Mısır solunun makus talihi: Kitleler içinde erime

Mısır solunun makus talihi: Kitleler içinde erime

25-01-2020 08:45

Mısır’da yaşanan süreci anlamak için birazda Mısır ordusunu anlamak gerekir. Marksizm açısından her ordu egemen sınıfın ordusu, yani sınıfsal bir siyasal yönelim taşır. Mısır için de bu doğrudur. Fakat Mısır’daki ordu yalnızca kapitalizmin hizmetkârı değil, aynı zamanda sahibidir.

Vedat Altan

Mısırlı komünistlerin tarihini başlatmak için Ekim devrimine bakmak, başlangıç noktası olarak seçmek yanlış olmayacaktır. Ekim Devriminin etkisi tüm satıhta olduğu gibi Ortadoğu hattında da etkisini kısa sürede göstermişti. Mısır Komünist Partisi, Türkiye Komünist Partisi’nden sonra kuruldu bu coğrafyada. 1923’te Komintern’e kabul edildi. Bir kaç yıl sonra ise komşu devletlerde peşi sıra komünist partiler kuruldu. Komintern’in 6. Kongresi’nde alınan kararlar gereği Mısırlı komünistler de 6. Kongre’de alınan kararlar doğrultusunda siyasal çalışmalarını yönlendirdiler: “…Tüm sömürge ve yarı-sömürgelerde üretici güçlerin gelişmesi ve emeğin sosyalleşmesi relatif olarak azdır. Bu ve bununla birlikte yabancı hükmü olayı ve feodalizmin ve kapitalizm öncesi ilişkilerin güçlü kalıntılarının varlığı bu ülkelerdeki devrimin acil aşamasını belirler. Bu, proletarya diktatörlüğü ve sosyalist devrime hazırlığı temsil eden burjuva-demokratik devrim aşamasıdır.”

Bu kabul ile yola çıkan komünist parti kadroları ülkedeki yoğun İngiliz sömürüsünden kurtulmanın sınıf gelişkinliğini öne çıkarmanın mücadelesini verdiler. Başlangıçta her harekette olduğu gibi sınırlı bir aydın ve yarı-aydın çevresinde örgütlendiler. Kısa bir süre içerisinde kuruluşa giden yolda ciddi bir konuma gelen parti, mücadelesini bu dönemde daha fazla işçi sınıfı içerisine ve sendikalara yöneltti. Ülkedeki uçurum gitgide artıyordu, İngilizlere ait ağır sanayi içerisinde ulusal birikim yok denecek kadar azdı, esas toplumsal sorun ise feodal kalıntılar ile mücadele eksenindeydi, toprak reformu yapılmamış tarım proleterleri yoksulluk içinde debeleniyordu. 1946 da büyük grevler düzenlendi, tekstil sektöründe sendikal mücadelede güçlendi. Bağımsızlık mücadelesi ve sınıf mücadelesi parti için eş düzeyde gidiyordu.

Mısır Komünist Partisini etkisizleştiren süreç ise 1951 yılında başladı, Hür subaylar oluşumunun İngiliz emperyalizmine karşı başlattığı süreçte yer alan parti, sürece önderlik etmede yetersiz kaldı. 1953’e giden süreçte partinin militanları bağımsızlık mücadelesi içerisindeki çatışmalarda yer aldılar, kurulan cumhuriyetin etkin ama küçük bir parçası olarak var oldular. 1961’de Nasır tarafından kurulan “Arap Sosyalist Birliği” yarım milyon gönüllüsü ile ulus çapında eğitimden spora sosyal hayatın birçok yönüne nüfuz eden dev bir siyasi örgütlenmeydi. Mısır Komünist Partisi, 1962’de Arap Sosyalist Birliği’ne girmeye zorlandı ve 1965’te kendini tasfiye etme kararı aldı. Bu tarihten çıkarılacak dersler mutlaka bulunuyor; “kitleler içinde erime” ve “kitlelere öncülük” tartışması belki de en çok Mısır Komünist  Partisi üzerinden yapılmayı hakkediyor. Bir-iki istisna dışında Sovyet çizgisini izleyen bu partiler, taşıdıkları pek çok zaafa rağmen, Sovyetler Birliği’nin ‘91’deki çöküşüne kadar varlıklarını sürdürdüler. Dünyanın her yerinde olduğu gibi bu bölgedeki komünist partiler de, söz konusu çöküşün ardından ciddi bir dağılma/tasfiye sürecine girdiler. Dağılma sürecinin yol açtığı iç ayrışmada öne çıkan üç eğilimden biri, her şeye rağmen Marksist-Leninist dünya görüşünü savunmaya devam etmiştir.

