RÖPORTAJ | Azerbaycan - Ermenistan gerilimine tarihsel bir perspektiften bakmak

Ermenistan - Azerbaycan geriliminin öncesini, kökenini tarihçi, yazar, KHK’lı akademisyen Candan Badem’e sorduk.

RÖPORTAJ | Azerbaycan - Ermenistan gerilimine tarihsel bir perspektiften bakmak

Ermenistan ve Azerbaycan’ın Karabağ üzerindeki gerilimi, artan askeri tansiyon ve bölge ülkelerinin konuya dahli gözleri bir kez daha bölgeye çevirdi.

Kimi çevreler konuyu 1990’lardan itibaren değerlenirken, kimisi 1921 Kars anlaşmasına kadar götürdü. Dönemin Sovyetler Birliği’ni, hatta Stalin’i bir kez daha karalamak için bu tansiyon kalkan yapıldı, antikomünist histeri depreşti.

Konuyu ve daha önemlisi bu gerilimin öncesini, kökenini tarihçi, yazar, KHK’lı akademisyen Candan Badem’e sorduk. İşte Badem’in Manifesto’yla paylaştığı değerlendirmeler:

Candan hocam, biliyorsunuz, Ermenistan-Azerbaycan gerilimine dair bir dizi yorum yapılıyor. Geçtiğimiz günlerde milliyetçiliği de aşan, anti-komünist histerinin uyandığını gördük; örneğin Hürriyet gazetesinde. ‘Karabağ geriliminin fitili Stalin tarafından yakılmıştı’ denilerek; ilginç bir biçimde 1921’e işaret ediliyor. O yüzden bugüne dönmeden evvel, geçmişe dönük bir değerlendirmenizi alabilir miyiz?

Öncelikle şunu söylemeliyim, ne yaparsanız yapın dünyanın hiçbir yerinde milliyetçileri tatmin edemezsiniz. Birbiriyle çıkar çatışması olan, hele hele toprak üzerinde çatışması olan iki ayrı milliyetçi tarafı aynı ölçüde tatmin edecek bir çözüm yoktur. Yani bazı sorunların çözümleri iki milliyetçi tarafın dışında olmak zorundadır. Azerbaycan ve Ermenistan’ın Karabağ meselesi de böyledir. Her iki tarafın milliyetçisini de aynı anda tatmin edecek bir çözüm yoktur. Bunu ne Stalin ne de başka biri gelse, dünyanın en akıllı bilgisayarları bir araya gelse çözemez. Çünkü her iki taraf da belirli bir toprak parçası üzerinde egemenlik iddia ediyor. Ve bunları bu iddiadan vazgeçirmek mümkün değildir.

Dolayısıyla Stalin’i suçlamak çok ucuz bir yöntemdir. Yani Stalin ne yapsaydı mesela bunları tatmin edecekti? Öncelikle bunu tespit edelim… İkincisi, suçlu arıyorsak, 1920-21’de oralarda sınırlar tespit edilirken TBMM hükümeti de işe karıştı. 1918’de Bakü’ye kadar, hatta Dağıstan’a kadar giden İttihatçıların ‘Kafkas-İslam ordusu’ dedikleri ordu da var orada. Osmanlının emperyalist saldırılarını gizlemek isteyen Hürriyet gibi yandaş medya, yani Türk milliyetçiliğinin saldırılarını normal karşılayan bu medya Sovyet çözümünü beğenmiyor. Beğenmeyebilirsiniz, dediğim gibi hiçbir çözüm mükemmel değildir, bu tür konular karmaşıktır ve mükemmel çözümü yoktur. Dolayısıyla en ayrıntılı, en ince düşünülmüş bir çözüm de getirseniz beğenilmeyebilir. Peki siz ne öneriyorsunuz? Diyorsanız ki ‘Karabağ tamamı ile Azerbaycan’ın olmalı’, o zaman da Ermeniler mutsuz oluyor.

Bunun çözümü nedir peki? İki tarafı nasıl mutlu edeceğiz? Ucuz, milliyetçi propagandalar işi anlamamıza engel olur. İşin tarihsel gerçekliğine baktığımızda her iki taraf da hak iddia edebilir. Dolayısıyla o konulara girmek bizi bir yere götürmez, 50 yıl geriye gidersiniz, 100 yıl geriye gidersiniz, 200 yıl geriye gidersiniz; ki bunu her iki tarafın milliyetçileri yapıyor.

