Hiçbirşey eskisi gibi olmayacaksa, gençlik nereye gidecek?

Hiçbirşey eskisi gibi olmayacaksa, gençlik nereye gidecek?

12-04-2020 09:00

Salgın geçtiğinde, asıl mücadelenin ise kapitalizm salgınına karşı yürütülmesi gerekmektedir. Salgın sürecinin pratiğinin, salgın sonrası da bir refleks olarak devam edeceği öngörülebilir.

Evrim Saldıran

Büyük toplumsal, siyasal ve ekonomik kırılmaların ya da değişim süreçlerinin bir dizi dinamiği etkilediği gibi gençliği de etkilediği, gençliğin alanlarına yönelik( temelde üniversite ve liseler) kırılma ya da değişim öncesine oranla ortaya çıkan yeni tablonun açı yarattığını bir gerçek olarak not ederek başlayalım.

Mücadelenin, özelde de gençlik mücadelesinin hareketliliğinin, karmaşıklığının, inişli-çıkışlı olmasının altında yatan parametrelerden biri yukarıda düştüğümüz not olarak kodlanabilir. Öz olarak kastettiğimiz, toplumsal ilişkilerin yapısı ve hareketten(mücadele) kaynaklı değişimler yeni maddi zeminler ortaya çıkarır ve bu maddi zeminler birçok şeyi etkilediği gibi, gençliğin düşünce tarzına, eğilimlerine, reflekslerine ve referanslarına etkide bulunur.

Son noktada yaşam, bilinci belirler ve bilinçle birlikte yaşamın değişimi ve iç içe geçmişliği oluşur.

Ülkemizden örnekle, siyasal ve toplumsal mücadele alanındaki olayların gençliğin alanına etkisini ve bunun yarattığı “yeni pratiği” açımlayabiliriz. 2013 yılında gerçekleşen Haziran direnişine liseli gençliğin duyduğu ilgi, 2013-2014 eğitim öğretim yılında geçme notunun 45’ten 50’ye çıkarılmasına, devamsızlığın ise 20’den 10 güne düşürülmesine neden oldu. Yaşanan kırılma sonucu, AKP iktidarı, liselileri okula hapsetmenin stratejisini bu adımlarla ortaya koymaya çalıştı. Sonuç olarak tutmadı, liseli gençlik mücadeleden soyutlanamadı, ama bu mücadelenin(savaşımın) gençliğin alanlarını farklılaştırdığı gerçeğini göz ardı edemez. Aynı zamanda, sürekliliği olması gereken bir mücadelenin bütün bu değişimleri hesaba katması, buraları doğru temellere dayanan referanslarla okuması ve yeni duruma göre mücadeleyi ve araçlarını tanımlaması da göz ardı edilemez.

Buradan hareketle salgın sürecinin gençlik alanındaki etkilerini ve değişimlerini ele almaya çalışacağız. Bir ülkede yaşanan siyasal, ekonomik, ideolojik bir kırılmanın ötesinde dünya çapında yaşanan bir “çöküş” sürecinde olduğumuzun ise altının çizilmesi gerekiyor. İşimizin zorluğunu anlatmak için değil, sürecin “heyecanını” belirtmek için bu noktayı vurguluyoruz. İkincisi ise, yukarıda verdiğimiz Haziran direnişi örneğinin altındaki gerçekliğin devam ettiğini fakat krizin boyutundan kaynaklı örneklerin çok farklılaşabileceğini ifade etmek için ilgili kısmın altını çiziyoruz.

İlk olarak salgın öncesi tabloya bakmamızda yarar olduğunu düşünüyoruz.

Geleceksizlikten geleceğe: Parametreler değişiyor mu?

Görünen açık bir biçimde, gençliğin dünya çapında bir dizi başlığın beslemesi ve geliştirmesiyle birlikte ortaya çıkan geleceksizlik sorunuyla karşı karşıya kalması. Bir dizi ülkede, eğitimin niteliksizliği ve eşit olmayışı, gençliğin güvencesiz çalışma koşullarına maruz kalması, toplumlara seçenek sunamayan kapitalist- emperyalist sistemin, gençlere iyi bir gelecek sunmasının inandırıcılığını kaybetmesi, bölgesel savaşların gelişmesi, kapitalist-emperyalist sistemin rekabeti bu geleceksizliğin altyapısını oluşturur nitelikte. Özü itibariyle ise yaşanan şey, geleceği olmayan bir sistemin toplumlara da bir gelecek yaratamaması olarak okunabilir. Bu başlığın yoğun olarak hissedildiği kesim ise şüphesiz emekçi kesimler ve gençlik olarak karşımıza çıkıyor.

