Filistin davası: Vatanını unutmayanların hikayesi

Filistin davası: Vatanını unutmayanların hikayesi

25-01-2020 08:48

Bize düşen enternasyonalist dayanışmayı arttırmak ve emperyalizmin bu topraklardaki tahakkümünü ortadan kaldırmak için mücadeleyi yükseltmek olacaktır. Bu ülkenin yurtseverleri, yurdunu unutmayanların dün olduğu gibi bugün de yanındadır.

Alev Doğan

Biz unutmadık vatanı, unutmadık senin toprağını Filistin. Kavgamız senin için; nardandır, ateştendir fedamız. Filistin Halk Kurtuluş Cephesi’nin marşından alıntıladığımız bu küçük kesit, sanıyoruz bir insanın vatanından kopartılmasının ya da vatanının bir insandan kopartılmasının, katlanılması son derece zor ne büyük bir güçlük olduğunu yeterince ifade ediyor. Ortadoğu’da solun incelendiği bu haftaki Pusula’ya, Filistin davasının aslında neden sola ait olduğunu, bugün siyasal İslamcıların Filistin davası üzerinde neden hak sahibi olamayacağını irdelediğimiz bu yazı ile katkı koymaya çalışacağız. Vatanını unutmayanların hikayesini el verdiği ölçüde açmaya çalışacağız kısacası.

Filistin sorunu, ABD’nin ileri karakolu misyonunu üstlenen Siyonist İsrail tarafından ilhak edilmesi nedeniyle dünyanın en özgün örneklerinden bir tanesini teşkil etmektedir. Sovyetler Birliği’nin çözülüşü, dünyadaki karşı-devrim süreçleri, ABD’nin Ortadoğu’ya ilişkin müdahaleleri, en çok da Filistin davasına ket vurmuş, ABD’nin Yeşil Kuşak projesi ile filizlendirdiği İslamcı hareketler, tek kutuplu dünyanın varlığında yedek kulübesinden çıkartılıp oyuna dahil edilmişlerdir. Bugün siyasal İslamcıların Filistin davası üzerinde hak iddia etmeleri komik olmanın ötesinde, geçersizdir de.

2006’daki iktidarından bu yana Filistin davasına çok şey kaybettiren Hamas’ın tek başına ‘kısa’ tarihi bile İslamcıların bu konuya bakışındaki niyeti görmek için yeterlidir. Hamas’ın kurucusu Şeyh Ahmet İsmail Hasan Yasin’in 1973’te İslam Külliyesini kurar kurmaz bu külliyeyi İsrail makamlarına kaydettirmesi, Hamas’ın, iktidara gelişinin ardından bir yıl sonra; Gazze’de bulunan, 1956’da İsrail ile yaşanan çatışmalarda ölen Mısırlı ve Filistinlileri temsilen Mısır tarafından yaptırılan Meçhul Asker Anıtı’nı, dinen yasak olduğu gerekçesi ile yıktırması iki yakıcı örneği buraya alarak bu kısmı geçelim.

Ve gelelim Filistin meselesini bir dava haline getiren Filistin soluna…

FHKC sahnede

Bölgede yaşayan anti-faşist ve anti-emperyalist Arapların ve Yahudilerin birbirlerinin yaralarını sağaltacakları ilacın reçetesini yazan Corc Habaş’ın FHKC’sinin (Filistin Halk Kurtuluş Cephesi) Filistin denildiğinde ilk akla gelen örgüt olması tesadüf değil. Zira FHKC’nin duruşu, Filistin meselesine dair çözüm önerileri, özellikle 70’li yıllara damgasını vuran pratikleri bırakın Filistinlilerin mücadelesini Filistin halkını unutmayı tercih eden dünyaya bir başkaldırı manifestosudur aynı zamanda. Şimdilerde İsrail olarak sayılan topraklarda Hristiyan ve Müslüman Arapların ve elbet Yahudilerin birlikte yaşadığı, laik, demokratik bir halk devleti kurmayı amaçlayan bir sosyalist hareket olan FHKC, Hamas ve İslami Cihad gibi örgütlerin perdelemesi ile Filistin halkı üzerindeki etkinliğini yitirmiş olsa da, direniş topraklarındaki sözü, hatrı ve izini silmek öyle kolay değildir. 2010’daki 43. Kuruluş yıldönümü kutlamalarında sokağa çıkan on binlerce Filistinli, Filistin’in ne El Fetih’e ne de Hamas’a muhtaç olduğunu kanıtlar niteliktedir. FHKC Siyasi Büro üyesi Cemil Mecdelevî, o etkinlikte yaptığı açılış konuşmasında Filistin halkının işgalcilere karşı örgütlü gücünü artırması ve her türlü baskıya karşı sağlam bir direniş örneği sergilemesi gerektiğine dikkat çekerken, Filistin halkının ekonomik, siyasi ve hatta silahlı direnişinde son derece haklı olduğunu, işgalden kurtulmanın tek yolunun direnmek olduğunu vurgulamıştır.

