Öncünün kim olduğunu yaşam gösterir

Öncünün kim olduğunu yaşam gösterir

05-04-2020 09:30

Şimdi herkes, en büyük tutucular, dinciler de dahil olmak üzere herkes kulağını gözünü açmış bilim insanlarından gelecek olumlu haberleri bekliyor. Öncülük böyle olur işte, öznel seçimlerin ötesine götürür insanı.

Prof. Dr. İzge Günal

Yaşam, deyim yerindeyse bazı şeyleri insanın kafasına vura vura kabul ettiriyor. İşte basından bir haber: “Dünyayı paniğe ve sıkı önlemlere sevk eden yeni tip koronavirüs salgınını hafife almayı sürdüren Brezilya’nın aşırı sağcı Devlet Başkanı Jair Bolsonaro, Brezilyalılara hiçbir zaman hiçbir şey olmayacağını savundu… “Bence Brezilya’da zaten çok sayıda insana bulaşmış olması bile mümkün, Brezilyalılarda virüsün çoğalmasına engel olacak antikorlar zaten var” dedi.1 Bunu söyledikten iki gün sonra da bilimin öngördüğü önlemleri almak zorunda kaldı. Evet gecikmişti ama yaşam kimin öncü olduğunu bir kez daha kanıtlamış oldu.

Aslında bu tip durumlara hiçbirimiz yabancı değiliz; bilim öyle bir şey ki adama camiyi de kapattırır, Cuma namazını da iptal ettirir. Üstelik bunu kimlere yaptırır? Bakalım daha neler göreceğiz. Bunları yazarken aklıma 45 yıl kadar önce okuduğum Georges Politzer’in Felsefenin Başlangıç İlkeleri’nde verdiği örnek geldi. Sözcük sözcük aynı olmasa da şöyleydi: Dünyaya bakışı materyalist de olsa, idealist de olsa herkes yolda karşıdan karşıya geçerken hızla gelen otobüse karşı önlem almak zorundadır, “ben idealistim, gerçekte bir otobüs yok, sadece benim zihnimde yarattığım bir otobüs idesi var” diyemez.

Ancak bilimin öncülüğü ya da daha doğru bir ifadeyle yol göstericiliği konusunu da abartmamak, “bilimcilik” diye adlandırılan ve “bilim asla hata yapmaz” noktasına gelmemek gerekir. Thomas Kuhn’un bilimin gelişimiyle ilgili bakışına göre yaklaşımın uygun olduğu kanısındayım, çünkü bilimin gelişimi ve yol göstericiliği arasında doğrudan bir bağ vardır. Kuhn’a göre bilimin ilerleyişi iki dönemde incelenebilir: olağan ve olağandışı bilim dönemleri. Bilimlerin tarihi, bu ikisinin sürekli birbirini izleyen bir tekrarıdır. Olağan bilim döneminde, egemen bir bilim yapma şekli, yani temel kabuller, yöntemler ve araştırma alanları vardır. Bunların tümüne paradigma denir ve bilim bu paradigmanın içinde ilerler. Olağandışı dönemdeyse, yeni buluşların yarattığı farklılıklar, keşiflerin paradigmayla çelişmesi, sonra bunların yarattığı genel bir bunalım, bunalıma tepki olarak ortaya çıkan yeni paradigmalar ve en sonunda da değişim vardır2.

Kuhn’un ayrımına göre olağan dönemde, paradigma içi dönemde bilimin yol göstericiliği zorunludur. Yukarıda verdiğim örneklerdeki gibi, bilime karşı çıkanlar da “sıkıştıklarında” bilime sarılırlar. Aslında genellikle teknolojiye değil de bilime karşı çıkarlar çünkü teknolojinin bütün getirilerinden yararlanmaya, hatta herkesten fazla yararlanmaya çalışırlar. Evrime karşı olup, getirilerini kullanmak gibi bir şeydir bu. Bugün herkesin heyecanla, umutla beklediği ve yakından takip ettiği koronavirüs salgınına karşı ilaç ve aşı geliştirme çalışmaları evrim kuramına dayanmaktadır; onun verilerini, kabullerini kullanarak yapılmaktadır. Çalışmaların içinden evrimi ve daha somut bir ifadeyle evrimsel biyolojiyi çektiğinizde geriye sadece sınama yanılma yöntemi kalır ki, başarıya ulaşma şansınız neredeyse yoktur. Şimdi herkes, en büyük tutucular, dinciler de dahil olmak üzere herkes kulağını gözünü açmış bilim insanlarından gelecek olumlu haberleri bekliyor. Öncülük böyle olur işte, öznel seçimlerin ötesine götürür insanı.

