniz ama büyük dönüşümlere imza atamazsınız. O yüzden günü yaşamak ile tarihi örmek arasındaki farkın da herkes tarafından görülmesi lazım. Buradan mücadeleyi ileriye ötelemek gibi bir anlam çıkaran olursa gerçekten niyetini sorgulamak lazım. TKH’nin örneğin 1 Mayıs pratiği, bu söylediklerimizle birlikte ele alındığında, solun geriye çekildiği dönemde sokağa çıkan tek hareket olarak görülmesi bakımından önemlidir.

Partimizin, bir önemli misyonu daha vardır. O da sosyalizmin bir seçenek haline getirilmesi. Bugün “yeni toplumsal düzen” diye bir söz söylenmeye başlandı. Nedir? Sosyal devlet mi, sosyal demokrasi mi, liberal demokrasi mi? 1 Mayıs sloganımızda dediğimiz gibi ‘dünyayı sosyalizm kurtaracak’, bugün en başa yazacağımız şey sosyalist Türkiye’dir! Belirsiz bir biçimde ‘yeni toplumsal düzen’ gibi söylemlere gerek olmadığını doğrudan sosyalizmin bugün tek ve gerçek seçenek olarak gündeme getirilmesi gerekmez mi?

Partimizin 100. Yıldönümü. O yüzden bu dönem Türkiye Komünist Hareketi olarak 100. Yıl kutlama programını merkeze alan bir çalışma planlamış bulunuyoruz. Bununla birlikte Partimiz il ve ilçe kongre sürecinde… Bugün salgın bu başlıkta Partinin planlarını ciddi bir biçimde bozmuş olsa da Haziran ayı itibariyle il ve ilçe kongre süreçlerimizi tamamlamak istiyoruz. Türkiye Komünist Hareketi, kuruluşunun 100. Yıldönümünde ayrıca Parti çalışmalarında bazı yapısal dönüşümleri de planlamaktayız. Bu dönüşümleri hayata geçirilmesi için yaz dönemi bizler açısından çok yoğun geçecektir. TKH, sosyalist siyaseti, işçi sınıfının temsiliyetini ve 100 yıllık komünist geleneği taşıyacak bir parti haline dönüşme kararlılığını adım adım yerine getirmektedir.

*Röportaj ilk olarak Sosyalist Cumhuriyet gazetesinin son sayısında yayımlanmıştır. Gazetenin tamamına buradan erişilebilir: