Resimlerin ardında İbrahim Balaban

İbrahim Balaban, genç yaşından itibaren dönemin aydınları sayesinde “Komünist İbrahim” olmuştur ve bunun sonucunda resimlerin ardında yeni bir insan oluşmuştur. Yağlı boyasını, tuvalini, kalemini örgütlü bir geleceğe emanet bırakmıştır.

Resimlerin ardında İbrahim Balaban

Geçen sene, 9 Haziran 2019 yılında kaybettiğimiz İbrahim Balaban’ı ardında bıraktığı birçok eseriyle hatırlıyoruz. Bazı eserleri Nâzım Hikmet’in şiirlerine, bazı eserleri bu şiirlerin bestelerine konu olmuştur. Örneğin; Bahar, Mapushane Kapısı, Harman gibi tablolarını Nâzım Hikmet öyle bir şekilde betimlemiştir ki; resimlere baktıkça oradaki kadınların, çocukların, tutsak erkeklerin, tarlada çalışan köylülerin, hatta uzun yol tepmiş bir hayvanın hislerini yeniden anlarsınız.

Onun bu özgünlüğü ve yeteneği, Abidin Dino’nun “elleriyle görmesini bilen ressam” olarak nitelemesini sağlamıştır. Ancak İbrahim Balaban’ın resimleri, kitapları, aldığı ödülleri haricinde, bir özelliğiyle daha hatırlamalıyız: İbrahim Balaban, Nâzım Hikmet’in öğrencisidir ve şairimizin TKP’li kimliğinden ve mücadele yolundaki direngenliğinden etkilenen bir ressamdır. Etkilendiğini, kitaplarına dahi konu olan “Şair Baba ve Damdakiler”den , “Nâzım Hikmet ve Biz”den ve “Nâzım Hikmet’le Yedi Yıl”dan anlıyoruz. Henüz 16 yaşında, yaşadığı olayların tesiriyle hapishanelere girip çıktı ve genç yaşında, Bursa Cezaevi’nde, kitaplarına konu ettiği Nâzım Hikmet’le tanıştı. Şairimiz, onu resim alanına yönlendirerek toplumcu sanatını en iyi biçimde göstermesine vesile olmuştur.

Sanat Anlayışı ve İdeolojisi

İbrahim Balaban’ın toplumcu sanat görüşünde farklı bir gerçekçilik çözümlemesi vardır. Vardığı çözümleme, ideolojisinin yapı taşını belirlemiştir. Ona göre gerçekçilik, yalnızca var olanın aktarılması mevzusundan ibaret değildir. Eserin üstünde duracağı konunun mutlaka değerli bir yan taşıması gerekir. Konunun özünü bir kabuğa benzetir ve ikisinin birlikte bir değişim geçirdiğini, yeni kabuklar bularak üretimine devam ettiğini düşünür. Daha açık ifade etmek gerekirse; herhangi bir görüntünün resmini çizemeyeceğini, bunun bir amacının ve anlamının olması gerektiğini belirtir. Biz ise bunu, tablolarındaki insan merkezli, hikâyesi olan mesajlarından anlıyoruz. İşte bu yüzden; yalnızca tabloları yüzünden bile cezaevinde uzun süre tutuklu olarak kalmıştır.

İnsanlığın kurtuluşunu hedefleyen görüşleri yüzünden birçok sergisi basılmış ve saldırıya uğramıştır.

Nâzım Hikmet’in örgütlülük anlayışının izinden gittiği için gözaltında sorgulanmalara ve yargılanmalara maruz kalmıştır.

“Şair Baba”sından aldığı felsefe, sosyoloji, siyaset eğitimleriyle birlikte sosyalist ideolojiyle tanışmış ve cezaevinden dışarı çıktığı süreden itibaren ilişkisini kesmemeye devam ederek Partili Nâzım’ın yolundan gitmiştir. Aynı zamanda, sergilerinin yasaklandığı ve komünist olduğu gerekçesiyle tepkilere maruz kaldığı zamanlarda dönemin TKP’li aydınları da onu yalnız bırakmamıştır.

İbrahim Balaban, genç yaşından itibaren dönemin aydınları sayesinde “Komünist İbrahim” olmuştur ve bunun sonucunda resimlerin ardında yeni bir insan oluşmuştur. Yağlı boyasını, tuvalini, kalemini örgütlü bir geleceğe emanet bırakmıştır.