Kısa süreli ‘Bahar’dan İslamcı teröre Suriye

Kısa süreli ‘Bahar’dan İslamcı teröre Suriye

08-03-2020 10:19

Suriye’de savaşın ilk yılında selefiler ciddi bir güç değildi. Daha sonra IŞİD’i oluşturacak olan Irak İslam Devleti’nin Suriye’deki militanlarını saldırıya teşvik etmesi ve Irak’tan güç göndermesiyle Selefiler sahada varlık göstermeye başladı.

Hasan Dramalı

Ortadoğu’da, aydınlanmayı ve modernizmi en ileri düzeyde gerçekleştirmiş, kamucu ekonomiyi uzun süre koruyabilmiş olmasına rağmen Suriye’de Müslüman Kardeşler’in başını çektiği bir İslami muhalefet uzun yıllardır varlığını sürdürüyordu. Müslüman Kardeşler, Suriye’de 1963 ve 1982 yıllarında iki büyük ayaklanma gerçekleştirecek güce sahipti. Bu ayaklanmaların merkezi ülkenin Sunni çoğunluğa sahip şehirleri olan Hama ve Humus olmuştu.

Suriye’deki İslami muhalefet özellikle ticaret burjuvazisiyle yakın ilişki içerisindeydi. Müslüman Kardeşler’in silahlı eylemlerini, burjuvazi Baas iktidarından taviz koparmak için kullanmaktaydı. Ülkede soldan muhalefet ise iktidarı oluşturan Ulusal İlerici Cephe içerisinde siyaset yürütmekteydi. Bu durum, tarihsel kökleri de bulunan İslami muhalefetin ekonominin kötü gittiği durumlarda tek muhalif güç gibi gözükmesine sebep olmaktaydı. 1982 ayaklanması sonrası ise Müslüman Kardeşler’in gücü büyük ölçüde kırılmıştı.

İslamcı muhalefet 2011 olayları öncesi hangi kaynaklardan beslendi?

Suriye, Sovyetlerin dağılmasından itibaren liberalizasyon süreci içine girdi. Buna uluslararası politikada daha fazla dengecilikte eklendi.

Liberalizasyon süreci Baas partisinin temel ideolojik argümanlarını sarsarken, burjuvaziyle birlikte hareket eden İslamcı muhalefet için ideolojik saldırılarını yoğunlaştırma imkanı sunuyordu. Baas’ın doğrultusunun sağ kırılması, islamcı muhalefetin işaret ettiği liberal ekonominin meşruluk kazanması, ülkede liberalizasyonu baştan beri savunan İslamcıların güç kazanmasına sebep oldu.

Liberalizasyonla birlikte kamunun temel ihtiyaçlarına dönük destekler bir bir kaldırıldı, fiyatlarda yükseliş baş gösterdi. Fakat reel ücretler enflasyon karşısında aynı hızla yükselmedi. Ortaya çıkan yoksulluk, hükümet dışında yer alan neredeyse tek muhalif durumdaki islamcıların propaganda olanaklarını ciddi miktarda artırdı. Diğer taraftan ekonominin uluslararası pazarlara açılmasıyla, pek çok bölgede ciddi iflaslar ve işsizlik baş gösterdi. Bu durum mafyatik ve aşirete dayanan yerel güç odaklarıyla İslamcıların ciddi güç kazanmasını beraberinde getirdi. Özellikle mafyatik yerel güç odakları parayı kim verirse ona meyletmeye oldukça uygun yapıdaydı. Aşiretler ise geleneksel islamcı yapılarıyla, islamcıların kolay nüfuz edebileceği alan haline geldi. İslamcılar ise neredeyse tek muhalif güç durumundaydı.

Körfez ülkelerinin Suriye’de aldığı toprak ve mülkler ise, istihbarat örgütlerinin ve cihatçı güçlerinin örgütlenme, silah depolama ve saldırıları başlatma alanı haline geldi.

Irak’ta Amerikan işgalinden ve sonrasında yaşanan iç savaştan kaçan, sayıları birkaç milyonla ifade edilen göçmenler ise özellikle ülkenin doğu bölgelerine yerleşti. Bu göçmenler daha sonra başta IŞİD olmak üzere Selefi yapıların rahatça örgütlenip, militan sağladığı kitle haline gelecekti.

Müslüman Kardeşler bağlantılılardan El Kaide’cilere silahlı yapılar nasıl bir dönüşüm geçirdi?

Suriye’de 2011 yılında protestolar ilk başladığında İslamcıların etkisi yok denecek kadar azdı. Hatta Dara şehrindeki göstericiler, adlarının Müslüman Kardeşlerle anılmasına kesinlikle karşı çıkıyordu.

