Felaket virüs değil kapitalizm kaynaklı!

Felaket virüs değil kapitalizm kaynaklı!

22-03-2020 03:05

Bu salgın son 30 yıllık kapitalist sağlık sisteminin üstündeki jan janlı örtüyü yırtıp attı, reklamları yapılan özel sağlık sigortaları(!), güzel hastaneler(!), güler yüzlü çalışanlar(!) gerçeğin üzerini örtmüyor.

Vedat Altan

Koronavirüs’e bağlı hastalık ve sonuçlarının 5 Mart tarihi itibarı ile pandemi olarak kabul edilmesi ile birlikte kapitalizmin sorgulanması gerekliliği tekrardan karşımıza çıkmıştır. Hiçbir sistem bu düzen kadar rezillik üretmemiştir. Çözümün bu gün kamucu çözümlerde olduğu gerçeği artık herkes tarafından kabul edilmektedir.

Sağlık politikalarının iflası

4. sanayi devrimi tartışmalarının yapıldığı günümüzde üretim zenginliğinin çok olduğu, üretimin olmadığı kadar çok ve üretken kılındığının söylendiği, bilim ve teknolojinin bu kadar gelişkin iddialarının arasında salgın başka bir gerçekliği yüzümüze vurmuş durumda. Tüm devletlerin sağlık sistemleri çökmüş durumda. İnsanlar, koronavirüs taşıyıp taşımadıklarını konusunda nereye başvuracaklarını bile bilmiyor/öğrenemiyor. Çünkü sağlık politikalarını, koruyucu/önleyici ya da halk sağlığını geliştirmesi ilkesi değil, ilaç tekelleri ile özel sağlık şirketlerinin kar amaçları belirliyor. Birinci Dünya Savaşı’ndan yeni çıkmış, henüz devrimin birinci yılını doldurmuş Sovyet Rusya’sının bir asır öncesinin bilimsel ve teknolojik gelişme seviyesinde İspanyol gribi karşısında yaptığının onda birini de bile yapamıyor kapitalist sistem. Genç Sovyet iktidarı, bu salgının sonuçları üzerine işçilerin, emekçilerin ücretsiz ve sınırsızca yaralanabileceği yaygın bir sağlık sistemini savaş koşullarında kurdu. Kapitalizm ise şirket kurtarmalarının, sosyal güvenliğe yük olan nüfusu “temizleme”nin peşinde.

Böylesine bir salgın karşısında yapılması gerekenlerin başında devletlerin kendi vatandaşlarına sağlık -tanı ve tedavi- hizmetlerine ve önleyici kimi tedbirlere -hijyen maddeleri gibi- ücretsiz ulaşımının ve erişiminin sağlanması geliyordu. Ancak kapitalist devletler salgınla mücadeleye buradan başlamadı.

İşçi sınıfı ölebilir

Salgının bulaşmasını önlemek için yapılması gerekenleri herkes öğrenmiş durumda. Tüm salgınlarda insanların toplu olarak bulunduğu yerlerin kapatılması gündeme gelmiş ve uygulanmıştır. Ancak, fabrikalarda işçiler sermaye için üretmeye devam ediyor ya da ettiriliyorlar. Masa başında çalışanlar için genel olarak uzaktan/evden çalışma gibi biçimler devreye sokuluyor ama karların düşmesi gibi bir konu gündeme gelmiyor. Ancak milyonlarca işçinin çalıştığı fabrikalar, atölyeler konunun tartışılması gündemine dahi edilmiyor. Onlar için nasıl bir önlem alınacak? Oysa bu konuda da yapılması gereken ortada: İşçiler ücretli izin ile evlerine gönderilmeli. Üretimin gerekli olduğu alanlarda ise hastalığın bulaşmasını önleyecek önlemler eksiksiz alınmalı. Patronların düşündüğü ise salgının da etkisiyle derinleşen ekonomik krizi, yine işçilere fatura etmek, devletten yeni yeni teşvikler vs. almak. Çok yakın bir zamanda milyonlarca insan yine işsiz kalma tehlikesiyle karşı karşıya. Koronavirüs salgını süreci can kayıplarının yanı sıra büyük bir işsizlik dalgası ile son bulacak. Emperyalist merkezlerden gelen açıklamalarda bu yönde; 2. Dünya Savaşı’ndan sonraki en büyük kriz. Bu aynı zamanda işçi sınıfına başınıza geleceklere hazır olun demek.

Hekimler “bağışıklık sistemi”nin güçlendirilmesini tavsiye ediyor. Nasıl olacak? Halkın bırakın yoksulluk sınırını, açlık sınırının altında yaşadığı bir ülkede bu nasıl mümkün olacak? Acilen alınması gereken önlemlerden biri de temel insani ihtiyaçların ücretsiz sunulmasıdır. Sağlıklı temel gıda maddelerine ulaşım da denetimli ve sürekli olmak durumundadır. Herhangi bir karaborsacılık stokçuluk ya da benzeri piyasa tekabüllerine bırakılamaz.

İngiltere: Ölen ölsün!