Bu arada yaşam bilim karşıtlarının yol göstericiliğini de siliyor. Televizyonlara çıkıp, kornavirüse karşı “zencefil kullanın”, “kelle paça çorbası için”, “virüs Türklere bulaşmaz korkmayın”, “bizim imanımız var bir şey olmaz”, hatta “koronavirüs diye bir şey yok, bunlar uydurma” diyen tescilli şarlatan “bilim insanları” ilk günlerde yine ekranlardayken, artık görünmez oldular. Elbette hepsi değil, “Allah hastalık yaratıp insan nüfusunun fazlasını temizliyor, yoksa aç kalırız” diyen birileri kaldı ama uzun süreli olabileceğini düşünmüyorum. Dikkat edin, aşı karşıtlarının hiç birisi görünmüyor ortalıkta.

Mustafa Kemal 1924 yılında Samsun’da şunları söylemişti: “Dünyada her şey için maddiyat için, maneviyat için, başarı için, en gerçek yol gösterici ilimdir, fendir; ilim ve fennin dışında yol gösterici aramak aymazlıktır, bilgisizliktir, sapkınlıktır. Yalnız, ilim ve fennin yaşadığımız her dakikadaki aşamalarının gelişimini kavramak ve ilerlemesini zamanında izlemek zorunludur.” Nerdeyse yüz yıl sonra bu sözleri anımsatmak zorunda kalmanın garipliği bir yana artık kimseye bilimsel gelişmeleri takip etmesini söylemek gerçekçi değil ama en azından diyalektik düşünme yöntemi, bilimsel olanı bulmayı sağlayacaktır. Bilimin yol göstericiliğini kaybetmemenin tek yolu budur bence.

Kuhn’a göre paradigmanın değişim dönemlerinde ise bilimdeki gelişmeler toplumsal değişimle koşut ilerler, yani tek başına öncülüğü kalmaz. Aslında olan şudur, toplumsal gelişme belli bir aşamaya geldiğinde üretici güçlerin gelişimi için bilimsel paradigmanın da değişmesi gerekir. Örneğin, on yedinci yüzyıl ticaret sermayesinin sorunlarından mekanik, hidrodinamik, balistik, optik, metalürjik alanlarına Newton’un getirdiği kuramsal yanıtlar ve özellikle de deniz taşımacılığında boylamın belirlenmesi çok önemliydi ve hatta bunun için ödül bile konmuştu. Newton böyle bir dönemde bu sorunu çözmüştü. Yani, Newton’un keşiflerinin öncüsü ticaret sermayesinin sınırlarını aşmak için duyduğu gereksinimleriydi. Demek istediğim, tek başına bilgi tarihin çarkını döndürmeye yetmez. Dünyayı dönüştürmenin enerjisi, toplumsal güçte saklıdır. Ancak bu toplumsal güce de gerekli silahı bilim vermiştir. Özetle ister adına paradigmanın değişimi deyin, ister üretim biçiminin değişimi, tüm büyük altüst oluşlarda öncülüğün kimde olduğu karışık hale gelir. Bu bakış bilimle bilimcilik arasındaki çizgidir de aynı zamanda.

Peki toplumsal yükseliş bilimin desteği olmadan da başarıya ulaşamaz mı? Evet ulaşabilir ama bu koşullarda toplumsal dönüşüm kalıcı hale gelmez. Sanayi devrimi öncesi Thomas Newcomen’ın yaptığı buhar makinasını James Watt’ın geliştirmesiyle birlikte artık hiçbir sektörde rüzgâr gücüyle çalıştırılan cihazların şansı kalmamıştı. Demek istediğim bilimsel gelişmeler kapitalizmden, geriye, feodalizme dönüşü olanaksız hale getirmişti. Benzer biçimde feodalizmin simgesi rüzgâr değirmenlerinden sonra da kol gücüyle çalışan değirmenlere ve köleci topluma geri dönüş olanaksız hale gelmişti.  Şunu söylemeye çalışıyorum, eğer bir toplumsal değişime bilimsel değişim de eşlik etmiyorsa, geri dönüş ve/veya kazanımları yitirme riski yüksektir.

Durum böyle. Bilimin öncülüğü, yol göstericiliği şimdi yaşamsal önemde.

 

1 https://gazetemanifesto.com/2020/asiri-sagci-bolsonaro-salgini-hafife-almayi-surduruyor-346411/

2Kuhn TS. Bilimsel Devrimlerin Yapısı. Alan Yay. Çev.: Kuyaş, N, 1995.