Suriye diz çökmeyecek

Suriye diz çökmeyecek

25-01-2020 08:52

Suriye’de özellikle 2011’den itibaren iki taraf var. Emperyalist saldırının özneleri ile işbirlikçileri ve Ulusal İlerici Cephe içerisinde yer alarak emperyalist saldırganlığa karşı mücadele edenler.

Umut Kuruç

Ortadoğu’da hâkimiyet kurmaya dönük emperyalist çekişmelerin ve saldırıların alanı Ortadoğu’daki en önemli ülkelerin başında gelen Suriye, 1. Dünya Savaşı sonrasında Milletler Cemiyeti’nin 1922’de Fransa’ya verdiği yetkiyle yirmi yılı aşkın bir süre Fransız mandasında kalır. 2. Dünya Savaşı sonrası bağımsızlığını kazansa da, başta İngiltere olmak üzere, emperyalizmin gözünü ayırmadığı bir coğrafya olmaya devam eder.

Sovyetler Birliği’nin varlığı dünyanın bir çok yerinde olduğu gibi Suriye’de de bağımsız, halkçı ve ilerici damarı güçlendirmiş, Suriye de birçok eski sömürge gibi 2. Dünya Savaşı sonrası bağımsızlığını kazanmıştır. Bu damarın beslendiği en güçlü kaynaklardan biri bir yandan Arap milliyetçiliğiyken, diğer yandan anti emperyalizmi başa yazmış olan Suriyeli komünistler olmuştur.

İşçi sınıfı mücadelesinde 20. yüzyılın ilk çeyreğinde büyük etkinlik gösteren, birçok grev ve direniş örgütleyen Suriyeli komünistlerin bugünkü anti emperyalist tutumunun kökleri de bu tarihlerdeki sömürge karşıtı mücadelelerine dayanır. 1920’lerde emperyalizme karşı Birleşik Halk Cephesi içerisinde yer alan Suriyeli komünistler bugün Suriye’de emperyalist saldırganlığa karşı savaşan Ulusal İlerici Cephe içerisindedir.

1920’lerde Fransız mandasına karşı Suriye devrimini destekleyerek mücadele eden Suriyeli komünistler, Fransız emperyalizminin Suriye’yi Alevi, Beyrut, İskenderun, Dürzi, Halep ve Şam devletçikleri olarak bölme planına karşı Suriye’nin birliğini savunur. Bugünkü konumlanışının kökleri işte bu anti emperyalist, yurtsever damardadır.

Fransız Komünist Partisi ile dostlukları ve ülke genelinde yaklaşık iki ay süren genel grevdeki etkin rolleri 1936’da imzalanan anlaşma ile Fransız emperyalizmine geri adım attıran faktörlerdendir.  Suriyeli komünistler böylece Şam ve Halep dahil, ülke sathında parti bürolarını açarak faaliyetlerini arttırırlar.

1950’lere gelindiğinde Suriye Komünist Partisi (SKP) bölgenin en güçlü komünist partilerinden biridir. 1954 yılında yapılan seçimlerde, 1936’da SKP Genel Sekreteri olan Halid Bekdaş milletvekili seçilir. Ortadoğu’da milletvekili seçilen ilk komünisttir.

Bölgede emperyalist kampa karşı gücü temsil eden ve öne çıkan Suriye, 24 Şubat 1955’te imzalanan Bağdat Paktı’na karşı da açık tutum alır. Sovyetler Birliği ile 1957 yılında açıklanan askeri ve ekonomik işbirliği anlaşması ile birlikte bölgenin güçlü ülkesi Suriye, emperyalist hegemonya için tehdittir.

Bir yanda anti emperyalizm, diğer yanda Ortadoğu coğrafyasında bütün etnik ve dini aidiyetleri aşan ve bölgenin artık yegane laik ülkesi olan Suriye…

Sovyetler Birliği’nde Hruşçov döneminin dünya sosyalist ve komünist hareketinde de yol açtığı tartışmalar SKP içerisinde de karşılığını bulur.  Sovyetler Birliği Komünist Partisi’nin (SBKP) 1956 yılındaki 20. Kongresi, Hruşçov’un komünist hareket içerisinde tasfiyeciliğin ve sınıf uzlaşmacılığının zemin bulmasına olanak tanıyan politikaları ve «açılımları»  için zemin sağlar.