“Müreffeh” toplumlara biraz daha yakından bakmak gerekirse; emperyalizmin beşiği medeniyetin merkezi vs. gibi sıfatlar ile anılan İngiltere, insanına verdiği değer açısından tarihe adını kara bir leke olarak çoktan yazdırdı. İngiltere Başbakanı Boris Johson “Bu bir nesil için en kötü krizdir. Bazı insanlar bunu mevsimsel griple karşılaştırıyor ama ne yazık ki bu doğru değil.” diyen Johnson, “Bu hastalık, koronavirüs, bilinenden çok daha tehlikeli ve daha da yayılacak. Çok daha fazla aile sevdiklerini zamanından önce kaybedecek” açıklamasını yapmıştı. Çok tepki toplamasının akabinde ise gerçekler ile yüzleşmek gerektiğini tekrarlamıştı. İngiltere’nin salgına dair temel politikasının ise “sürü bağışıklığı” olarak açıklandı. Bu açıklamada daha önce ortaya çıkmış ve hep var olan ama farkında olmadığımız koronavirüs çeşitlerine bu da katılacağı, seyir sürecinde ‘Sürü Bağışıklığı’ denilen durumun yaratılması gerektiği, bu nüfusun büyük bir çoğunluğunun enfeksiyona bağışıklık geliştirmesi demek olduğu, doğal antikorların gelişiminin beklenmesi gerektiği yönündeydi. Aşının yokluğunda bunu yaratabilmenin tek yolu, nüfusun çoğunluğunun hastalığa yakalanması olarak tarif edildi. Gelen tepkiler üzerine ise kısa sürede bu yaklaşımdan vazgeçildi. Koruyucu önlemlerin alınmasına geçilmesi kararı ancak 4 gün sonra verilebildi. Uygulanan bu politika içerisinde okulların kapatılmaması hala çok tartışılan konuların başında geliyor. Toplu olarak bulunulan sistemde hastalığın hızla yayılacağı öngörülüyor.

Amerika: Aşı patentini bize sat!

Baş emperyalist devlet olan ABD’nin salgın konusunda tedbirleri de diğerlerinden pek farklı değil. Trump’ın salgını Çin virüsü tanımlaması uluslararası krize neden olurken ülkedeki sağlık politikalarının iflasınızda gözler önüne serdi. Gözü paradan başka bir şey görmeyen Trump’ın, koronavirüse karşı aşı geliştirmek üzere çalışan bir Alman araştırma şirketinin tüm haklarını ABD’nin kullanımına açmak üzere satın almaya çalıştığı kısa süre önce basına yansımıştı. Alman hükümetinden yetkililer, aynı bilginin kendilerine de ulaştığını ancak böyle bir talebi kabul edemeyeceklerini açıklamışlardı. Salgından bile para kazanmayı merkeze koyan bir anlayışın insanlık için ne gibi bir faydası olacağı bu olay ile bir kez daha görüldü.

Ülkedeki yaşamını yitirenlerin sayısının 150’ye yükseldiği ABD’de Başkan Trump, ücretsiz Kovid-19 testi, ücretli hastalık izni, ihtiyaç sahiplerine gıda yardımı, işsizlik sigortasının genişletilmesi ve eyaletlere tıbbi yardımın artırılması gibi düzenlemeleri öngören yasa tasarısını onayladı. Sağlık politikası konusunda dünyanın en kötüsü olması ile bilinen ülkenin de kamucu uygulamalara geçişi geçmiş politikaların iflasını da gün yüzüne serdi.

İspanya: Kamulaştırma!

Kovid-19 salgını nedeniyle karantina hayatının yaşandığı İspanya’da Başbakan Pedro Sanchez’in idaresindeki hükümet, salgınla mücadele için özel kurumlar dahil tüm hastaneleri ve sağlık hizmeti veren kuruluşları devlet kontrolüne geçirme- kamulaştırma – kararı aldı. Koronavirüs hastaları için özel sağlık tesislerinden talepte bulunan hükümet, sağlık ekipmanı üreticileri ve tedarikçilerinin 48 saat içinde hükümete haber vermesi gerektiğini söyledi. İspanyol hükümeti 14 Mart günü olağanüstü hal ilan ederek ülkeyi tecrit altına almış, yurttaşlarına yalnızca gıda, ilaç ya da hastane hizmetini karşılamak için evlerini terk etme izni vermişti. Sağlık politikaları iflası konusunda başı çeken ülkelerden olan İspanya gelinen aşamada çözümün kamulaştırma ve sağlık hizmetlerinin merkezi bir idare tarafından ücretsiz verilmesi gerektiğini kabul etmiş durumda.

İtalya: Felaketin eşiğindeyiz!

Bu gün itibarı ile ölümlerin en çok yaşandığı ülke konumuna geçti İtalya. Sağlık politikalarındaki iflas, Akdeniz gevşekliği, önlemler alma konusunda geç kalınma, her birine ne derseniz deyin ülkenin tamamının karantina altında olduğu gerçeğini değiştirmiyor. Sağlık politikalarındaki iflas, yoğun bakım üniteleri sayısının yerlerde geziniyor olması, sağlık çalışanlarının korunamaması ve yetersiz malzeme emperyalist merkezlerin ne olduğu görmek açısından örnek oluşturuyor. Geçen hafta yayınlanan genelge ile kimin tedavi/ölmesi gerektiği konusunda doktorlara tavsiye niteliği barındırıyordu; sebebi ise yeterli yoğun bakım ünitesinin bulunmaması ve hazırlık yapılmamasıydı. Felaket yaşayan ülkenin alınan tedbirler ile düze çıkabileceğine dair herhangi bir veri yok ama İtalya salgının gidişatı konusunda ciddi bir şekilde takip edilmesi gerekiyor.

Bu salgın son 30 yıllık kapitalist sağlık sisteminin üstündeki jan janlı örtüyü yırtıp attı, reklamları yapılan özel sağlık sigortaları(!), güzel hastaneler(!), güler yüzlü çalışanlar(!) gerçeğin üzerini örtmüyor. Gelinen nokta 1917 de yeni kurulmuş Sovyet iktidarının o yoklukta becerdiğinin yanına dahi yaklaşamadı. Sosyalizm için mücadele etmek isteyenlere nedenimiz çok esasında!