İslamcılar ise Arap Baharı başlar başlamaz silahlanmaya hız vermişlerdi. Özellikle güney bölgelerde körfez ülkelerinin ve batılı emperyalistlerin istihbarat örgütleri, islamcıları örgütleyip ciddi miktarda silahlar sağlamaktaydı. Kısa sürede protestolarda silahlı militanlar gözükmeye, aynı anda hem protestoculara hem de polise ateş açılmaya başlandı. Protestoları silahlı ayaklanmaya dönüştürmeye çalışan İslamcılara protestocuların önemli kısmının tepkisi evlerine dönmek oldu. Fakat İslamcılar bazı bölgelerde örgütlenmelerini tamamlamıştı bile, Müslüman Kardeşler’in güçlü olduğu bir kasaba olan Cisr El-Şuğr’da gerçekleştirilen katliam bunun en büyük örneği oldu.

Kuzeyden Türkiye’ninde Suriye’deki İslamcılara destek vermesiyle, İslamcı militanlar ciddi bir desteğe sahip olmuş oldu. Diğer taraftan Suriye yönetimiyle arası bozuk olan bazı devlet ve ordu personeli de bu yapılarla birlikte hareket etmeye başladı. Bu sıralarda Suriye yönetiminin ilan ettiği genel afla binlerce İslamcı militan serbest kalmış oldu. Ülkenin her yanında devlet güçlerine dönük silahlı saldırılar başladı. Türkiye’de eğitilen, uzun süredir ılımlı olarak kabul edilen İslamcı militanlarla, Libya’dan getirilen cihatçılar Lazkiye kuzey kırsalı, İdlib kırsalı ve Halep kırsalında kontrolü sağlamaya başladı. Bu süreçte Humus şehri ile Humus ve Hama kırsallarında belkemiğini Müslüman Kardeşler’in oluşturduğu El-Faruk Tugayları pek çok bölgeyi ele geçirmişti. Suriye’nin kuzeyinde ise genel afla salınan, Müslüman Kardeşler ve Selefi gruplarla ilişkilendirilen İslamcılar tarafından Ahrar El Şam kurulmuş ve kısa sürede sahadaki etkili güç durumuna gelmişti.

Dara kırsalında ise Ürdün ve İsrail’in desteğiyle irili ufaklı İslamcı gruplarla yerel güçler kontrolü sağlıyordu. Şam’ın Doğu Guta banliyösünde, eski bir fabrikatör, o sırada ise mafyatik bir yerel güç odağı olan Zehran Alluş tarafından, destekçi ülkelerin isteğine uygun olarak Selefi ideolojik nüanslar barındıran İslam Ordusu kuruldu ve kısa sürede Şam’ın banliyölerinin ciddi kısmını ele geçirdi. Aynı zamanda bu İslam Ordusu’nun odağından İsrail hava saldırılarına karşı Şam’ı koruyan hava savunma sistemleri vardı. Doğudaki çöllerde ise Suudi Arabistan’ın desteğiyle, Selefi ideolojiye yakın aşiretler kontrolü sağlamaktaydı.

Savaşın yayılmasıyla daha radikal ideolojiye sahip, militanları daha bağlı ve körfez ülkelerinden daha çok destek alan Ahrar El-Şam, İslam Ordusu gibi örgütler sahada kontrolü ele geçirdi. Müslüman Kardeşler bağlantılı El Furkan Tugayı ise bulunduğu sahada başat güç olmayı korusa da, Suriye ordusunun ağırlığı bu bölgeye vermesiyle hızla alanlarını kaybederek yok oldu.

Selefiler nasıl yayıldı?

Suriye’de savaşın ilk yılında selefiler ciddi bir güç değildi. Daha sonra IŞİD’i oluşturacak olan Irak İslam Devleti’nin Suriye’deki militanlarını saldırıya teşvik etmesi ve Irak’tan güç göndermesiyle Selefiler sahada varlık göstermeye başladı.

2012 yılında El Nusra cephesini kuran bu gruplar deneyimli militanlarıyla sahada hızla varlık gösterdi. Dünyanın dört bir yanından Suriye’ye gönderilen cihatçılar ise El Nusra’nın etrafında toplandı. Daha sonra IŞİD’inde dahil olmasıyla sahadaki en etkili gruplar, Selefi gruplar haline geldi. IŞİD pek çok ülkeyle girdiği savaş sonucu bitme noktasına gelirken, El Nusra sadece Suriye’ye dönük savaştığı için örtü altından süren desteğini korudu.

İdlib kırsalında yaygın olan El Nusra, Suriye Ordusu’na karşı en etkili güç olduğunu pek çok operasyonda kanıtladı. Bu da militanların El Nusra’ya geçmesine sebep oldu. En baştan beri dönem dönem diğer daha ılımlı denilebilecek gruplarla çatışmalar yaşayan Nusra, her seferinde galip çıkmayı başardı. 2017 yılında Heyet Tahrir Şam ismini alarak, diğer pek çok selefizme yakın örgütü yanına katan Nusra, 2018 yılının başında, liderliğini Ahrar El-Şam’ın üstlendiği daha ‘ılımlı’ gruplarla girdiği çatışmalarla İdlib sahasının neredeyse tamamını ele geçirdi ve bu grupların militanlarını bünyesine kattı. Şu anda İdlib sahasında Selefi anlayışa sahip Heyet Tahrir Şam, bölgenin çoğunu kontrol eden ve silahlı gücün büyük çoğuna sahip olan örgüt konumunda.