1970’lere gelindiğinde parti içerisinde tartışmanın taraflarından olan ve daha sonra Suriye Komünist Partisi (Siyasi Büro), ileriki yıllarda da Suriye Demokratik Halk Partisi adını alacak olan ve Riyad el Turk’un öncülük ettiği grup partiden ayrılırken SKP, Ulusal İlerici Cephe’ye katılır.  Ayrılan bu ekip, sonrasında, 1979-1982 yılları arasında ülkenin farklı kentlerinde Alevileri ve laikliği hedef alan katliamlar yapan Müslüman Kardeşler’in müttefiki olacaktır.

Burada bir parantez açarak, emperyalizmin uluslararası “sol” lobisinde adı çokça duyulan ve Suriyeli komünistlerin tutumunu örtecek şekilde öne çıkarılan bir isimden bahsedelim. Riyad el Turk’un halefi diyebileceğimiz bu isim özellikle uluslararası liberal çevrelerce ve düşünce kuruluşlarınca oldukça rağbet görüyor.

Bu çevrelerce aktivist, yazar ve felsefeci olarak tanımlanan Yassin al-haj Saleh 1980-96 yılları arasında kendi deyimiyle “aktivist” ve “devrimci” olduğu için Suriye’de hapis yatar. Ancak, tıpkı selefi al Turk gibi Saleh de El Kaide ve özellikle Müslüman Kardeşler ittifakını destekler ve 2011’e gelindiğinde “Aleviler mezara, Hıristiyanlar Lübnan’a” sloganıyla bilinen emperyalizm destekli Özgür Suriye Ordusu’ndan devrim bekleyecek haldedir. 2013 yılında Suriye’den ayrılan Yassin al-haj Saleh, üç yıl İstanbul’da kaldıktan sonra Berlin’e geçer. 2012’de Hollanda Dışişleri Bakanlığı’nın Prens Clause ödülüne, 2017 yılında da İsveç PEN’in her yıl cezaevindeki yazarlar günü dolayısıyla verdiği Tucholsky Ödülü’ne layık görülür. Saleh’in aktivizminin niteliği bu kısa özetten de anlaşılabileceği gibi ortadadır.

1980’lerin sonu, 90’ların başına gelindiğinde, Sovyetler Birliği’nde esen tasfiyecilik rüzgarları dünyada komünist hareketin büyük bölümünde olduğu gibi SKP içerisinde de uzun sürecek tartışmalara ve sonucunda yeni bir ayrışmaya yol açacaktır.

1989-91 yıllarında Gorbaçov’da cisimleşen ve Presteroika ve Glasnost kavramlarıyla meşrulaştırılan   tarihsel tasfiye süreci sosyalizmin ve komünist partilerin çözülüşüne yol açar. SKP de bu süreçten birçok ülkedeki komünist parti gibi nasibini alır.

1986 yılında Halid Bekdaş Gorbaçov’un tasfiyeciliğine karşı çıkarken, Yusuf Faysal bu süreci göremez ve sosyalizm adına kazanımla sonuçlanacağını düşünür. Bu karşıtlık partide yeni bir bölünmeyi getirir.

Bugün her ikisi de Ulusal İlerici Cephe içerisinde yer alan ve Suriye Halk Konseyi’nde milletvekiline sahip olan SKP (Bekdaş) ve SKP (Birleşik) bölünmesi bu sürecin sonucudur.

Ulusal İlerici Cephe içerisinde etkinliği azalan komünist partiler, 2000’lerle birlikte BAAS’ın yozlaşması, yolsuzluk, ifade ve basın özgürlüğüne dönük kısıtlamalar, siyasi örgütlenmelere dönük yasaklamalara eşlik eden liberal ekonomik modele geçişle birlikte özelleştirme politikaları ve gelir adaletsizliği karşısında etkinlik gösteremez.