Gerçek şu ki, Rusya imparatorluğu içinde Ermeniler, Azeriler, Gürcüler ve diğer milletler dağınık bir şekilde yaşıyordu. Bazıları bazı yerlerde daha kompakt yaşıyordu ama Kafkaslar’da yanyana iki köyden biri Müslüman biri Hristiyan, biri Gürcü biri Azeri, biri Azeri biri Ermeni olabiliyordu. Böylesine bir coğrafyada daha sonra ulusal cumhuriyetler kurmak mutlaka birtakım sorunları getirecekti. Sovyet sistemi bana göre en uygun çözümü bulmuştu, yani katmanlı bir çözüm bulmuştu. İşte ulusal cumhuriyetler, onların içinde özerk bölgeler ve herkesin nerede olursa olsun anadilinde eğitim alma olanağı. Böylece olabildiğince herkesi memnun edebilecek bir çözüm bulmaya çalışmışlardı. Hatta şunu da söyleyebilirim ki Stalin’in bir hatası varsa o da Karabağ’ı Azerbaycan’a bağlamak olmuştur. Bizim milliyetçilerin dediğinin aksine, Karabağ’ı Azerbaycan’a bağlaması belki de daha hatalıydı. Çünkü Karabağ’da yaşayanların çoğu Ermenidir. En son Sovyet döneminde Karabağ’ın yüzde 80 nüfusu Ermeniydi. Yani bir yerde yaşayan çoğunluk Ermeni ise onların Ermenistan Cumhuriyetine bağlanması olması daha normal, daha doğru bir çözüm gibi görülebilir. Ama tekrar ediyorum ne yaparsanız yapın her çözüme mutlaka bir muhalif olacaktır. Dolayısıyla ben de ideal çözüm sadece budur demiyorum; ama oradaki nüfusa bakarsak Karabağ’ın Ermenistan’a bağlanması daha doğru olurdu.

Sovyetler zamanında Azerilerle Ermeniler arasında bir kavga yoktu, çünkü sınırlar itibariydi. Sınırlar bugünkü gibi insanları engellemiyordu, bütün Sovyet ülkesi bütün Sovyet vatandaşlarının ortak ülkesi idi. Azeriler ve Ermeniler evleniyordu; Erivan’da Azeriler yaşıyordu, Bakü’de Ermeniler yaşıyordu. Halbuki her iki tarafın milliyetçileri daha sonra Sovyet Birliğini yıktılar ve bağımsız olunca daha iyi olacaklarını düşünürken aksine savaş ve çeşitli yolsuzluklar bataklığına saplandılar. Her iki ülke de bugün demokrasiden uzaktır ve deyim yerindeyse Sovyet mirasına sahip çıkmamanın, ona ihanet etmenin bedelini ödüyor halklar.

Her iki ülkeyi yöneten oligarşik tekeller savaşı körüklüyorlar; ama halk savaşmak istemiyor. Bakın, Azerbaycan’da sınırları kapattılar, neden, çünkü insanlar kaçıyor. Böyle milliyetçi hamaset palavraları atan politikacılar kendi çocuklarını göndermiyorlar savaşmaya. Kimse savaşmak istemiyor. Belki Ermeni tarafı daha çok savaşmak istiyor, o yüzden askeri olarak belki onlar başarılı oldu. Ama bugünkü duruma dair biz sosyalistlerin şunu da tespit etmesi gerekiyor, Ermenistan daha saldırgan durumdadır. Yani Ermenistan sadece Karabağ’ı degil Karabağ dışındaki Azerbaycan’ın 7 rayonunu yani 7 ilçesini daha işgal etmiş durumdadır. Bu yörelerde yaşayan binlerce Azerbaycanlı Türk, yerinden yurdundan olmuş durumdadır. Ermenistan ilk önce bu işgale son vermelidir. Karabağ üzerinde görüşmelere başlayabilmek için en azından Ermenistan’ın ve Karabağ’daki Ermenilerin yönetiminin bu yedi ilçeyi boşaltmaları gerekiyor. Azerbaycan tarafının da Karabağ’da yapılacak bir referandumu kabul etmesi gerekiyor. Azerbaycan ‘10 yıl sonra referandumu kabul ederim, 10 yıl benim elimde kalsın’ diyor; bu da tabii kabul edilebilir bir talep değil.

Ben, her iki ülkedeki mevcut oligarşik diktalar devam ettiği sürece bir çözüm olacağını düşünmüyorum. Düşük yoğunluklu savaş devam edecek, halklar bedel ödemeye devam edecek maalesef. Çözüm yeni bir sosyalizm, yeni bir Sovyetler Birliğidir. Bölgede bir devrim ancak halklara bir çözümü getirebilir. Gürcistan da benzer şekilde bedel ödemiştir. Abhazya’yı kaybetmiştir, Güney Osetya’yı kaybetmiştir. Yani Sovyetleri yıkmak halklara özgürlük de getirmemiştir, mutluluk da getirmemiştir.

Azerbaycan tarafı Türkiye’nin doğrudan müdahalesinin olmadığını söylüyor. Rusya ile işbirliğimiz daha fazla diyor. Rusya keza dışişleri bakanı aracılığı ile bir çağrı yaptı, iki ülkeyi Moskova’ya davet etti. Rusya’nın ve İran’ın bölgeye ve bu gerilime dahlini değerlendirebilir misiniz?

Herkesin bildiği gerçekler dışında bir şey söylemeyeceğim. Rusya her iki tarafın kavgalı olmasından memnun, çünkü arabulucu rolünde. İran da memnun, her ikisinin de güçlenmesini istemez. İran özellikle Azerbaycan’dan çekindiği için Ermenistan’ı destekler geleneksel olarak. Bu aktörler bu sorunu çözmek için arabuluculuk etme girişimlerinde bulunacaktır ve dediğim gibi bir süre sonra ortalık biraz durulacak, sonra başka bir zamanda gene patlak verecektir. Bu böyle devam edecektir, ben nihai bir çözüm bulunabileceğine inanmıyorum.

Peki, Sovyetler Birliği’nin bölgeye dair bulduğu çözüm ne idi?

Sovyetlerin çözümü ‘ulusların kendi kaderini tayin hakkına’ ve “özde sosyalist, biçimde ulusal” ilkesine dayanıyordu. SSCB ulusların gönüllü birliğinden yanaydı. Yani, bir arada yaşama kültürüne sahip olan halkların olabildiğince büyük birlikler kurmasını istiyordu. Nitekim Sovyetler Birliği tarihte ilk kez böyle kurulmuş bir devlet tipidir. Yani birlik tipi bir devlet olarak bir ilktir Sovyetler Birliği. SSCB’den önce biliyoruz Sovyet Rusya vardı. Kafkasya’da uzun süre, Gürcistan’daki Menşevikler, Ermenistan’daki Taşnaklar ve Azerbaycan’daki Müsavatçı milliyetçiler Sovyet rejimini kabul etmediler; çünkü bunlar burjuva milliyetçileriydiler ve bunlar kendi kendi burjuva egemenlik alanlarını kurmak istiyorlardı. Emperyalistler ile ilişkili olmak istiyorlardı. Örneğin, Gürcistan milliyetçileri Bolşevikleri sevmiyorlardı; çünkü Alman emperyalizmine meylediyorlardı. Gürcü Menşeviklerin lideri Jordaniya, Bolşevikleri görmektense Alman emperyalistlerini tercih ederim bile diyordu. Taşnaklar İngiliz ve Fransız emperyalizmine bel bağlamışlardı. Azerbaycan milliyetçileri de Osmanlı ittihatçı emperyalizminin yardımını alacağını sanıyorlardı. 1918 mayıs ayında bu üç Kafkas cumhuriyeti bağımsızlıklarını ilan ettiler ve o zamanki ittihatçı hükümet, Enver-Talat-Cemal paşalar hükümeti Gürcistan’ın bağımsızlığını tanırken Azerbaycan’ı tanımadı. Çünkü Azerbaycan’ı kendi topraklarına katmak gibi emperyalist emelleri vardı.