Toplumun geleceksizleştirilmesi, aynı zamanda birey merkezli düşüncenin de güçlendiği zeminleri beraberinde getiriyor. Bireysel kurtuluş ya da kurtulamayanlar için, bireysel kaçışla birlikte “huzura ermek”. Son noktada kapitalizmin bam teli, toplum ve birey arasındaki bağın koparılması faaliyeti bütün bu zeminlerin özünü oluşturuyor. Bireyin bir topluma, topluluğa aitliği kırılmadığı takdirde, ya da aitlik farklı zeminlere taşınmadığı takdirde yönetimin de, sömürü düzenine boyun eğişin de mümkün olmadığı kapitalistler tarafından bilinen bir gerçek.

Gençliğin geleceksizliği ise düzen tarafından, kariyer kulüpleriyle, kendini kurtarma anlayışıyla, çok çalışırsan sen de elde edebilirsin safsatasıyla ve sahte başarı ve azim öyküleriyle saptırılmaya ve eşitsizlik düzene ya da sisteme değil, gençlerin, bireyin kendisine içkin hale getirilmeye çalışılıyor.

Bireysel kurtuluş fikrinin temelini oluşturan bu yaklaşım, salgın kriziyle birlikte toplumun parçası olan bir insanın, ondan bağımsız bir şekilde yaşayamayacağı gerçeğiyle tekrardan çatırdamış durumda. Gençliğin geleceksizlik sorununun ise, içinden geçtiğimiz süreçte, kapitalist-emperyalist sistemin kendisinden kaynaklandığı, sistemin salgın karşısında sergilediği “mücadeleye” bakıldığında görülebiliyor.

Kurtuluş için kaçış ya da terk etme, daha olanaklı ve “özgür ülkelere” gitme arayışı ise, salgınla birlikte büyük bir darbe yemişe benziyor. Bu cümlenin salgından kaynaklı kimse bir yere gidemez sığlığında yazılmadığı, vurgunun, gidilmesi noktasında hayaller kurulan ve planlar yapılan o “güzelim ülkelerin” yıllarca şişirdiği balonların patlamasına olduğu birçok kişi tarafından anlaşılacaktır diye düşünüyoruz. Öz ve görüntü arasındaki açı, bu süreçte gittikçe kapanıyor ve kapanacak.

Salgın sonrası süreç bu açıdan, gençliğin geleceksizlik sorununda sisteme dair dönmesi gereken oklara güç olmuştur, gençliğin yaşananlara, sorunlara karşı vereceği tepkilerde bir dizi şıkkı zayıflatmıştır diyebiliriz. Tabii ki, bunun kendiliğinden bir süreçle ilerlemesinin, sorunların çözümünde bir başarı getirmeyeceği bilinmek zorundadır.

Gençliğin yolu ne kadar ayrı?

Konu gençlik olunca, onun diğer dinamiklerle kurduğu bağ, siyasete nereden dâhil olacağı, sınıftan, siyasetten bağımsız olup olmayacağı gibi birçok başlık sol- sosyalist hareket içerisinde tartışıldı ve tartışılıyor. Kapitalist- emperyalist sistemin yaşadığı krizin bu tartışmalarda, bir dizi başlığı da kapatacağını düşündüğümüzü belirterek işin bu kısmını geçelim. Gençliğin, siyasete katılımı ya da siyasal gündemlere, memleket meselesine duyduğu ilginin, değişerek ilerlediği, büyük kırılma anlarında sürece dâhil olan gençlik kesimlerinin, birçok kritik süreçte ise “geride durduğu” gözlemlenebilir. Örgütsüz gençlik kesimlerinin, sorunlarını “siyaset üstü”, herkesi kapsayan bir görüntüde algıladığı zaman yine “siyaset üstülüğü” savunarak bir şeyler için çabaladığı yakın dönem birçok örnekte karşımızda çıkmış durumda. Onun dışındaki birçok örnek ise, siyasetle kavganın yükseltildiği bir tabloya işaret ediyor.