Sisi’ye ve Mursi’ye karşı

Mısır Komünist Partisi genel sekreteri ülkelerindeki gelişmelere dair 2013 tarihinde TUDEH merkezi yayın organına açıklamalarda bulunmuştu. Açıklamalarında ön plana çıkan ise Mısır isyan hareketine bakış ve konumlanışlarını anlamak için önemli ipuçları içeriyor:

Askeri darbesi ile sonuçlanan sürece dair, “Söz konusu olan askerî darbe değil, Mısır halkının bu faşist yönetimi devrimci bir hücumla ortadan kaldırmasıdır. Ordu halkın iradesini yerine getirdi, halkı Müslüman Kardeşler ile silahlı terörist müttefiklerinin komplolarından korudu” saptamasında bulunuyor. Yaşanan sürece devrim diye tanımlayan sekreter devam eden süreci ise, “Bu devrim belirgin bir sosyal ve yurtsever yönelime sahip olan demokratik bir devrimdir. Devrim devam ediyor. Devrime geniş sosyal kesimler ve çeşitli siyasal güçler (liberal, milliyetçi ve solcu) katıldı. Devrimci dalganın devam etmesiyle, çeşitli siyasal duruşların niteliği daha iyi anlaşıldı, bu güçlerin eğilimleri ve devrim yolunda ilerlemeye istekli olup olmadıkları ortaya çıktı.” Sosyalist bir devrim perspektifi ile hareket etmediklerini belirten Mısırlı komünistler ülkedeki değişimde geriye gidiş olmamasını istedikleri şeklinde bir açıklamaya sahipler.

Mısır isyan hareketinde talepleri neydi peki; Mısır Komünist Partisi önümüzdeki süreçte derhal yerine getirilmesi gereken 4 talebini şöyle sıralamıştı:

1. Mübarek’in kovulması ve belirli bir süre için bir başkanlık konseyi oluşturulması
2. Bu geçiş sürecinde ülkeyi yönetecek bir koalisyon hükümeti kurulması
3. Demokratik bir sosyal devlet çerçevesinde ulusal egemenlik ilkesine bağlı yeni anayasayı hazırlayacak bir kurucu meclis oluşturulması
4. Aralarında devrim şehitlerinin de olduğu binlerce kişinin ölümünden ve yaralanmasından sorumlu olanların ve Mısır halkının değerlerini yağmalayanların yargılanması

Bugünlerde başlangıçta darbecileri destekleyen fakat daha sonra yaşanan hak ihlalleri karşısında muhalif durumuna gelen 6 Nisan Hareketi, Sosyalist Hareket gibi gruplar ve Mısır siyasetinde farklı kanatları temsil eden siyasetçiler bir kısmı tutuklu olarak yaşamlarını sürdürmektedirler.

Mısır’da yaşanan süreci anlamak için birazda Mısır ordusunu anlamak gerekir. Marksizm açısından her ordu egemen sınıfın ordusu, yani sınıfsal bir siyasal yönelim taşır. Mısır için de bu doğrudur. Fakat Mısır’daki ordu yalnızca kapitalizmin hizmetkârı değil, aynı zamanda sahibidir. Mısır ordusu bizatihi kapitalistleşmiştir, Mısır’da kapitalizmin yalnızca temsilcisi değil, kapitalizmin ta kendisi olmuştur. Burjuvazinin elinde tuttuğu bir aygıt olan ordu Mısır’da bizzat sermaye kuruluşu haline gelmiş, ordunun başındakiler kişisel olarak değil, aynı zamanda kurumsal olarak da kapitalistleşmişlerdir. Ordunun kendisi çok çeşitli alanlarda sermaye işletmektedir: Otel işletmeleri, inşaat şirketleri, elektronik, ev aletleri, giyim, gıda, finans sektörü vb. Böylece Mısır ekonomisinin büyük bir kısmı ordunun elinde bulunmaktadır. Türkiye’deki OYAK ile benzerlik gösteren bir yan taşımaktadır.

Mısır sosyalistlerinden ve komünistlerinden bahsedince Samir Amin’i anmadan geçmek olmaz; ülkenin yetiştirdiği önemli teorisyenlerden biri olup, 1931 doğumlu Mısırlı Marksist diyebileceğimiz iktisatçıdır. Bağımlılık okulunun yaratıcılarından ve en önemli figürlerindendir. Özellikle 1970’lerden itibaren katıldığı “Üçüncü Dünya”nın kalkınması üzerine tartışmalarıyla tanınır. 1988’de yazdığı Avrupa merkezcilik ve Emperyalizm ve Eşitsiz Gelişme kitabı okunması tavsiye edilir.