Sovyet çözümü ise gönüllük temelinde, ayrılma hakkını içeren cumhuriyetler temelinde sosyalizmi kurmaktı. Nitekim önce Kafkasya Federe Cumhuriyeti kuruldu, sonra bu cumhuriyet üç ayrı cumhuriyete bölündü. Fakat bu cumhuriyetler içinde de belli etnik azınlıkların yoğun yaşadığı yerlerde yine özerk bölgeler kurmaya çalıştılar. Bunların tabi yaşayabilir olması gerekiyordu. Yani bölgede bir özerk idarenin yaşaması için belli bir nüfus yoğunluğu ve gerekir. Dolayısıyla bazı küçük birlikler yaşamadı, mesela Kürtler için kurulan, özerk denilen ama özerkliği de tartışılan bir bölge vardı -Kızıl Kürdistan- o yaşamadı. Bunun sebebi de yine Moskova değil bir takım objektif sebeplerdir.

SSCB sözkonusu olduğunda milliyetçiler bize her şeyi Moskova’nın kötü niyetleri ile açıklamaya çalışırlar ama gerçek hayatın problemleri daha karmaşıktır. Kafkaslar’da da dediğim gibi karmaşık bir nüfus yapısı vardı. Örneğin çarlık döneminde Erivan’ın nüfusunun yarısı Müslüman (Türk ve Kürt) idi; ama öte yandan Tiflis’in ve Bakü’nün de üçte biri Ermeni idi. Şimdi milliyetçiler bir tarafı görürken öteki tarafı göstermiyorlar. Mesela Azeri milliyetçisi diyor ki “Erivan’ın nüfusunun yarısı falanca yılda Azeri idi.” Doğru ama Bakü’nün nüfusunun yarısı da Ermeni idi. O ne olacak? Veya Tiflis’in…

Rusya imparatorluğunun idari bölümleri etnik temelde değildi. Rusya için öyle bir durum yoktu, sadece bölge sistemi vardı, vilayetler (oblastlar ve guberniyalar) vardı. İnsanlar nerede iş varsa oraya gidip çalışıyorlardı. Örneğin Bakü’de petrol sektörü gelişince her milletten insan orada yaşamaya başladı. Bakü’de Rus da yaşıyordu, Ermeni de, Azeri de. Şimdi ulusal cumhuriyetler kurulunca ister istemez merkezkaç kuvvetler devreye girdi. Herkes artık kendi ulusal cumhuriyetinde belli ulusal kadroları oluşturmak için, o dili bilen insanları tercih ettiler ve her ulusal cumhuriyet kendi içindeki etnik oranını arttırmaya çalıştı. Bunu en çok yapan da Ermenistan idi. Sovyet Ermenistanı titüler etnisitesinin en yüksek oranda temsil edildiği cumhuriyetti. Azerbaycan ve Gürcistan örneğin daha kozmopolit yerlerdi. Fakat Ermenilerin de bir sıkışmışlık sendromu yaşadıklarını, Osmanlı’da bir soykırım yaşayıp, Anadolu’dan sürülüp görece küçük bir alana sıkışmış olduklarını da unutmamız gerekiyor.

TBMM yönetimi örneğin Nahcivan için özerklik istedi ve aldı; bunu da Bolşeviklere dayatabildi. Batum yöresindeki Müslüman Gürcüler, Acaralılar için bile özerklik istedi. Düşünebiliyor musunuz, Acaralılar Gürcü ama sadece dinleri farklı diye o zamanki TBMM, onlara dahi özerklik istedi; ama kendisi kime özerklik verdi? Hiç kimseye… Kürtlere değil özerklik, adını bile tanımadı; fakat başkaları için bu hakları isteyebildi. Şimdi burada bir hata varsa, Stalin’in bir hatasından söz edeceksek; “aslında TBMM’nin bu taleplerine boyun eğmesi bir hataydı” diyeceğiz. Sadece Stalin’i değil Lenin’i de katacağız hatta. Çünkü tamamen üniter, tamamen tek tipçi bir cumhuriyet, tamamen milliyetçi hatta neredeyse ırkçı anlayışları olan bir cumhuriyet geliyor; kendisi kimseye hiçbir hak vermezken sizden kendine yakın gördüğü bazı halklar için özerklik talep ediyor. Dolayısıyla bizim milliyetçilerimize hatırlatmamız gereken de budur: Sovyetler, Lenin ve Stalin bir hata yaptıysa eğer; sizin lehinize olan bir hata yaptılar.