İçinden geçtiğimiz sürecin “olağandışılığı” ise bu yaklaşımın karşısına birçok örnekte, “beni sizin düzeniniz öldürür” diyen gençlik kesimlerinin tavrını koymuş durumda.

Buradan bakıldığında, geleceksizlik sorununun katmerlisini ülkedeki işçi sınıfının, emekçilerin yaşadığını ve sorunlarının ortak olduğu kadar mücadelenin de ortaklaşması gerektiği gerçeğinin bilince çıkmasında yaşanan zorluğun da salgınla birlikte zayıfladığını söyleyebiliriz.

Özellikle işçi gençliğin yaşadığı çelişki, bir yere not edilmek durumundadır. Kapitalizmin en çok kar elde ettiği, yıllarca sigortasız ve düşük ücretlere çalıştırdığı genç işçiler, bu salgın sürecinde “gençlik potansiyel taşıyıcıdır” denmesine rağmen çalışmaya mecbur bırakılmış durumda. İşsizlikle tehdit, zor çalışma koşulları, evde bekleyenler ve salgın düşünüldüğü zaman işçi gençlikte yaşanan yoğunlaşmanın akacağı mücadele kanalları ise oluşturulmak durumunda.

Hiçbir şey eskisi gibi olmayacaksa ne olacak?

Bu söylem, koronavirüs salgınının ülkemizde yayılmaya başladığı zamanlarda çokça dile getirildi. Yaşanan olayın önemini ifade etmek amacıyla başvurulan bu cümlenin altında yatan birçok şey mevcut. Birincisi, kapitalizmin bu süreci yönetmedeki başarısızlığının ifadesini taşımaktadır. Artık, hiçbir şey eskisi gibi olmayacak.. İkincisi, devrimciler açısından ise olanaklara çubuk bükmekte ve bir açıdan da salgın öncesi pratiğin üzerine çıkmayı hedefleyen bir enerjiyi ve misyonu ifade etmektedir.

Çünkü salgın geçtiğinde, asıl mücadelenin ise kapitalizm salgınına karşı yürütülmesi gerekmektedir. Salgın sürecinin pratiğinin, salgın sonrası da bir refleks olarak devam edeceği öngörülebilir. Kapitalizm salgınına karşı ise içinde bulunduğumuz sürecin refleksleriyle hareket edilmesi mümkün değil. Karantinanın değil, gençliğin, emekçi sınıfın alanlarının kapitalizm salgınına karşı mücadeleye soyunmuş devrimciler tarafından doldurulması ise başa yazılmak zorundadır.

Koronavirüs aşısı ne kadar sürede bulunur ve oranda etkili olur bilmiyoruz, bilim insanları canla başla çalışıyor. Kapitalizm salgınına karşı aşı ise mevcut ve etkisi 20.yy da kanıtlandı. Bugün de ispatını görebileceğimiz örnekler güneş gibi parıldıyor. Daha fazla aşı tutan ele ihtiyacımız olacağı, burada ise gençliğin her an göreve hazır olması gerektiğini belirtmek zorundayız.

Gençliğin o süreçte hazırlıksız yakalanmaması için, bugünden atmamız gereken adımlar, yükseltmemiz gereken mücadele başlıkları mevcut. İlk atılacak adım, gençliğin aklının diri tutulması ve her türlü bulandırma işlemine karşı güçlü bir savaşım verilmesidir. Bu söylediğimiz kapitalist-emperyalist sistem içerisinde yalnızca ona karşı örgütlü bir mücadelenin yürütülmesiyle mümkündür. Yani, Partili mücadelenin yükselmesiyle. İkincisi, yeni nesnellikte gençliğin mücadele başlıklarının belirlenmesi, başa ise mutlaka işçi sınıfının iktidarının yazılmasıdır. İktidar arayışından kopuk, salt dayanışmacı ve yardımlaşmacı mücadele tarzının verili durumda çöktüğü görülmelidir. Mesele yalnızca dayanışma değildir, üretenlerin, yaşamlarından başlayarak ülkeyi ve dünyayı planlamasıdır. Üçüncüsü, gençlik kampüsünü, kütüphanesini, mücadele ettiği meydanları, işçi duraklarını, arkadaş sohbetlerini, uğruna mücadele ettiği değerleri unutmamalı, özlemini her geçen gün bilemelidir.