68’de Türkiye’deki devrimci gençliğin saflarında savaşmaya gittiği FHKC’nin alameti farikası, Filistin topraklarının bölünmesine şiddetle karşı çıkması, Arap ve Yahudi halklarının barış içinde bir arada yaşayacağı tek bir Filistin devletini ana hedefi olarak benimsemesidir. İlerleyen yıllarda Lübnan İç Savaşı’na da katılan FHKC, El Fetih lideri Yaser Arafat’ı İsrail’e karşı uzlaşmacı bir politika izlemekle eleştirmiş, Oslo Barış Anlaşması’nın imzalaması ve ilerleyen yıllarda oluşturulan Filistin Ulusal Yönetimi FHKC’nin yoğun itirazlarına neden olmuştur. Milliyetçi Arap Hareketi (MAH), Filistin Kurtuluş Cephesi ve bazı direniş örgütlerinin birleşmesiyle 11 Aralık 1967’de kurulan ve  1969 yılında düzenlediği kongresindeki programında kendisini Marksist-Leninist bir örgüt olarak tanımlayan FHKC bugün özellikle sendikalarda etkisini devam ettirmekte, Hamas’ın emek düşmanı politikalarını şiddetle eleştirmektedir.

2013’te, Filistin davasını boğmak dışında bir işe yaramayan ve bir takım dayatmalarla sürdürülen Filistin- İsrail görüşmelerine ilişkin başta Ramallah’taki hükûmet olmak üzere tüm FKÖ bileşenlerine çağrıda bulunarak ABD’nin başkanlığında gerçekleşecek olan görüşmelerden çekilmelerini talep eden FHKC’nin bu tutumu kimilerince eleştirilse de bu görüşmelerin içeriğine biraz göz gezdirmek meselenin özünü anlamak için yeterlidir. Filistin’in bu toplantılara dahil etmek istediği sınır ve Bati Şeria’da devam eden Siyonist yerleşimler sorunu İsrail tarafından reddedildiği gibi gündem maddesi dahi yapılmamıştır. Bunun yerine masaya konulan tek şey “güvenlik” meselesidir. Güvenlikten ne anlaşıldığı ise bir muammadır, kaldı ki güvenliğin önündeki en büyük engel İsrail işgalinin ta kendisidir.

Bu süreçte dosyanın Birleşmiş Milletler’e devredilmesini isteyen FHKC, yaptığı açıklamayla sürdürülen görüşmelerin “Filistin’in milli haklarından taviz vermekten başka hiçbir getirisi olmayacağını, ABD Dışişleri Bakanı John Kerry’nin ‘barış’ adı altındaki planlarının kabul edilemeyeceğini, Kerry’nin planının tehlike arz ettiği, bu planın, mülteci konumundaki Filistinlilerin geri dönüş hakkını iptal edip, bunu bireysel insani çözümler ve tazminat fonlarına dönüştürmeyi içerdiğini” ifade etmişti.

Tüm bu dayatmaların ve siyasal İslamcıların tercihlerinin sonucu, Kudüs’ün İsrail’in başkenti olarak tanınması, Yüzyılın Anlaşması gibi Filistin davasının tamamen sindirileceği bir proje oldu.

Sonuç yerine

Siyasal İslam projesinin duvara toslaması ve özellikle Suriye halkının onurlu ulusal direnişi sayesinde emperyalizm açısından işlerin pek de istenildiği gibi gitmediği bu tabloda, Filistin davasının da hak ettiği yeri yeniden bulacağına ilişkin umudumuzu yeşertmemiz önünde bir engel yok sanıyoruz. Bize düşen enternasyonalist dayanışmayı arttırmak ve emperyalizmin bu topraklardaki tahakkümünü ortadan kaldırmak için mücadeleyi yükseltmek olacaktır. Bu ülkenin yurtseverleri, yurdunu unutmayanların dün olduğu gibi bugün de yanındadır.