Suriye komünistlerinin karşı karşıya kaldığı bu durumu dünya komünist hareketinin Sovyetler Birliği ve sosyalizmin tasfiye süreci ile birlikte zayıflamasından ayrı bir yere koymanın mümkün olmadığını söyleyelim. Kaldı ki, SKP çizgisinin işçi sınıfı ve anti emperyalist mücadeledeki tarihsel yeri bugün ve gelecek için bölgede önemini korumaktadır.

SKP (Birleşik)’in 2015’te gerçekleştirilen 12. Kongresi’nde Genel Sekreter Hunein Nemer’in “Yoldaşlar! Partimizin şu anki ana hedefi ülkeyi savunmak ve bütün sınırları içinde egemenliğini geri almaktır. Suriye Komünist Partisi hükümet içinde olsun ya da olmasın, tüm yurtsever güçlerin ülke siyasetine katılımını büyütmek için de çalışmaktadır. Bir diğer amacımız ise savaş halini kendi zenginliğini artırmak için sömüren burjuvazinin açgözlülüğüne karşı halkın çıkarları doğrultusunda bir ekonomik politika izlemektir. Suriye Komünist Partisi ayrıca, ülkemizin yeniden inşası için stratejik bir planın bir an önce hayata geçmesini beklemektedir.” sözleri ile Suriye SKP (Bekdaş)’ın, Türkiye’nin 2019 Ekim’indeki askeri harekatına karşı açıklamasındaki “Suriye Komünist Partisi tüm Suriye halkını, Suriyeli yurtseverleri güçlerini birleştirmeye çağırıyor. Anavatan, bağımsızlık, ulusal birlik için işgalcilere ve işgalcilerin her türden ve her renkten ajanına direnme konusunda Suriye’de bir geleneğimiz vardır. Suriye Arap Ordusu anavatanımızı, ulusal toprak bütünlüğümüzü savunacaktır. Suriye semalarında dalgalanan ulusal bağımsızlık bayrağımız düşmanların başa çıkamayacağı onurlu yerini koruyacaktır. Suriye diz çökmeyecek!” ifadeleri Suriyeli komünistlerin 2011’den bu yana süren son emperyalist saldırganlık karşısındaki tutumlarını açıkça ortaya koyuyor.

Suriye’de özellikle 2011’den itibaren iki taraf var. Emperyalist saldırının özneleri ile işbirlikçileri ve Ulusal İlerici Cephe içerisinde yer alarak emperyalist saldırganlığa karşı mücadele edenler.

Üçüncü taraf olarak ortaya çıkanların, tıpkı ABD emperyalizminin Irak’a dönük saldırısını “ne Sam, ne Saddam” sloganıyla karşılayanlar gibi eninde sonunda gelecekleri nokta, kendi niyetlerinden bağımsız dahi olsa, emperyalist saldırının meşrulaştırılmasını sağlamaktır.

Komünistler ve devrimciler için bugün Suriye söz konusu olduğunda bu saldırıya karşı yegane tutum emperyalist saldırganlığa açık bir biçimde karşı durmak, anti-emperyalizmden bir nebze olsun taviz vermemektir. Geçmişte olduğu gibi bu kez Suriye için “Ne ABD müdahalesi, ne Esad” gibi bir kolaycılıkla kaybedilecek zaman ve mevzi yoktur.

Dünya komünistleri, solcuları ve devrimcilerinin üzerinden geçmiş olan tasfiye silindirinden herkes nasibini almıştır. Bu nedenle emperyalizmin elini daha fazla güçlendirecek arayışlar ve Suriyeli komünistlere verilecek cin fikirler peşinde koşmak yerine iki tarafı olan bu savaşta tarihsel mirasa sahip çıkılmalıdır: Bu miras anti-emperyalizmdir ve bu toprakların, bu toprakların komünistlerinin geleneğidir.